1-(Suç Kimde?)
Hani derler ya; “Allah düşürmesin de, eksikliğini göstermesin de” diye, hastane için en kısa tanım bu olsa gerek!

Normal koşullarda kendi isteğimiz ile hastane ve doktor seçerek geliyorsak genelde bir sorun yoktur. Parasıyla değil mi; bastırınca parayı istediğimiz hastanede muayene oluruz, Devlet sağ olsun! Derdimiz bellidir, “hani biraz yaşlandık, şu şekerimize-kolestrolumuza baktırıverelim” diyerek bulunduğumuz yerde birden çok hastane varsa bize göre ya da konu-komşu tavsiyesine göre en iyisi kabul edilen birine ve ille de falanca doktora gideriz. Belki o hastane sınıfına göre biraz fark isteyecektir ama olsun; onu zaten göze alırız. Doktora bakarken de zaten hissettiririz, “bak sana fark ücreti verdim, seni seçerek geldim, kıymetini bil” dercesine!

Bir de madalyonun öbür yüzü vardır. Çoğumuz özel ya da devlet işinde yıllarca çalışmış ve ileride başımıza gelebilecek sağlık sorunları için aylarca-yıllarca devlete sağlık primi ödemişizdir. Bu yoksa da en yakınımızın güvencesi altındayızdır ya da “yeşil kart”ımız vardır. Yani devlet bize bakmak zorundadır.

Bu bize bakmak olayı aile hekiminden başlar, üniversite ya da özel hastanelere kadar gider. Sağlıklı yaşama anayasal hakkımızı bir şekilde ister ve alırız. Zaten sağlıkta sürekli devrimler(!) yapılmakta, güvencesiz kimse bırakılmamaktadır. Aslında bizde iş kazalarında ölmenin bile kazayla sigorta priminin bir gün geciktirilmesi kadar cezası yoktur! Biz prim öderiz, karşılığında sağlık hizmeti bekleriz; isteyenin bir yüzü kara!

Adı üzerinde acil durumlarda ise elimiz ayağımıza dolaşacağından bir koşu en yakın hastaneye gidilir. Uzun uzun düşünecek zaman yoktur; iş acildir!

Hastalığınızın ne olduğu, gidilen hastanede bu derdin uzmanı olup olmadığını da önceden bilemeyiz. Örneğin; kalp krizi geçiriyorsak o hastanede kardiyolog yoksa yandık! Hatta sadece Kardiyolog değil, yoğun bakım ünitesi ve yatacak boş yatak olması da zorunludur. Kalp pili takılacaksa ek olarak kalp damar cerrahisi de olmak zorundadır. Liste uzar gider.

İşte acil durumlarda artık işimiz şansa kalmıştır. Derdinize göre her ekibin ve servisin bulunması bazen milli piyangodan büyük ikramiye çıkması gibidir. Hastanelere sigortalı olarak gidiyorsanız genellikle amorti çıkacaktır; para parayı çektiğinden mi nedir, büyük ikramiye genellikle sigorta numarası yerine dolar seri numarasını söyleyenlere çıkmaktadır.

İstanbul gibi ülkemizin en büyük ve en donanımlı kentinde böyle bir şey olmaz, elini sallasan özel-resmi hastaneye değiyor diyebilirsiniz. Ama kazın ayağı öyle değildir! Yanılırsınız, şaşırırsınız, kızarsınız!

Babamı konuşa konuşa, bende bir şey yok diye diye getirdiğimiz hastanelerden yaklaşık 45 gün sonra yarı yatalak hasta olarak geri alabildik! Tam 4 hastane dolaştık.

Biri devlet, üçü özeldi! Aşırı yorgunluk ve nefes darlığından şüphelenerek zorla da olsa getirilen ilk özel hastanede doğru tanı konuyor; kutluyoruz! Acilen kalp pili takılmalıymış; iyi kardeş, o zaman takın. Bu adam 30 yıl sağlık primi ödemiş bir emekli işçi; şimdi verdiklerinin karşılığını istiyor sizden. “Olsa dükkân senin; ama bende bir Kardiyolog vardı, o da yıllık izine çıktı, kusura kalma. Ben sana bir devlet hastanesini önereyim, siz hiç zaman kaybetmeden oraya ulaşın” diyorlar!

Acil ya; doktor diyor ya; sözüne güveneceksin! Doğru 2. hastaneye! Orada da doğru tanı konmuş, hemen kalp pili takılmazsa tehlike var deniyor da nedense orada da pil takılamıyor! Burada da doktor varmış ama bilmem ne yokmuş! Bu nedenle falan derken babam doktorun kolları arasında komaya giriveriyor! Ama yapacak bir şeyleri yokmuş; hasta ölebilirmiş, acilen bizi başka bir özel hastaneye gönderiyorlar. Babama “sık dişini, sakın öleyim falan deme” dediler galiba, o da diretiyor, 3. hastaneye varıyoruz. Hasta zaten komada, hemen yoğun bakıma alınıyor. Ama o gece ve öğlene kadar onlar da bazı şeylerin eksikliği nedeniyle bir şey yapmıyorlar, aynı sözlerle ve daha da ağırlaştırılmış olarak son şansınız falanca hastane, hemen oraya yetişin deniyor. Ver elini 4. hastane! Burada hastamız %17 yaşayabilme şansıyla alınıyor ve yaklaşık 45 gün yatıyor. Sonuç yatalak olarak geri veriyorlar! Biz de ölmediğine seviniyoruz; iyi mi?

Şimdi özetlersek; 
1-Yıllarca devlete karşı borcunu ödeyen, sağlık primi yatıran bir kişi tam devletin hizmetine gereksinim duyduğunda bu davranışı hak ediyor mu?
2-Hastanelere ruhsat verilirken bu tür eksiklikleri olanlara hangi akılla ruhsat veriliyor? Bir Veteriner Kliniğinde bile uzun süre izine ayrılacaksa yerine Hekim bulma zorluğu varken “falan doktorum yok, izine çıktı” diye nasıl denilebiliyor?
3-Devletin sağlığı özelleştirirken hastaları müşteri haline getireceğini söyleyenleri vatan haini ilan etmek kolay; sigortalı hastaları fazla para kazanamadıkları için acil ve yoğun bakımda kabul etmeyen hastaneleri kim ve nasıl denetleyecek? Bu örnekte anlattığım olayın temelinde –ilerde genişçe değineceğim- asıl bu gerçek var; yalan mı?
4-Adı üzerinde; acil durum! Boşa geçen her saniyenin kıymeti varken 2 günde 4 yere gönderilen bu acil hastanın günahı ne? Hasta olması mı, sigortalı olması mı, fakir olması mı? Hastanelerin hangisinde hangi servislerin olup-olmadığı bilinerek zaman kaybetmeden sevk işlemi yapılamaması kimin sorunu? Hangi hastanede nelerin olduğu bilinemez mi?
5-Doktorları performansa bağlayanlar, geciktirilen müdahaleler yüzünden ölmekten beter hale getirilen kişiler için vicdan azabı duyacaklar mı?
5-Son sözüm en saygı duyduğum mesleklerden biri olan sevgili doktorlara; idare sizden daha çok para kazandıracak eylemler istese de doğru tanı koyduğunuz halde, zamanında yapıl-a-mayan müdahalenin beyin hasarı başta olmak üzere ölüme kadar varacak sonuçlar doğuracağını biliyordunuz. Neden görevinizi yap-a-madınız?
6-Şimdi de vicdanı olanlara; zor da olsa iyi kötü yürüyebilen ve tüm gereksinimlerini karşılayabilen birisi yukarıda sayılan hatalar yüzünden ve kendinden kaynaklanmayan nedenlerle yarı yatalak ve yarım hafızalı oldu. Buna hangi vicdan dayanır? Suç babamda mı, doktorda mı, hastanede mi, özel sektörde mi, devlette mi, sistemde mi?

Allah kimseye benim yaşadıklarımı yaşatmasın. 
(Bu konuda yazılarım sürecek.)