Yolcudur Ağalar
Bu nedenle yıllardan beri başarıyla kullandığı “halkı kamplara bölme” ve diğer tarafı ”düşman gösterme” oyununu yine oynamaya başlamıştır. Bu kez adını “milli ve yerli ittifak” gibi albenisi yüksek ve anında karşı tarafı “milli ve yerli olmayan!...” konumuna düşüren bir yol denenmektedir. Aynı zamanda herkesle birlikte Meclis TV de uyurken gece yarısı gizlice(!) çıkartılan seçim kanunu da, kazanmak için her yolun deneneceğini göstermektedir. Bu ayrı bir yazı konusu olsun; biz “kutsal ittifak” konusunu irdeleyelim.
Şu anda hızla oyları erimekte ve en yakın yandaşlarının bile hızla terk ettiği MHP; daha doğrusu Bahçeli’nin %10’luk seçim barajını aşamayacağı düşünülmektedir. Bir parti için “siyasi utanç” olsa da kendi adayını çıkarmayacağını ve başka bir partinin adayını destekleyeceğini söyleyip bunu tabanına da kabul ettirmesi(!) bazıları için “başarı” görülebilir. Ancak bu “taban” gerçek ülkücüleri çoktan kaçırmış, kalanları “Akkurt” yapmayı becermiş bir liderin ardında kalanlardan ibaret olacağından sonucunu şu anda kestirebilmek son derece güçtür. Yalnız Bahçeli’nin bu pazarlıktan gerçekten kazançlı çıkacağı da açıktır. Siyaseten yok olmak yerine başka parti koltuğu altında olsa da RTE’nin “lütfedeceği!...” kadar vekil çıkarabilecek, “tabanına” devlet kapıları açılacak, müteahhitleri yandaşlar safından sayılarak ihale alabilecektir. Bundan iyisi, Şam’da kayısı yani!...
Oyları “bindelik hanelerde” konuşulan ve “tabela partisi” konumundaki BBP ise zorlaya zorlaya bu “kutsal ittifak”ta yer almayı başarabilirse ona da her halde birkaç koltuk lütfeder bay RTE!...
Günümüz gerçeğine dönersek; hani 15 yıldır ülkeyi tek başına yöneten, %10 seçim barajını kaldıracağını vadeden RTE nerededir? Muhalefetin adını bu güne kadar her türlü terör örgütü ile anarken, patlayan bombalar ve gelen şehitlerle oylarının arttığını söyleyen (ben demiyorum; basında görebilirsiniz!) yıkılmaz partiye ne oldu da biri bindeliklerde, diğeri baraj altında kalan iki partiye bu kadar “seçim rüşveti” vermek zorunda kalıyor?
Çünkü ne yapılırsa yapılsın, seçim kanunu ne hale sokulursa sokulsun; korku dağları beklemektedir! Eğer (%50+1) oy alabileceğini garanti görse daha dün birbirlerine ağız alınmayacak sözlerle saldıran kişiler şimdi “kardeş” sayılabilir miydi sizce? Bu nedenle verilecek bir miktar koltuğun, devlet kadrosu ve ihalesinin hiç ama hiç önemi yoktur! Eğer “evet” çıkmazsa hukuken olacaklar çok kişinin gece kabusu olmaktadır!... İşte insanların “çıkar hırsı” böyle test edilmektedir.
Bir partinin, demokratik sistem içinde kaldığı süre içinde politikalarının beğenilip desteklenmesi doğaldır. Siyaset bunu gerektirir. Ama ülkenin geri dönüşümü olanaksız olarak tüm dünyanın ortak değeri olan demokrasiden koparılıp padişahlık gibi bir rejime evirilmesi nasıl kabul edilebilir? Bir kez demokrasi elden gidince gelecek kişinin elindeki sonsuz yetkilerden kolayca vazgeçeceğini düşünmek hayal olmaz mı?
Düşünülmesi ve sorgulanması gereken yer burasıdır. Herkesin gönlünde bir parti/lider yatabilir. Önemli olan ona “aklını da teslim etmemiş” olmaktır. Hele önderi yukarıda anlattığım geri dönülemez bir yanlışı yapıyorsa iki kere düşünmek gerekir! En basitinden; onlar yarınını kazanacağı koltukla, devlet işi veya ihale ile garantiye alacaktır. Ama sen ne kazanacaksın? Senin omuzlarını eze eze yükselen kişiler yerlerine ulaştıklarında senin ayakaltında dolaşmanı asla istemeyecektir; bunu anlamıyor musun? Bu nedenle özellikle “evet” cephesinde yer alan vatandaşlarımızın kendilerini nasıl bir yarının bekleyeceğini çok iyi düşünmeleri bir zorunluluktur.
Unutulmasın ki, kişiler ve partiler siyasi tarih süreci içinde zamanla yok olup gideceklerdir. Onları destekleyerek var edenler ise hep kalacaklardır. Kendi geleceklerini duygularıyla değil aklı ve mantığı ile belirleyemeyenler, liderleri yok olduğunda onunla birlikte yok olmaya mahkûmdurlar.
“Köprüden geçene kadar sana dayı diyenlere” nasıl yol vereceksin? Allah insanlara akıl vermiş ve “aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdıracağını” söylemiştir.
Daha ne diyelim, anla artık; “yolcudur Abbas, ne etsen artık duramaz!”