Yurtsever insan modeli.

Bizim toplum yapımız ''Dünyada mekan ahrette iman'' özdeyişine uygun olarak konuta ve yerleştiği yere çok değer verir.

Kendi topraklarını bu kadar çok seven başka bir toplum da az bulunur.

Vatansever -yurtsever olmak bize özgü yüksek bir duygu olarak maneviyatımızın baş köşesinde yerini alır.

Topraklarından uzun ayrılıklardan sonra geri dönüldüğünde toprağına kapanıp öpen davranış şekli bize özgüdür.

Savaş anında herhangi bir saldırı olduğunda toprağını savunmak için canını verir fakat toprağını terk etmez.

Suriye de Halep'e yapılan saldırıdan sonra binlerce Suriyelinin yollara düşmesi ve Türkiye sınırına dayanması o toplum modelinin toprağına bağlı köklerinin olmadığını da gösterir.

Daha önce de milyonlarca insan toprağını ve ülkesini terk etti.

Sonuçta burası senin toprağın ana  yurdun nefes aldığın, doğduğun, büyüdüğün topraklar.

 Terk etmeden direnme hakkını kullanmak varken arkaya bile bakmadan kaçmanın izah edilir bir yanı yoktur.

Bir şehirde yüz binlerce insan evinde kalsa, bırakın silahı pasif direniş yapsa hiç bir güç onları oradan söküp atamaz.

Suriye'nin yüz yıla yakın bir süredir Esad ailesine dayalı bir rejim tarafından yönetildiğini düşünecek olursak, oraya gelen yeni silahlı eylemciler, yeni rejim peşinde olanların mevcut yönetime ihaneti söz konusu ise bu başka bir hesabı gerektirir.

Yüz bine yakın bir şehri dün yöneten rejime karşı ''Ben yöneteceğim'' diye gelmişse burada da silah varsa bu durum silahlı çatışmayı gerekir.

 Mevcut rejime silahlı mücadele vererek direnenleri yok etmek mevcut rejimin her zaman hakkıdır,mücadele de böyle yürüyor.

Masum insanlar nasılki yüz yıldır baba oğul Esad'la yaşamışsa gene yaşayabilir.

Çünkü mevcut Esad yönetimi bir evvelki rejiminden farklı bir rejim önermediğine göre yüz bin kişilik bir şehrin yetmişbinin yollara düşmesi ve topraklarını terk etmesi anlaşılır bir durum olarak görünmüyor.

Aynı durum Türkiye topraklarında yani Silopi, Cizre,Diyarbakır- Sur bir çok ilçe içinde geçerlidir.

Mevcut Cumhuriyet rejimi  beraber kardeşçe  yaşamayı savunmak adına silahlı güçlere karşı silahlı mücadele vermesini anlayışla karşılamak her yurtsever insanın anlaması gereken bir iş olmalı.

Nasılki  Esad rejimi silahlı güçlere karşı yüz yıllık egemenlik hakkını  korumak için mücadele ediyorsa Türkiye Cumhuriyeti de kendi toraklarında silahlı mücadele verene karşı  silahlı mücadele hakkını kullanıyor.

Güneydoğu illerinde silahlı mücadele PKK ve devlet güçleri arasında sürerken orada yerleşen iki yüz bine yakın insan kuzey Irak Kürdistan bölgesine veya akın akın batıya göç etmeyi düşünmüyor.

Bir kaç kabını, kaçağını,yorganını kuşunu alıp çatışmanın olmadığı mahallelerde komşularına sığınıyor veya devletin gösterdiği spor salonlarına sığınıyor.

Şunu biliyorki, mevcut devlet güçleri elinde silah olmayan sivil yurttaşların aynı mekanlarda barınması için gerekli iradeyi göstereceğini bildiği için toprağını yerini yurdunu bırakıp terk etmiyor.

İşte bunun adı yurtseverliktir.

Bizim ülkemizin insanının(hangi etnik kökenden olursa olsun) en güzel özelliği budur.

Bizim insanımız yurtseverdir, insan severdir, barışçıldır ve yardımseverdir.

Bundan dolayı yıllardır emperyalist ülkeler(yeni moda üst akıl diyorlar) bu ülkede iç savaş çıkarmak için uğraşmış olmalarına rağmen bunun başaramadılarsa  yani Kürt-Türk savaşı olmadıysa sebebi biraz evvel saydığım duyguların çok kuvvetli olmasındandır.

Güneydoğuda yaşanan olayların kısa sürede biteceğini sanmıyorum.

Kısa sürede bitmesi batıda unu tuzu kuru kesimlerin ''Durdurun bu kirli savaşı'' demesine bağlıdır.

Batı bu refleksi göstermediği sürece savaş politikalarına karşı tepki vermediği sürece bu savaş devam edecektir.

Bunun en büyük nedeni ise PKK ve PYD' nin yeni müttefiklerinin ABD- İRAN ve RUSYA olmasıdır.

Bizim canımız, ciğerimiz, komşumuz, dünürümüz, damadımız, gelinimiz olan Kürtleri kucaklamak yerine zorla emperyalistlerin kucağına itmiş olmamız herhalde son elli yılın en büyük hatası olmuştur.

ABD- RUSYA-İRAN eskiden gizli yardımlar yaparken  şimdi açık açık silah ve lojistik estek veriyor.

Bundan dolayı bu savaş kısa dönemde bitmeyecektir.

Nasılki Suriye'deki silahlı unsurlara silah ve lojistik destek verildiği için savaş bitmiyorsa aynı durum bizim ülkemizdeki silahlı unsurlar içinde geçerlidir.

En büyük tesellimiz bu savaşta Kürtler- Türkler yer almıyor PKK terör örgütü ve yeni destekçileri üst akıllı abileri ile savaştan yana tavır alan devlet yönetimi(Hükümette diyebiliriz.) yer alıyor.

Bu kanlı oyunun bitmesi için yeni yol haritalarına ve yeni politikalar ihtiyaç var.

Bunun en temel dayanağı ise sınırların içinde kalmak, komşunla iyi geçinmek, başaklarının işine burnunu sokmamak politikaları olmalıdır.

Bu anlayış en az dört yıl daha Türkiye'nin politikası olamayacağını hepimiz iyi biliyoruz.