Yıllardan beri büyük bir inat ve sabırla Cumhuriyetin tüm kazanımlarını yıkarak yerine kendi İslami ideolojilerini koymaya uğraşanlar, yeni ve çok önemli bir adım daha attılar. Güya eğitimde reform yaparak 8 yıllık zorunlu eğitimi 12 yıla çıkaracaklarmış! Yalnız bu zorunlu eğitimin 4+4+4=12 şeklinde garip bir formülü var.

Adından başka “Milli”liği kalmayan Eğitim Bakanlığında Atatürk’ün tüm izleri silinmeye uğraşılıyor. Önce “Atatürk ilkelerine bağlı bir gençlik yetiştirme” sözüne bile dayanamayıp kaldırdılar. Peşinden “Andımız” ve “Atatürk’ün Gençliğe Seslenişi” kaldırılmaya uğraşılıyor. Zaten ilkokullarda zorunlu din dersi ve 4. sınıftan sonra Arapça dersleri ilk adımlardı. İstenilen dindar neslin yetiştirilebilmesi için bilimsel ve çağdaş bir eğitimin yerini dinsel bir eğitimin alması asıl hedeftir. Böylece düşünen, sorgulayan bir nesil değil, biat ve itaat eden bir nesil amaçlanmıştır. Bu tür bir toplumun siyasetçiler için vazgeçilmez olacağı, istedikleri gibi kullanabilecekleri bir cemaat, bir arka bahçe olacağı açıktır.

1997 öncesinde zorunlu kesintisiz İlköğretim 5 yıldı. Dünya ortalamasının çok gerisinde olan bu süre 1997’de 8 yıla çıkarıldı. Bu bile yeterli değildi. Ancak hiç değilse 8 yıl okula giden bir çocuk, okulu 14 yaşında bitiriyordu. Çocukluğunu yaşayabilmek adına önemli, ama yetersiz bir süre derken, bilimsel değil, ama siyasal ve dinsel gerekçelerle buna sürekli karşı çıkmaya, 8 yılı bölmeye uğraştılar. Bu gün ise tamamen ortadan kaldırmak üzere 4+4+4=12 gibi garip bir formülle güya 12 yıla çıkararak devrim yaptılar! Bu tamamen bir aldatmacadır. İlk planda 4 yıl olarak önerilen, sonra baskılar sonucu 4+4 yıla çıkarılmak zorunda kalınan dönemden sonra Açık Öğretim İlkokulu gibi bir gariplik yaratılmaktadır.

8 yıllık zorunlu eğitime geçildiği 1997’de Türkiye genelinde kız öğrencilerin okullaşma oranının % 79’dan 2011 yılında % 98’e çıktığı; ortaöğretimdeki okullaşma oranının % 45’den % 87’ye çıktığı; aynı dönemde yükseköğretime giden kız çocukları sayısının %9’dan % 30’lara çıktığı; doğu illerinde kızların okullaşma oranın arttığı gerçekleri nasıl yok sayılacaktır? Tüm bu veriler ortada iken, güya devrim yapıp bunlar artırılacakmış! Buna inanmak mümkün mü?

Şimdi ne olacaktır? Okula başlama yaşının 6’ya indirilmesi ile ilk iki dilim 13 yaşında bitecektir. Asıl gizlenen kız çocuklarının dinen ergenlik yaşı kabul edilen bu yaştan sonra artık serbest kalabilmeleridir. Böylece son 4 yıllık bölüm Açık İlköğretim haline sokularak, özellikle kız çocukları için “haydi çocuklar kocaya” denebilecektir.

Dünyanın kabul ettiği ölçütlere göre bir çocuğun meslek seçebileceği yaş en az 14-16’dır. Bizde ise bu konu 13 yaşa indirilmiştir. Bu durumda pedagogların söylemleri havada kalmaktadır. Ama amaçlanan eğitim bilimsel değil, dinsel olacaksa sorun yoktur! Son 4 yıllık dönemde, yani henüz çocuğun 13 yaşında, bir meslek seçebilme yetisi yokken, dayatma ile meslek okullarına yönlendirilmeleri amaçlanmıştır. Burada meslek okulu denince amacın İmam Hatipler olduğu, bunların ülkeye İmam ve Hatip yetiştirme değil, tüm okullara geçişin ana kaynağı olacağı açıktır. Tüm dünyada “Ara Eleman” yetiştirilen, desteklenmesi gereken “Meslek Okulu” kavramı da anlamını yitirmiş bir hale getirilmektedir.

Net olarak istenen ve beklenen, ilk 8 yılın sonunda okullaşma oranı -özellikle kız öğrencilerde- düşecektir. Erkek öğrenciler artık mevsimlik işçilik ve işyerlerine çıraklık yaparak evine ekmek getirmeye katkı yapacaktır! Kız çocuklarımızın durumu ise çok acıklıdır. Zaten zorunluluk nedeniyle okula gönderilen, bazen eğitimi bitmeden evlendirilen çocuk gelinlerimizin sayısında bir patlama yaşanacağı kesindir. Kız (Kadın) kısmının “sırtından sopayı, karnından sıpayı” eksik etmemeyi öğrenmiş erkek tayfası pis pis sırıtarak ellerini ovuşturacaktır. Kız çocukları artık evinde, ağabey ve baba denetiminde, evin işlerini yapmaya, ille de okuma istiyorsa kuran kursuna gitmeye razı olacaktır. Tabi en kısa zamanda baş-göz edilerek eve ekonomik katkı(!) da sağlayacaktır!

Bunun adına eğitimde devrim diyenler haklıdır. Bu bir karşıdevrimdir. İstenen “dindar ve kindar nesil” böyle yetiştirilecektir. Bunu kimse inkâr etmiyor; açıkça rejim dönüştürülüyor!

Çocuklarının geleceğine sahip çıkamayan kişilerin vatandaş olabilmeleri için daha çok sıkıntılar çekmeye aday oldukları açıktır. Dönem; bilim ile inancın çatışmaya başladığı, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı, gerçeğin buzdağı gibi suyun altında gizlendiği bir geçiş dönemi, Cumhuriyetin kazanımları ile savaş dönemidir.

Herkes hak ettiği biçimde yönetilecektir.