Hükümetin terör sorununu çözme konusundaki samimiyetine inanıyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir başbakanının “hain, bölücü, satılmış, Amerikan uşağı” olduğuna asla inanmıyorum… Atılan adımları doğru ya da yanlış bulabilirsiniz. Ama bu ülkenin seçimle gelmiş yöneticilerine tek celsede hain, ya da bölücü demek insafsızlıktır…
Bu zaman kadar açılım konusunda yazı yazmadım; zamanını bekledim. Hükümetin attığı adımları takip ettim, muhalefetin tavrına dikkat ettim. Çözüm önerilerini düşündüm. Akil adamlar ilimize geldiğinde toplantılara katıldım. Sorulan soruları ve alınan kaçamak cevapları değerlendirdim. Protestoların hacmini gözledim…
Kim doğru, kim yanlış anlayamadım…
Ve şuncacık aklımla, tarafların cevaplanamayan sorularını yazma gereği duydum.
Teröristler sınırdan geçerken asker, eli kanlı katillere mendil mi sallayacak?
Kürtlere demokratik hakların tamamı verilse bile, terörün yeni taleplerle geri dönme ihtimali kuvvetle muhtemel değil mi?
Anayasa çalışmaları çerçevesinde Türk- Türkiyeli tartışması nereye varacak? Örneğin, ABD konsolosuna “Amerikan konsolosu” denirken, Türkiye’nin ABD’deki konsolosuna, “ABD’deki Türkiyeli konsolos” mu diyeceğiz? Ya da “Almanya’daki Türkiyeli konsolos” …
Terörün durmasının sebebi nedir? Ne karşılığında bu teröristler “tamam” dediler. Bu barış ortamında, militan miktarını hızla artıran ve daha kapsamlı bir örgütlenme içine giren teröristlerin “tamam” demesine güvenilir mi? Buna karşı hükümetin bir B PLANI var mı?
İmralı-Kandil-BDP-Hükümet görüşmeleri daha şeffaf mı olmalıydı, yoksa başından beri çok daha gizli istihbari bir düzeyde mi yürütülmeliydi?
Dört ülkenin yakın bölgelerinde yoğunlukla yaşayan Kürt nüfus, gerçekten Büyük Kürdistan emelinden vaz mı geçti?
Öte yandan, Türkiye federatif bir sistemi kabul ederse, bölünür mü, yoksa kuzey Irak , Kuzey Suriye bölgesinde yapılacak bir referandumla büyür mü? Kürtler, Bağdat’ı mı seçer, Şam’ı mı, Ankara’yı mı?
Bu açılım, uluslararası güçlerin desteğiyle emperyalist bir amaca mı hizmet ediyor, yoksa mevcut pozisyon, şartlara uygun olduğu için hem Kürtlerin hem de Türklerin yararına olacak adımlar mı atılıyor?
İzmit toplantısında, “Biz cevap vermeye değil, sizin sorularınızı devlete iletmeye geldik” diyen akil adamlar, konuya ne derece hakimdir?
“Halkın isteği dışında asla adım atmayız” diyen başbakan, halk açılımı benimsemezse, terörle mücadeleyi hangi zeminde sürdürecek?
Kürtlere tanınan haklar, diğer etnik gruplar tarafından da istenirse, “siz terör yapmadınız, size yok” mu denecek. Bu haklar her etnik gruba verilirse, ortada dil birliği, vatan birliği diye bir bağ kalacak mı? Bu durum, Türkiye’yi parçalamaya dönük sevr ortamını hatırlatmıyor mu?
Açılımı yerden yere vuran muhalefet de artık, neyin yanlış yapıldığını söyleyen “edilgen muhalefet” olma yerine, bu ülkede terörü bitirmenin yolların araştırıp bulan ve alternatif çözümler ön eren bir etken muhalefet olma yönünde adımlar atmayı ne zaman aklına getirecek?
Yapılanı yerden yere vuranlar, ne yapılması gerektiğini de ortaya koymalıdır. Yoksa kıyamete kadar bu terör sürer…
Beni yoran sorular bunlar… Cevaplarını bilenler beni de, kamuoyunu da adam gibi aydınlatsın…