“Dindar bir toplumu ancak din adına, din âlimleri kandırabilirdi ve öyle de oldu.” Dr. Ali Şeriati.
Dünyada savaştan daha kötü bir şey yoktur. Buna rağmen ille de savaşacaksanız kukla ile değil kuklacıyla savaşın! Rotanı belirlememişsen, suçu rüzgârda arama!
Evet, kötülük ve düşmanlık istikametinde dayanışma yasaklanmış, “iyilik ve takva üzerinde yardım” ise emredilmiş…
Hadislerde hem asabiyetin tarifi verilmiş, hem de asabiyet davasının İslâm'ın ruhuna aykırı olduğu açıkça ortaya konulmuştur.
Evet, ama hangi asabiyet?
Bu asabiyet, bir kimsenin haksız olmasına rağmen kendi kavmine yardımcı olmasıdır [ Ebû Dâvüd, “Edeb”, 112]. Cübeyr b. Mut'im'in rivayet ettiği hadis, hem asabiyetin Câhiliye dönemindeki muhtevasını göstermesi, hem de Peygamberin asabiyet temayüllerinin Müslümanlar arasında yeniden baş göstermesinden duyduğu kaygıyı hatıra getirmesi bakımından son derece önemlidir: “Müslüman cemaatten ayrılan ve itaat yolunu terk etmiş olarak ölen kimsenin ölümü Câhiliye ölümüdür. Ümmetime karşı harekete geçerek müminin imanına saygı duymaksızın ve sözleşmeli bulunduğu kimseye karşı olan ahdine vefa göstermeksizin suçlusuyla, suçsuzuyla bütün ümmetimi vurmaya kalkışan kimse benim ümmetimden değildir. Asabiyet duygusuyla öfkelenen, asabiyet uğruna savaşırken yahut asabiyet davası güderken körü körüne açılmış bir bayrak altında ölen kimsenin ölümü Câhiliye ölümüdür” [ Müslim, “İmâre”, 57].
Hz. Peygamberin Müslümanlar arasında asabiyetin yeniden ortaya çıkmasından duyduğu kaygıyı gösteren ve bu tehlikenin işareti gibi görünen bazı olayları yansıtan daha başka hadisler de vardır. Câbir'in naklettiğine göre Muhacir ve Ensar’dan iki genç aralarında kavga etmiş ve Câhiliye döneminde olduğu gibi “Yetişin ey muhâcirler!”, “Yetişin ey ensâr!” diyerek kendi taraflarını yardıma çağırmışlardı.[1]
Olayı haber alan Rasûlullah (s.a.s);“Bu ne hal! Câhiliye davası mı?” sözleriyle taraflara çıkıştı. Olayın ayrıntılarını öğrendikten sonra; “Kişi zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım etsin” şeklindeki ünlü Câhiliye atasözünü tekrar edip “zalime yardımın onun zulmüne karşı koymak demek olduğunu ifade ederek” yukarıdaki meşhur söze yepyeni bir muhteva ve anlayış kazandırmıştır.
İbn Teymiye bu hadisi zikrettikten sonra kişinin, Câhiliye halkının yaptığı gibi-haklısına haksızına bakmaksızın- kendi topluluğu lehine asabiyet davası gütmesinin caiz olmadığını, buna karşılık düşmanlık hisleri beslemeksizin ve hak kaygısıyla kendi yakınlarına yardım etmesinin gerekli [vacip.] veya tavsiye edilebilir [müstahap] bir davranış olacağını belirtmektedir. [ İkti’ü's-sırâti'l-müstakim, s. 70].
Giardano Bruno: "Tanrı, iradesini hâkim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hâkim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar" tespitinde bulunmuş… Aslında herkesin İslam’ı kendi çıkarları doğrultusunda kullandığına dair bazı tespitlere "SİVİL İTAATSİZLİK KÜRTÇE HUTBE " başlıklı bir yazımda ben de değinmiştim, son olarak ek bir tespitte daha bulunayım: Birileri BM ile NATO’yu da kendi çıkarları için kullanmaktadır.
Savaş bu kadar yakınlaşmışken normal davranmamı isteyenler! Ölümler başladığında da normal davranmanızı ben isteyeceğim, bakalım normal karşılayabilecek misiniz? Dikkatli olmak gerekir… Yıllardır ayrılık için ölenler şimdi birleşme için ölüyor; felsefe değişse de değişmeyen tek şey ölüm ve ölenler... Ne olduğunuz ve ne istediğiniz, ne ektiğinizle anlaşılır. Gözlerine ve arzularına hâkim olmayı beceremeyenler, çözümü başkalarına tahakkümde buluyorlar... Ve unutmayın: Bizler onu olduğu gibi anlasak da anlamasak da, kendimizce mana ve anlam atfetsek de atfetmesek de: Tabiat olduğu gibi işliyor aslında...
Habibinin (s.a.s) ümmetine doğru yolu bulmaları için feraset ihsan eyle ya Rab! Kimileri konuşmadan çok şey anlatır, kimileri de konuşarak birçok şeyi anlamsızlaştırır. Merhametinin kapasitesinden şüphem yok; cümlelerim acizliğimi ifade etme çabasıdır, ya Rab!