Fransa’ya karşı Türk dünyası tek yürek oldu. Fransız Senatosu’nun Ermeni Soykırım iddialarını onaylayan kararı, Türkiye’de iktidarı, muhalefeti, sağcısı solcusu, dincisi, dinsizi herkesi birleştirdi.
Anamuhalefet Lideri CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Fransız Senatosu’nun aldığı karara karşı hükümetin alacağı her kararı destekleyeceklerini söyledi ve Fransa’yı eleştirdi.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’de benzer açıklamalar yaparken, Fransa’ya yaptıkları soykırımları hatırlattı.
Senatonun aldığı karar Avrupa’da yaşayan milyonlarca Türk’ü de harekete geçirdi.
Tarihi dostluklar ve bağlarımız olduğu iddia edilen Fransa oysa Türkiye’ye hiç dost olmadı.
PKK’yı ilk yıllarından bu yana destekleyen, Türkiye’de bölücü akımlara açık çek veren Fransa’ydı.
TÜRKİYE FRANSA İLİŞKİLERİ
Oysa , Türkiye-Fransa arasındaki kalıcı ilişkiler, Kanuni Sultan Süleyman’ın Fransa Kralı 1. François’nın yardım talebine olumlu cevap verdiği 1526 yılına kadar geri gitmektedir. Osmanlı döneminde, Kapitülasyonlardan Duyun-u Umumiye idaresine uzayan bir ekonomik ilişkiler süreci ile hem ittifaklara, hem karşılıklı savaşlara sahne olan ilişkiler yaşanmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti ile Fransa arasında 20 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Ankara Antlaşması, iki yıl içinde Türkiye Cumhuriyeti olacak yeni Türk Devleti ile Fransa arasındaki ilişkilerin başlangıcı olmuştur.
Türkiye-Fransa ikili ticaretinde, 2009 yılında ticaret hacmi 9,9 milyar Avro, ticaret fazlamız 232 milyon Avro; 2010 yılında hacim 11,6 milyar Avro, açığımız 862 milyon Avro olmuştur. Türkiye’de faaliyet gösteren Fransız firmalarının sayısı 2009 yılı sonu itibariyle 324 olup, 2010 yılında Fransa’dan Türkiye’ye 797 milyon Dolar doğrudan yatırım gerçekleşmiş ve firma sayısı 350 civarına ulaşmıştır.
Fransa’da çoğunluğu son 40 yıl içinde bu ülkeye yerleşmiş olan 550 bin kadar Türk vatandaşı yaşamaktadır. 2010 yılında 928.376 Fransız turist ülkemizi ziyaret etmiştir.
Türkiye ve Fransa, gerek müştereken yakın oldukları coğrafyalarda, gerek dünya genelinde, demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin gelişmesi yolunda gayret gösteren, bu çerçevede, ortak çabalar içinde yer alan iki ülkedir. Hem uluslararası alandaki bu ortak hedefler, hem iki ülkenin yoğun ekonomik ilişkileri, siyasi ilişkilerin olumlu seyri için önemli bir altyapı oluşturmaktadır.
Bununla birlikte, Fransa’nın, karşılıklı taahhüt haline gelmiş olan Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkması, siyasi ilişkilerde sorun oluşturmaktadır. Ayrıca, Fransa’nın 2001 yılında kabul ettiği bir kanunla 1915 yılında Anadolu’da meydana gelen olayları “soykırım” olarak nitelemesi de ilişkileri gölgelemiştir. Aynı konuda, “sözde soykırımın” sorgulanmasını dahi cezalandırmaya yönelik bir kanun teklifi, Mayıs 2011’de Senato’da, düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayacağı gerekçesiyle Anayasa’ya aykırı bulunarak reddedilmiştir.
Fransa Senatosu’nun o gün reddettiği kanun bu gün kabul edilmiştir.
MİTTERAND’DAN ÇOK ÇEKTİK
Bir zamanlar Kürt sorunuyla alakalı olarak ‘Kürtlerin yengesi’ tabir edilen Daniella Mitterand’dan çok çektik.
Mitterrand’lar hem İsrail’le göbek bağına sahiptiler hem de Celal Talabani ile akraba. Celal Talabani bir dönem Paris’te Molla Mustafa Barzani’yi temsil etmiş ve sonrasında da bağımsız bir çizgi tutturmuştur. François Mitterrand ateist bir liderdi ve İsrail’le de yakın bağlantıları vardı.
Daniella Mitterrand ise Musevi asıllıydı. Derin ve keskin bir İslam ve Türk düşmanlığına sahipti.
François Mitterrand adalet bakanı olduğu dönemlerde Cezayir soykırımına katılmaktan sabıkalıdır.
Daha ötesinde Mitterrand, Avrupa’nın göbeğinde bir Boşnak devletine karşıydı.
Clinton hatıratında buna yer vermiştir.
Clinton, “Hayatım” isimli hatıratında özellikle dönemin Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ı eleştiriyor.
Clinton, Mitterrand’la ilk görüşmelerinde Fransa Devlet Başkanı’nın Sırplara kendisinden daha fazla sempati duyduğunu belli ettiğini ve Müslümanların idaresinde birleşmiş bir Bosna’ya sıcak bakmadığını kaydediyor.
Clinton, “1930’lardan bu yana Batı’nın en büyük kolektif güvenlik başarısızlığı.” dediği. Bosna’daki katliamların önemli sebeplerinden birinin bazı Avrupalı liderlerin Balkanlar’da bir Müslüman devlet görmek istememeleri olduğuna işaret ediyor.
Bill Clinton, bazı Avrupalı liderlerin ‘İslami terör ihraç’ eder bahanesi ile “Balkanlar’ın kalbinde” bir İslam devletine sıcak bakmadıklarını; ancak sonuçta Bosna’yı ihmal ettikleri için aynı sonuçla karşılaştıklarını vurguluyor.
Mitterrand, Avrupa’da bir Müslüman devlet görmek istemediği gibi halefi Sarkozy ve benzerleri de AB’de bir Türk ve Müslüman devlet görmek istemediğini açık açık ifade ediyor.
Ne bilelim belkide, bu zihniyetler haçlı ordularıyla geri alamadıkları toprakları bugün ekonomik, kültürel ve siyasi savaşlarla almaya kalkıyorlar.
Hayallerinde Anadolu’nun bölünüp parçalanması, bir tarafta Bağımsız Kürdistan Devleti kurulması, bir tarafın Ermenilere peşkeş çekilmesi vardır.
Belki de Başbakan Tayyip Erdoğan’a biçtikleri Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’un başkanlığı da bu planların bir parçasıdır.
“Sen Türkiye’yi bize bırak git Ortodoğu ile ilgilen’
Fransız milletvekili Valery Boyer de, Türkiye’nin kesinlikle AB’ye alınmasını istemeyen cephededir ve ilaveten Dağlık Karabağ’ın da Ermenistan’a ilhakını ister.
Bu şer cephesinin merkezinde AB’nin bir Hıristiyan kulübü olduğuna inanan Valery Giscard d’Estaing’in oğlu ve Meclis Başkan yardımcısı Louis Giscard d’Estaing de vardır.
Hepsi bırakın Türkleri Avrupa’ya almak, ellerinden gelse Türklerin dindaşı olan Boşnakları ve diğer Müslüman milletleri de Avrupa’dan sürecekler.
Sarkozy’nin Çingenelere yaptığı gibi.
Görülen o ki, AB’nin gerçek sahipleri hala bizi düşman görüyorlar.
Adamlar haksız da değiller; Biz de onlara bu korkuyu salıyoruz.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bir konuşmasında aynen şöyle diyor.
“Yıllardır Ortadoğu’daki kardeşlerimizle hasret kaldık. Onlarla birlikte olmamız, onları kucaklamamız yakındır.”
Yani Davutoğlu Yeni Osmanlı çerçevesi çiziyor.
Bir taraftan Bosna’ya kadar uzanan ilişkiler, bir taraftan Ortadoğu’daki rotamız haçlı zihniyetini iyice rahatsız etmektedir.
HEP BERABER FRANSA’YA
Fransiz Senatosu’nun aldığı karardan sonra ne yapmalıyız?
Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra Başbakan Tayyip Erdoğan, Anamuhalefet Partisi CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Lideri Devlet Bahçeli ve berebarinde parti gruplarından yeterince milletvekiliyle birlikte Fransa’ya bir çıkarma yapmalıyız.
Fransa’ya Osmanlı ruhunu bir daha hissettirmeliyiz.
O dünyaca ünlü özgürlük abidesi Eyfel Kulesi’nin dibinde “Ermeni Soykırımı Yoktur” diye haykırmalıyız.
O gün Fransa’daki 500 binden fazla Türk vatandaşını da oraya davet edip, edip el mi yaman bey mi yaman Fransa’ya göstermeliyiz.
Bakalım Fransa çıkardığı bu yasayı nasıl uygulayacak?
Bu ırkçı, faşist yasanın uygulanmazlığını böylece tüm dünyaya göstermeliyiz.
Merak ediyorum böyle bir gösteri sırasında Bay Sarkozy Paris’te durabilecek mi, yoksa soluğu Erivan’da mı alacak?