Türkiye'de insanlar her alanda sapır sapır dökülmeye başladı.

İş kazalarında her yıl 1000 işçi ölüyor.

Her yıl terör ve iç çatışmalardan dolayı binlerce insan öldürülüyor.

Trafik kazalarında her yıl beş bine yakın yurttaşın canı yok oluyor.

Kanser hastalığı patlamış durumda.

Etrafımıza baktığımızda, tanıdığım bildiğim kanser hastası yok diyebilecek bir kişi bulamazsınız.

Hastanelerde genç insanların yirmili otuzlu yaşlarda kanser olduğunu görüyoruz.

Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi, verem hastalarıyla dolmuş durumda.

Hastanızı yatıracak yer bulamıyorsunuz.

Akıl hastalıkları konusunda hiç kimsenin elinde sağlıklı bir veri yok.

Sadece etrafıyla tamamen uyumu kaybeden ve akli rotası yerinden oynamış insanların hastaneye yatırılışından doğan istatistik bilgisi bilinebiliyor.

Son beş yılda antidepresan ilaç kullanımı patlamış görünüyor.

Günlük yaşamın içinde bir bardak bira veya başka alkollü içki içmeyi en büyük suç ve utanılacak bir durum gibi algılarken, uyuşturucu kullanımını yadırgayan bir anlayışın ortadan kalktığına şahit oluyoruz.

İnsanlar birbirlerine sigara ikram eder gibi uyuşturucu ve yatıştırıcı ilaçları takdim etmeye başladı.

Günlük stres ve sıkıntılarını biraz olsun bastırmak istiyorsan, bir bardak bira içme ama uyuşturucu kullan yaklaşımı egemen hale gelmiş görünüyor.

Hatta esrar ve eroin de olabilir.

Bundan dolayı asosyal, içe kapanık ve birbirine yabancı hastalıklı bir toplum, her alanda gelişirken, bu yapı sosyal yaşamın içinde birbirlerini boğazlamaya başladı.

Kadın ölümlerinin çığ gibi büyümesi ve namus temizliği yapan ''Temizlikçi'' bir anlayışın hortlamasına neden oldu.

Kadının bir damlasını bile başkalarının görmesini zina sayan anlayış, kadının kendi iradesi dışında yaptığı bir iş gördüğünde sivri sinek gibi veya kara sinek gibi öldürmeye başladı.

Bu anlayış hastalıklı ve kaotik sosyal ortamın ürettiği ilkel bir davranış biçiminin sonucu olabilir mi?

Çalışıyor gibi görünen ve çok az ücretlerle uzun çalışma temposu içinde yaşam mücadelesine giren insanlar, alım güçleri ve geçim şartlarında zorlanır oldu.

Bu da yetmedi, AVM' lerde bin bir çeşit malı fakir fukaranın gözleri önüne dizdi ve yutkuna yutkuna gezmesi için bedava otobüs seferleri koydu.

Bu stres yüklü ve kendi içine kapanık, karışık ruh hali içinde bulunan insan modelinin girmiş olduğu her alanda kavga etmesi, çekişmesi, saldırgan olması geçimsiz olması doğal bir sonuç değil midir?

Bu ruh yapısı derneklerde, partilerde görev alan yüzlerce insanın birbirleriyle kavga etmek ve boğazlamak için can atıyor olması doğal bir sonuç değil mi?

Partilerdeki sevgisizliğin kökeninde bu hastalıklı toplumsal travmaların olması doğal değil mi?

Topluma dayatılan bu kargaşanın ve kaos ortamından kurtulmak isteyen milyonlarca bunalımlı ruh yapısına sahip gencecik insanlar, kadınlar kurtuluş için arayış içine girmiş, kurtuluş nerededir diye aranır olmuştur.

Mevcut iktidarın ve ülkeyi yönetmek için talep açan siyasi partilerin bu konularla ilgili fikirlerini, projelerini ve çözüm önerilerini duyan var mı?

Aslında siyaset, günü birlik kısır çekişmelerin ve sen- ben kavgasının kolaycılığı ve cazibesine kapılmış gidiyor.

Bu durum ise siyasilerin tembelleşmesine ve ''Üretmeden kazanayım'' yaklaşımına ve kolaycılığına sürüklüyor.

Halkın kısır çekişmeler yerine, her konuda her alanda siyasetçiden beklediği, sorunlarına çözüm olacak projelerdir.

En başta kadın ölümlerine dur diyecek projeleri iktidar alternatifi olan CHP'den bekliyoruz.

Bu ülkenin her sorunu önemli ama kadın ölümleri çok daha önemli.

Artık apartmanımızda burnumuzun dibinde bile kadınlar dövülmeye, öldürülmeye başladı.

Bu yüzyıl artık hamasetle siyaset yapma dönemi değil, proje ve üretken siyaset dönemidir.

Bunu yapan siyaset başarılı olur, olamayan ise yüzlerce partinin ve siyasetçinin yok olduğu gibi tarihin derinliklerinde yok olur gider.