İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesi’nden Kardiyoloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Rengin Çetin Güvenç, gençlerde artan kalp krizi riski ile ilgili önemli bilgilendirmelerde bulundu. Dr. Öğr. Üyesi Rengin Çetin Güvenç, “Kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölüm ve bunun sonucunda ortaya çıkan bireysel, toplumsal ve finansal trajedi bu hastalıkların önlenmesine yönelik çabayı beraberinde getirmiştir. Özellikle Son 20 yılda Gelişen tedavi yöntemleri, artan toplumsal bilinç ve koruyucu önlemlere verilen değer ile genel popülasyonda kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölüm oranları azalma eğilimine girerken genç bireyler arasındaki oran üzüntü ve kaygı oluşturacak şekilde artma eğilimi göstermektedir. Tam olarak keskin çizgilerle ayrımak doğru olmasa da, tıbbi litaratürde genç hasta grubu olarak kastedilen yaş aralığı 30- 55 yaş grubu arasındaki bireylerdir. İleri yaşta olma ile genç yaşta olmak aynı hastalığın farkı risk faktörelerine bağlı oluşmasına ve oluşmasına yol açan fizyopatolojide farklılıklara neden olmaktadır” dedi.
“Kalp krizi riskinde birden çok faktör etkili olmaktadır”
Dr. Öğr. Üyesi Güvenç, “Risk faktörlerinin başında gençler arasında oldukça yaygın ve artma eğiliminde olan sigara içiciliği gelmektedir. Sigara içiciliği ile birlikte obezite, erkek cinsiyet, ailede daha önce erken yaşta kalp krizi geçiren aile bireylerinin oluşu, ailesel kolesterol yüksekliği genç hasta grubu arasında kalp damar hastalıklarını ve bunlara bağlı ölümleri artıran başlıca nedenlerdir. Ayrıca amatör sporcular arasında yaygın olan anabolik steroid kullanımı, genetik risk faktörleri, uyuşturucu madde kullanımı da nadir görülen diğer sebepler arasında yer almaktadır” diye söyledi.
“Kalp krizi risk faktörlerini önlemek ve yaratacağı hastalığı ortadan kaldırmak mümkündür”
Dr. Öğr. Üyesi Güvenç, “Stresli iş yaşamı, hareketsiz hayatın getirisi olan obezite ve buna bağlı diyabet ve metabolik sendrom genç bireyler arasında artan önlenebilir, değiştirilmesi mümkün risk faktörleriyken, kişinin doğumundan itibaren varolan ve genç bireylerde kalp krizine sebep olabilen lipoprotein a olarak adlandırdığımız kan kolesterol parametresindeki yükseklikler, ailesel hiperkolesterolemiler ve poligenik risk dedigimiz birden fazla gen havuzundaki etkilenmeler kişinin kalp hastalığına meyilli olmasına neden olan durumlar arasında sayılabilir. Lipoprotein a yüksekliği yapılan çalışmalarda kalp krizi riskini ön gördürücü bir parametre olması bakımından kıymetlidir” diye belirtti.
“Ailede kolesterol yüksekliği bulunan genç bireyler doğrudan risk grubu içerisindedir”
Dr. Öğr. Üyesi Güvenç, “Özellikle kalp krizi geçirmiş genç hastalar arasında yüksek düzeylerde kolesterol saptanmaktadır ve yüksek seviyelerinin ilerde geçirilebilecek kalp krizi riskinin bir göstergesi olduğu gösterilmektedir ki genç bireylerde özellikle bakılmalıdır. Ayrıca ailesel yüksek kolesterol (hiperkolesteolemiler) genç hastalar arasındaki doğrudan kalp krizi riskini gösteren risk faktörleri arasındadır. Kayıt çalışmalarında kalp krizi geçirmiş genç hastaların yaklaşık yüzde 10’unda ailesel kolesterolemi mevcuttur. Bu hastaların yaklasık yarısının kalp krizi geçirmeden önce kolesterol düşürücü ilaç almadığı ve yaklasık üçte birininde kalp krizi geçirmesine rağmen kolesterol düşürücü ilaç kullanmadığı gösterilmiştir. Bu durum genç hastaların kalp krizi riskinin iyi tanımlanmamış olması ya da gelecekte ki kalp krizi geçirme risklerinin hafife alınmasından kaynaklanıyor olabilir. Özellikle ailesel kolesterol yüksekliği olan bireylerde yüksek yogunluklu kolesterol düşürücü ilaç kullanımı, kalp krizi riskini azaltması ve ölümleri önlemesi bakımından önerilmektedir” diye konuştu.
“Akut kalp krizi ile hastaneye başvuran hastalar arasında genç kadınların oranı giderek artmıştır”
Dr. Öğr. Üyesi Güvenç, “Dikkat edilmesi gereken bir diğer konuda kadın kalp sağlığına yöneliktir. Kadınların menapoza kadar östrojen hormonu sayesinde erkeklere nazaran korunmalı durumda olduklarına dair genel kanı son yıllarda geçerliliğini yitirmiştir. Obezite, diyabet, hipertansiyon, böbrek yetersizliği gibi sorunların kadınlar arasında giderek artması kadın hastaların görece hormonal durumdan kaynaklı avantajlarını dezavantaja dönüştürmüş gibi gözükmektedir. Ayrıca 95 yılından bu yana yapılan kayıt çalışmalarında akut kalp krizi ile hastaneye başvuran hastalar arasında genç kadınların oranının giderek arttığı ve çoğunlukla bulguların atipik olması nedeniyle (göğüs ağrısından ziyade semptomların daha çok çarpıntı ve nefes darlığı şeklinde ortaya çıkması) tanının geciktiği ya da atlandığı ve kalp damar hastalığına bağlı ölüm ve kötü sonlanıma yol açtığı bilenen bir gerçektir” diye vurguladı.
“Kalp damar hastalık risklerinden korunmak için alınabilecek önlemler nelerdir?”
Dr. Öğr. Üyesi Güvenç, “Burada önemli olan kalp damar hastalıklarının ve buna bağlı ölümlerin oluşmadan önüne geçilebilmektir. Kan basıncının düzenlenmesi, yüksek kolesterol seviyelerinin düşürülmesi, sigaranın bırakılması, sağlıklı gıdaların yeterli ve dengeli bir şekilde tüketilmesi, daha az işlenmiş gıda tüketimine özen gösterilmesi, aktif yaşam tarzının benimsenmesi ve mümkün oldukça egzersiz yapılması koruyucu önlemlerin başlıcalarıdır. Ayrıca belirli risk faktörlerine sahip bireylerin risk skorlarının belirlenerek uygun tedavileri almalarının sağlanmasi esastır. Bu açıdan özellikle Lipoprotein yüksekliği, ailesel hiperlipidemiye sahip ve ailesinde daha önce erken yaşta kalp damar hastalığı ya da buna bağlı ölüm öyküsü bulunan bireylerin tedavilerinin şekillendirilmesi öne çekilmelidir” diye sözlerini bitirdi.