Kadına yönelik şiddet, sadece Türkiye' nin değil tüm dünya ülkelerinin kanayan, hem de oluk oluk kan kaybeden bir yarası haline geldi.
Yapılan birbirinden farklı araştırmalar bize gösteriyor ki; ülkemizde her üç kadından biri, sözlü, fiziksel ya da cinsel anlamda şiddete maruz kalmakta... Yani, artık çevremizde şiddet görmemiş bir yakınımız yada arkadaşımızı bulmak mümkün değil... Üstelik Sivas, Adıyaman, Denizli ve Kırklareli’nde uygulanan anket ve araştırmalar, bizi daha şaşırtıcı bir gerçekle karşı kaşıya bırakıyor: Yüksekokul mezunu olan erkeklerin % 77' si, ilkokul mezunu erkeklerin ise % 16 sı eşlerine şiddet uyguluyor. Ne ilginç öyle değil mi? Görünen o ki, eğitim cehaleti alıyor ama şiddet uygulama duygusu giderek artıyor.
Peki nedir kadına şiddeti gittikce arttıran, devasa ve çözümsüz bir boyuta getiren nedenler? Gelin biraz düşünelim... Aramızda herhangi bir başlık altında şiddete uğramayan oldu mu? Okulda, ailede, iş yerinde, gittiğiniz bir mekanda, evlilik hayatınızda ... Kısacası kadınlar , her zaman her yerde tehdit altında.
Ancak bilinen başka bir gerçek daha var. Türk toplum ve aile yapısının yüzyıllardır ataerkil bir düzenle hareket ettiğini biliyoruz. Fakat, kimi sağlıksız beyinlerin düşündüğünün aksine, ataerkil düzen kadına şiddeti öngören değil, aksine, kadının erkeğin koruma ve kollamasına ihtiyac duyduğu bir sistemdir. Erkek, kadınını korumakla ona şefkatle sahip çıkmakla bu düzene ayak uydurabilir.
Son zamanlarda hem basında hem de sosyal yaşantımızda bir kıpırdanma seziyoruz. Kadına uygulanan şiddeti eleştirenler seslerini yükseltmeye çalışıyor, kamu spotu ile halk bilinçlendirmesi sağlanıyor. Tüm bunlara rağmen biz hala her gün, sadece gazetelerin o meşhur 3. sayfasında değil, hemen hemen her haberde ; eşi, ailesi ya da bir yakını tarafından şiddete maruz kalmış bambaşka bir kadın portresi tanıyoruz. Kimi köyde kimi şehirde, kimi okumuş kimi okula bile layık görülmemiş, kimi çalışıp eşinin yükünü hafifletmiş kimi ev hanımlığına mahkum ...
Aynı markette alışveriş yaptığınız, aynı yerde sıra beklediğiniz, otobüste yanyana oturduğunuz her 3 kadından birinin şiddete maruz kaldığını düşünürsek, giderek özümüzü çiğnemeye başladığımızı da farkederiz. Çünkü, kadın seni ve beni doğurandır, annedir, düzen sağlayandır, emek veren, çalışan hatta aile bütçemize katkıda bulunandır. Üstelik ne kadar itiraf etmesi zor olsa da, tabiat ananın ona sağladığı doğurganlık özelliği gereği erkekten üstündür. Kim bilir belki de erkekler bu nedenle şiddet duygularını, kadınları üzerinde eyleme dökmektedirler?
Sebep her ne olursa olsun, şunu hatırlatmakta fayda var; şiddet, insanın insana uygulayabileceği en büyük “insanlık” suçudur. Hiç bir varlık yalnızca dişi olduğu için bir başka varlığı alt görmemelidir. Yaratan bile her varlığı eşit görürken, insanoğlu kim ola ki erkek olduğu için kadına nazaran kendini üstün addetsin?