Alibeyköy Ortaokuluna giderken sınıf arkadaşım Çetin'in babası Demirdöküm fabrikasında çalışıyordu.

İşçiler grevdeydi, Çetin'le birlikte grev çadırlarına gider, işçilerin eğitim çalışmasını izlerdik.

Sendika yöneticisi abiler eğitim verirlerdi.

Ben de on üç on dört yaşlarımda solla ve emekten yana olanlarla orada tanıştım.

O yıllarda sadece emekten yana olmak ve emeğin iktidarını savunmanın ötesinde başka bir şey düşünülmezdi.

''Biz üretiyoruz,biz paylaşırız, biz bölüşürüz'' düşüncesi egemendi.

Bu anlayış binlere ve milyonlara taşındı.

Emeğin birliği ve gücünü görenler önce sol içinde üniversite gençliğini böldüler ve düşman ettiler,daha sonra sol çizgisi tek olan işçileri böldüler.

Tek bir sol ve emek anlayışı herkesin ortak paydası iken,49 tane fraksiyon fikri ortaya çıktı daha sonrada her fraksiyonun dergisi çıkmaya başladı.

Bu dergilerin bir çoğu Kemal ve Nazlı Ilıcak'ın sahibi olduğu Tercüman gazetesinde basılıp dağıtıldığını herkes biliyordu.

O kadar çok fraksiyon ve farklı fikir oluşmuştu ki; dün kol kola yürüyen insanlar birbirlerinin canına kasteder hale gelmişti.

Bu anlayışta ki insanlar bu gün hala yaşıyorlar ve bir çoğu CHP içinde siyasal yaşamlarını sürdürüyorlar.

Bu arkadaşlarla sohbet ettiğimizde, ''ben şu fraksiyondan geliyorum,işkence gördüm,hapse girdim'' diyerek inanmış olduğu fraksiyonu ve anlayışı her zaman CHP'nin önünde tutmaya özen gösteriyorlar.

Bu anlayışların tamamı Marksist düşünceyi esin kaynağı olarak alıyorlardı ve hala da Marksist düşünceden kopmadıklarını beyan ediyorlar.

Bu gün ise CHP sosyalist enternasyonelin üyesi bir parti olarak, ideolojisine karar vermek zorundadır.

Marksist düşünceden esinlenerek sol bir anlayışın savunucusu mu olacak, Rahmetli Ecevit'in DSP de yaptığı gibi ''ben Türkiye gerçeklerinden ve Atatürk devrimlerinden esinlenen bir anlayışı savunurum ve halkım nereye kadar solcu ise o kadar solcu olurum,bizim esin kaynağımız ve kuruluş felsefemiz Marksizm değildir, Atatürk devrimleridir'' anlayışı mıdır?

İşte bu günkü CHP içinde ki kavga tam da burada düğümleniyor.

CHP karar vermek zorundadır.

CHP içindeki çeşitli anlayışların ve farklı sol kültürden ve fraksiyonlardan gelen kişilerin de fikir kargaşasından kurtulması gerekiyor.

Bu gün ortaya çıkan kavganın özünde de bu yatıyor.

Parti içinde bulunan kişilerin geçmiş daracık fraksiyon anlayışlarından kurtulup ben CHP liyim demesi gerekiyor.

Partiyi yönetenlerin de Atatürk devrimleri veya Kemalizmle, Marksist düşüncenin ve anlayışında bir arada yaşamasının mümkün olamayacağını anlamaları gerekiyor.

DSP ve Ecevit diyenlerin ve Ecevit'e övgü dizenlerin, Ecevit'in Marksit olmadığını ve Marksist düşünceyi savunanlara da örgüt görevi vermediğini bilmeleri gerekiyor.

Bu gün, CHP nin en büyük sıkıntısı burada yatıyor.

Şu anda partide DSP ,SHP,ANAP ve eski sol fraksiyonların düşüncelerini yüreklerinde yaşatan bir çok insanı bir araya toplanmış ve bu kargaşadan yeni bir parti çıkarmaya çalışıyorlar.

Esas çatışma ve kargaşa buradan kaynaklanıyor.

Burada da her şey netleşmiş görünmüyor.

Sayın Kılıçdaroğlu, Atatürk devrimlerinden esinlenen ve Ecevit çizgisi diye bilinen ''demokratik sol'' anlayışı mı savunuyor, yoksa sosyalist enternesyonele üye partiler gibi Marksist düşünceye mi sarılıyor?

En azından ben bunu bilmiyorum.

Çünkü, Sayın Kılıçdaroğlu'nun yanında yer alan insanları tanıyorum ve her birinin farklı anlayışlardan geldiklerini ve geçmiş duruşlarını ve siyasal fikirlerini koruduklarını görüyorum.

Bunu kişisel olarak tek tek anlatabilirim ama bu yazının konusu kişiler değil.

İşte bu ortam içinde Kurultay yapıldı ve iki kurultay kararıyla parti zaten bölünmenin eşiğine getirildi.

Bu gün yapılacak ikinci kurultay aslında bu ayrışmanın tescil edildiği bir adım olacaktır.

CHP de hiç bir şey dün gibi olmayacaktır.

Parti kişilerle ve ideolijisiyle yol ayrımına gelmiştir..

Parti ideolojisinin ne olduğuna da karar vermek zorundadır.

Parti içinde kavgayı savunanların da karar vermesi gerekiyor.

Aynı düşünceyi savunan insanların birbirleriyle kavga edip, sonrada hiç bir şey olmamış gibi kol kola girmelerini benim anlamam mümkün değildir.

Burada kişiselleştirelim.

Sayın Önder Sav'ın ''ben ev sahibiyim onlar kiracı,gidecek birileri varsa onlardır'' dedikten sonra, yan yana siyaset yapmanın bütün argümanlarını ortadan kaldırmış demektir.

Kavgayla, hakaretle, küfürle siyaset yapanlarla ve geçmiş siyasi fikirlerin ve fraksiyonların esiri olmaktan kurtulamamış insanlarla parti yollarını ayırmalıdır.

Partininde bir an önce siyasal duruşu ve ideolojisi konusunda karar verme zamanı gelmiştir.

Bunun için mutlaka acil bir proğram kurultayı yapmalı emek ve sermayenin neresinde nasıl durduğunu açık ve net anlatması gerekir.

Herkesin bildiği iki anıyla bitirelim.

1974 yılında merhum Ecevit'in dış işleri bakanlığını yapan Turan Güneş'in bir köy kahvesinde söyledikleri şöyledir:

Köyde kahveci kahve yapar ve Turan Güneş'e getirir.

T.Güneş bakar, fincanın kulpu kopuk.

Kahveciye döner ve derki;

''sen bu fincanı bizim genel merkeze gönder.''

Kahveci:
''Aman efendim kulpu kırık fincanı genel merkezde ne yapacaklar,bir işe yaramaz'' dediğinde;

Turan Güneş: ''sen gönder genel merkezdekiler buna hemen bir kulp takarlar'' der.

Ayrıca merhum Erdal İnönü'den de bir anıyla bitirelim.

Erdal İnönü partili arkadaşlarıyla yemeğe gider herkes istedikleri yemeği söyler,sıra Erdal İnönü'ye geldiğinde ''bana bir şey getirmeyin, nasıl olsa biraz sonra biz bir birimizi yeriz'' der.

Kavganın, ihanetin, hakaretin, iki yüzlülüğün, düşmanca tavırların olduğu yerde siyaset yapılamaz ve ülke yönetilmeye de talep açılamaz.

Kavganın içinden iktidar çıkmaz.