Sabahın erken saatlerinde kalkmış yeni bir güne gözlerimizi beraber açmıştık, hemen telefonuna sarıldı. Pazar sabahı olmasına rağmen, daha gözleri buğulu olması bile onu durduramamış, son model telefonunun tuş kilidini açarak İnternet’e girip tüm haber sitelerini, sosyal medyayı, yüzünü bile yıkamadan dolaşmaya başlamıştı.
O ise etrafına bakıyor, güneşin havanın güzelliğini resmediyor hayatın anlamını çıkarmaya çalışıyordu yeni buluşlar peşinde koşan mucit gibiydi sanki.!
Daha yatağından kalktıktan üç adım sonra TV’nin sesi gelmeye başlamıştı bile, boylu boyunca uzandı koltuğa bir elinde kumandası bir elinde telefonu, yan tarafında bilgisayarı vardı. Hem zapping yapıyor bir taraftan da sosyal medyayı takip ediyordu.
Evet, en sonunda bulmuştu aradığını, yüzünde güzel bir tebessüm oluştu, magazin programı başlamıştı artık.
O kendi dünyasında yaşıyor hayata dair bir şeyler yapma peşinde koşuyor, izliyor, takip ediyor, öğreniyordu. Belki hayata başladığı bu zamanlarda kimse ona dokunmasa kimseyi görmese sanki doğruyu daha kolay bulabilirdi sanki!
Kahvaltı esnasında bile alakasız şeylerle meşgul oluyor, hafta içindeki yoğunluğunu TV seyrederek atmaya çalışıyordu. Öğlen olmuş hafta içinde seyredemediği diziyi seyretmeye başlamış bir o kanaldan bir bu kanala geçiş yaparak zamanı eritmişti bile.
Masum gözlerle ona bakıyor acaba benimle azıcık olsun ilgilenmez mi diye düşünüyor, onun dikkatini çekmeye yarayacak her şeyi yapıyor, sorular soruyor ama duvara çarpan top misali, aynı şekilde soru geriye geliyordu.
Zaman ne çabukta akıp geçmiş akşam yattığı pijamaları çıkarmadan akşam oluvermişti bile. İşte en çok beklediği an gelmişti, aslında bütün haftayı sırf bu saat için iple çekmiş, 2 saat boyunca o an için hazırlık yapmış, hatta üstünü değiştirip bakkala bile gitmişti hazırlık için..!
Ve maç başlamıştı, haftanın en önemli anı zamanı onun için her şeyden kıymetli o an o düdük çalmış zaman durmuştu artık kimse onu oturduğu koltuktan kaldıramazdı artık.
O ise gözlerine yorgunluk çökmeye başlamış hafta sonunu beklemesine rağmen BABA diyemeden, Baba’da evladım diyemeden bir Hafta sonu daha bitmişti. Hayat ne kadarda hızlı akıp gidiyor, bir evlat babasız bir hafta sonu daha geçiriyordu.
Haydi iç dünyamızla karşı karşıya getirelim kendimizi, hayır ben öyle değilim diyebiliyor muyuz, bizi bir hafta bekleyen çocuklarımıza, sevgimizi hissettirebiliyor muyuz, evladım deyip bağrımıza basabiliyor muyuz ne dersiniz?
Değiştirelim Hafta sonlarımızı gelin daha düzgün daha hayat dolu yaşam dolu olsun kalkalım tıkıldığımız odalarımızdan oğlumuzu, kızımızı alıp çıkalım bir kordon boyuna, tutalım ellerinden anlatalım onlara hayatı güzelliği, tartışalım onlarla alakasız bir şeyi, alalım bir simit kordon boyundan yarısını kırıp ona verelim, çekirdek çıtlatalım, tutalım ellerinden kütüphaneye gidelim, tarihi yerleri beraber gezelim, hep beraber yemek yiyelim, basket oynayıp, akşam beraber geçirdiğimiz vakti attığı basketi, beraber geçirdiğimiz anları konuşalım çocuğumuzla gözünün içine bakarak ben senin babanım başarsan da, başaramasan da, kazansan da, kazanamasan da ben hep senin baban olarak dimdik arkanda olacağım diyelim. Görelim ondan sonra o evladımız nasıl bağlanacak babasına, annesine, ailesine…
Bıktırmadan, usandırmadan yapalım bunları dozajında verelim bir ilaç misali nasihati, ikazı ,tembihatı..
Önce öğretelim, sonra bekleyelim ondan doğru yapmasını, hayatı gelin ailemizle beraber yaşayalım
Ne dersiniz gelin değiştirelim hafta sonlarımızı, onlar bizi değiştirmeden…