Edebiyat dünyamızda eşsiz üslubuyla kendine hususi bir yer edinmiş isimlerin başında Cenap Şehabettin gelir. Ne yazık ki o eşsiz üslubun piyasadaki kitap sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Yayınlanmamış yazıları yayınlanmışların yanında devede kulak misalidir. Elinizdeki kitabın içindeki her yazı, Cenap Şehabettin’in Servet-i Fünûn Dergisi’nde yayınlanmış yazılarıdır.
Servet-i Fünûn hem dergidir, hem de dergi etrafında toplananlarla o döneme verilen bir isim. Belli bir kuruluş anı yoktur ama nüvesi Recaizade Ekrem’e aittir. Daha sonraları Tevfik Fikret derginin edebiyat bölümünü deruhte etmiştir. Recaizade, Muallim Naci ile girdiği “kafiye göz için midir, kulak için midir?” tartışmasının cevabını Servet-i Fünûn’da yayınlanınca dergi, tarafını seçmiş olur: şarkî edebiyatın yerine garbî edebiyat.
Cenap Şehabettin’in dergiyle ülfeti Hüseyin Cahit’in demesine göre Ekrem’in teşvikiyledir: “Recaizade Ekrem, Galatasaray’da öğretmenken, istidadına hayran olduğu Tevfik Fikret’i Servet-i Fünûn’a getirmiş, Halit Ziya ile Cenap Şehabettin de sanırım yine Ekrem Bey’in teşvikiyle Servet-i Fünûn’da yazmaya başlamışlardı.” Hakkı Süha Gezgin’in “Onda ilk göze çarpan şey, başının büyüklüğü idi. Yüksek alnının üstünde fikir sapanının açtığı çizgiler, adamı derin manalı bir kitap gibi düşündürürdü. İstekli, dolgun dudaklarında gülümseyiş hiç eksilmezdi. Biraz donuk ve azıcık soğuk bir gülümseyiş.” diyerek tarif ettiği Cenap Şehabettin’in kendine has üslubuyla diğer yazarlardan ayrıldığı ve dergiye renk getirdiği söylenebilir. Kimselerde bulamayacağımız ufacık bir benzetme ve yıllarca düşünülse akla gelmeyecek hissi veren aforizmalarıyla başlı başına bir çığır açmıştır. Yazılarını okuyanların hakkını teslim ettiği bu üslup, bizi kendine hayran bırakıp elinizdeki kitabı hazırlamaya teşvik etti.
Önce yazıları seçtik. Seçim işlemini kendi edebi zevkimize göre yaptığımızı, başka bir fikir gütmediğimizi belirtmek isterim. Sonra seçtiğimiz bu yazıları Osmanlı Türkçesinden günümüz Türkçesine transkribe ettik. Cenap Şehabettin’in üslubuna zarar vermemek adına haddimiz de olmayan “sadeleştirme” ye tevessül etmedik. Bilinmeyeceğini düşündüğümüz kelime ve terkipler için dipnot eklemekle iktifa ettik. Kitabın arkasına sözlük ilave etmek yerine okuyucuya kolaylık sağlamak için dipnotu tercih ettik. Hiçbir yazıda velev ki katılmadığımız ifadeler olsun tek cümle dahi çıkartmadık. Elinizdeki bu kitap noktasına dahi dokunulmadan virgülü virgülüne yüz küsür yıl önce nasıl yayınlandıysa şimdi de aynı haliyle basılmıştır.
Hazırladığımız bu kitabın Türk Edebiyatında belki de kasten gölgede kalmış/bırakılmış tarafların en azından bir kısmını aydınlatacağını düşünüyor, çalışmamızın bir asır öncesini okuyamayan biz yeni nesil için hizmet sayılmasını umuyoruz.
Çalışmamıza kulak verip yayınlamak için en az bizim kadar heyecanlanan Bab-ı Ali Kültür Yayıncılık’a, değerli editörümüz Doğan Selçuk Öztürk’e ve teklifsiz bir hırsız gibi vakitlerinden çalmama müsaade eden biricik kızım Zeynep Ece ile sevgili eşim Neriman’a teşekkürü borç bilirim.
Mukaddimeyi Cenap Şehabettin’in bize bu kitabı hazırlama cesareti veren bir cümlesiyle sonlandıralım: “Herhalde en büyük hazîne-i teceddüd metrûkât-ı ecdâddır. Yeni bir şey bulmak istiyor musun? Sahâif-i mâzîyi çevir, çevir… güzel bir eskiyi güzel bir yeni yap: bence bir dâhîsin!”
İhtiramat