Çocuğumuza iyi eğitmek vermek veya ideal bir ebeveyn olmak uğruna farkında olmadan neleri, yapalım derken yıkıyoruz

acaba. Eğitim adına onları bazı kalıplara sokuyor, kendi istediğimiz şablonlarda diretiyor, onları disiplin altında bunaltıyor”

olabilir miyiz?

Genelde biz anne baba olmadan önce en iyi anne baba olmanın hayallerini kurar, anne babamızın bazı yasaklarını, bize

vermek istedikleri eğitimi eleştirir” ben asla çocuğuma böyle davranmayacağım, göreceksiniz nasıl örnek bir anne baba

olacağım ”ya da “ben yaşamadım çocuğuma yaşatacağım” şeklinde serzenişlerimiz olmuştur veya böyle sözler duymuşuzdur.

Hiçbir anne baba çocuğuna bilerek yanlış eğitim vermez. Ona göre öğrettiği her şey çocuğunun iyiliği içindir. Bunun böyle

olduğuna kayıtsız, şartsız inanmakla beraber, acaba yavrularımızda, oluşması beklenen bazı davranış kalıplarında gecikmeler

veya bozuklukların meydana gelmesine istemeden sebep olabilir miyiz? Mesela; Çocuklarımızın incinmelerine, öz saygılarını

yitirmelerine, kendilerine güvenmeme, karar vermede zorluk yaşama, aşağılık duygusu hissetme, toplumda kendine yer

edinememe, birine bağımlılık duyma… Vb yapıda birey yetiştirmiş olabiliriz eğer, öğretmek istediğimiz şeyi bağırıp

çağırarak, zorlayarak öğretme yolunu seçersek. Sonrada baskıdan kaynaklı oluşan sevgisizliğin, iletişimsizliğin neden, nasıl

olduğunu, çocuğumuzun niçin davranış problemleri yaşadığını sorgular dururuz.

Sonsuz hoşgörülü olarak ta iyi anne baba olunmaz. Burada taviz vermeler söz konusudur. Çocuğu sıkmamak, bunaltmamak

adına insani ve toplumsal değerlerin öğretilmesinden kaçmak gibi. Mesela”aman daha şimdiden dini değerlerden

bahsedersem onu bunaltmış olurum, sakın, susmalıyım, böyle şeyleri duymak için daha çok erken, zamanı gelince

gerekeni yapar” şeklinde düşünmekte “başını kuma gömmek” olur. Eğitim doğumdan ölüme kadar sürer. Yani her yaşın

öğrenebileceği davranış, bilmesi gereken konular vardır. Mesela,2 yaş çocuğuna gece ve gündüzün oluşumunu anlatamayız

ama suyu oturarak içmesini öğretebiliriz.

Ta en baştan biz o canı vereni ona tanıtmaktan, adını öğretmekten korkar isek, zaten çocuğumuza haksızlık etmiş oluruz.

Belirlenmiş akla mantığa uygun doğruları elimizden geldiğince sevdirerek öğretebiliriz. Günümüz toplumunun değil,

Yaratıcımızın bizler için uygun gördüğü doğruları sevdirerek öğretebiliriz. Mesela çocuğa,”ilerde istediğini elde etmek için

kuvvetli olmalısın, kuvvetli olursan haklı olursun, şahsi menfaatlerin için mücadele etmelisin, başkaları için değil kendin

için yaşamalısın, önce sen önemlisin, istediğini elde etmek en doğal hakkın… Gibi hoş görü adına verilen nasihatler yerine,

Kur’an’ın öngördüğü eğitim anlayışıyla ”bak çocuğum, kuvvetli kişi, güçlü olan değil, haklı olan kişidir. Davranışlarımız

gücünü, zenginlik, mal, para, şöhretten değil, fazilet sahibi ahlakımızdan almalıdır.

 Kitabımız Kuran kavga ve arbede yerine sosyal hayatta birlik ve beraberliği, İnsanlar arasında acımasız rekabet yerine

yardımlaşmayı, ahlaki normların geliştirilmesinde insanların kaprislerini değil, Yaratanın emirlerini esas alır. Bu tür

prensipleri esas alarak inşa edilmiş bir toplumda öne çıkan değerler adalet, uyum, sevgi, barış, kardeşlik ve dayanışmadan

ibarettir. Dolayısıyla zorlamaya, aman sıkmayalım demeye gerek olmayacaktır zaten. Çünkü bu durum kendine has faziletleri

ile herhangi bir baskı, zorlama, dayatma olmadan bizi cezb edecektir.

Kuran ahlakıyla yaşamak önceliğimiz olursa, çocuğumuzu yetiştirmekte zorlanmayız kesinlikle. Yalan söylemeyen anne, kul

hakkına dikkat eden baba, incitmekten korkan, haram yemeyen, tüm canlının hakkına riayet eden, merhametli, komşusu aç

iken kendisi tok yatamayan, kibirden, riyadan, iftiradan, zulümden… Şiddetle kaçınan bir anne babanın çocuğunun terbiyesi,

saygısı, edebi de güzel olacaktır elbet.

Saygı ve muhabbetlerimle tek olan Allaha emanet olunuz.