Bu mutsuzluk ve umutsuzluk öyle bir noktaya gelirki, ölmek tek çıkış ve kurtuluş olarak kalır.
Bunun adına biz ''Ölüm özlemiyle yaşamak'' diyoruz.
Ülkenin doğusuyla batısı arasında her açıdan büyük uçurumlar doğmuştur.
Doğuda yaşayan insanın fakirlik, işsizlik,terör,kimlik sorunu,eğitim sorunu diz boyudur ve oranın insanı kimliğini kişiliğini kaybetmiş bir şekilde ''Allah canımı alsa da kurtulsam'' noktasına gelmiştir.
Batıdaki insanlar ise büyük bir tüketim çılgınlığının içinde köylü kentli ikilemi içinde bunalımlar ve psikolojik travmalarla antidepresan hapların esiri olmuş durumdadır.
Ayrıca bir bardak bira içmenin cehennemlik olması duygusu herkesin beynine işlenirken, uyuşturucunun her türlüsü mübah kabul edilmiştir.
Gençler birer ikişer boş binaların çöplük olmuş odalarında boynu kıvrılmış, dili dışarı düşmüş, gözler kaymış bir şekilde ölmeye yatmışlardır.
Batıdaki şehirlerde insanların gözleri önüne dünyanın en ücra köşelerinde üretilen her türlü lüks tüketim malları sunulurken, ceplerindeki para ancak açlık sınırında gıda alımına yeter olmuştur.
Yüz yirmiye yakın AVM de sergilenen mallara bakan fakir fukara ve açlık sınırında yaşayan milyonlarca insan isyan duygularını yüreğinde tutarken, isyanın bayrağını Allah korkusuyla bastıran bir iklimin soğuk girdabı içinde kıvranır olmuştur.
Bu durumda batıda yaşayıp sadece karnını doyurmanın telaşı içinde yaşayan milyonlarca insanın önüne her türlü malı koyup ''Hadi bunlardan alın'' diyerek cebine para koymamak o insanlara yapılan en büyük işkence olmuştur.
Hani Türk filmlerinde Erol Taş'ın oynadığı sahneler vardır.
Adamı aç susuz bırakıp onun önünde tavuk budunu şapır şupur yerken, üstüne soğuk ayran veya suyun içilmesi sahnesi gibi.
Halk aynen böyledir birileri Erol Taş misali yerken halk açlık sınırında kıvranır olmuştur.
İstanbul da milyonlarca insan sadece televizyon başında oturup, sadece karnını doyurarak yaşamını sürdürür olmuştur.
Bu insanlar sokak bilmez, çarşı, sinema, tiyatro,orman, piknik, deniz kenarı bilmez sadece evinin içinde kendi kurduğu bunalımlı dünyasında yaşar olmuştur.
Bundan dolayı insanların bunalım dolu dünyaları, sıkıntıları ölüm özlemiyle yaşamayı en üst düzeye çıkarmıştır.
''Allah canımı alsında kurtulayım'' psikolojisi en küçük çelişkide, en küçük anlaşmazlıkta bunalım olarak patlak verir olmuş ve özlem duydukları ölümle buluşmak için can atıyor hale gelmişlerdir.
Bundan dolayı sürekli kadınlar ölür, komşu komşuyu vurur,trafikte basit nedenler ölümü getirir olmuştur.
Bunun nedeni sosyal ve ekonomik ve kimlik bunalımının ölüm özlemiyle buluşmasıdır.
Şehirde yaşayan kırsalın insanı on bir ay evinde dört duvar arasında otururken, en ufak tatilde veya fırsat bulduğunda kendisini köyünün yeşil doğasına atması tesadüf değildir.
O kaçış bunalımdan dört duvarın her gün onu boğduğu ortamdan ve ölüm özleminden kaçıştır.
Bundan dolayı toplumun her kesiminde, doğusunda, batısında ölüm özlemi insanların iliklerine kadar işlemiştir.
İş kazaları da kadın ölümleri de, cinayetler de, insanların ölüme çok yakın olmalarından dolayıdır.
Onlar için ölüme kavuşmak kurtuluştur, bu dünyada bulamadığı mutluluğu diğer dünyada mutluluk olarak bulma özlemidir.
Bu psikoloji içinde sosyal katmanlar büyük bir kıskacın içine sokulmuştur.
En son maden kazsında eşi elli metrelik suyun altında kalan ve umutla eşini bekleyen genç kadın her şeyi özetlemedi mi?
''Bizim gibi fakir insanlar için bu dünyada yaşmak haramdır.Bu dünya zenginlerin dünyası.Herkes bayram yaptı biz üç aydır maaş alamadığımız için bayram yapamadık,kurban kesemedik,aç susuz bayramı geçirdik.Bizim aç susuz canımızı almak isteyenler şimdi benim eşimin canını aldılar.'' diye feryat figan ederken, bir milyarlık saraylar yaptıranlar, beş yüz milyon dolarlık uçaklara binenler, kamunun malıyla aylık elli bin dolar kira verip saray gibi evlerde oturanlar bu fakir fukara insanların sesini duydular mı merak ediyorum.
Duyduklarını sanmıyorum, duysalar bile onların tezleri çok basit ve yalın.
''Allah serveti dilediğime veririm'' diyor.
Allah sana fakirlik vermiş, bana da zenginlik.
Allah bana mal mülk vermiş, kamu malını istediğim gibi kullanma yetkisi vermiş.
''Herkes kaderine rıza gösterecek ,isyan yok, sormak sorgulamak yok, Allah'ınıza şükredin oturun her şey Allahtan ölümde, kazada, açlıkta, yoklukta Allahtan terbiyesizliğe gerek yok oturun şükredin'' diyecekler ve onlar gene bu dünyanın nimetlerini çokça Allahın verdiğine inanmış olarak vicdanları rahat bir şekilde tatlı tatlı yaşamaya devam edeceklerdir.
Bundan dolayı ey fakir fukara insanlar,kocaları madenlerde telef olan kadınlar ''Allah size bu kaderi yazmış siz fakir gelmiş fakir gideceksiniz, bir lokma ekmeği bulduğunda seni yönetenlere dua et, Allah'ına şükret ölüm özlemiyle yaşamaya devam et.Nasıl olsa öldüğünde mutluluğa ulaşacaksın.