Hayat nerede başlar nerede biter bilmek kestirmek mümkün değildir.
Kader alın yazısı denilmesi bundandır.
İşte gencecik bir adamın hayat hikayesinin böyle biteceğini bilmesi kestirmesi de mümkün değildi.
Anadolu'nun dağ kasabalarının birinde dünyaya geldi.
Daha ilkokul sıralarında güçlü fiziği ve cüssesinden dolayı farkedildi.
Kısa süre sonra kendisini güreş sporunun içinde buldu.
Askere gidene kadar bir çok başarıya imza attı.
Türkiye şampiyonu oldu,askerde ordular arası dünya şampiyonu oldu.
Askerden döndükten sonra kaotik bir ortamın içine düştü ve içki içmeye kumar oynamaya başladı.
Bundan dolayı spor yaşamı aksamaya başladı.
Girdiği her müsabakadan başarısızlıkla çıkmaya başladı.
Her başarısızlık sonunda daha çok içki içmeye başladı.
Bu durum tamamen spordan kopmasına neden oldu.
Bütün hayalleri bitmiş genç yaşında elde ettiği şan şöhret içki şişesinde kaybolmuş gitmişti
O yaşına kadar sürekli sporla ilgilendiği için herhangi bir mesleği de olmamıştı.
Evine çocuklarına bakabilmek için her işi yapmaya başladı.
Spor zamanındaki ünlü olmanın ilgisine alakasına alışmış olduğu için, hiç bir işte tutunamadı.
Girdiği her işte en küçük bir lafta sitemde ayrılmak zorunda kaldı.
Bu durum evini ve çocuklarını etkiler oldu.
Bu durum yıllarca böyle devam etti.
İki oğlu büyüdü serpildi babaları gibi pehlivan fizikli aslan gibi çocuklar oldular.
Evde anne kocasının her gün eve sarhoş gelip çocuklara hakaret etmesine ve kendisini dövmesine tahammül edemez hale geldi.
Bir gün sabır iki gün sabır ve sabır taşı çatlayıverdi.
Bu durumdan kurtulmaları gerekiyordu.
Çocuklarıyla oturdular ve konuşmaya başladılar.
Çocuklar ''Anne boşan kendimize yeni bir hayat kuralım'' diyordu.
Anne ise boşanmaktan yana değildi.
Çünkü onların sülalesinde boşanmak alışılagelmiş bir durum değildi ve boşanan eşler sülalesinde çok hoş karşılanmıyordu.
Çocuklar ise büyümüş güçlenmiş iş yapacak eve aş getirecek duruma gelmişlerdi.
Sürekli annelerine baskı yapıyorlar, her gün bu kavga ve şiddet ortamında yaşamaktan bıktıklarını belirtiyorlardı.
Bunlar sürekli konuşuluyor ve çıkış yolu arıyorlardı.
Bir gün anne çocuklarını topladı ve kafasından geçen planı onlara anlatıverdi.
''Benim boşanmam söz konusu değil, bizim üçümüzün bu adamdan kurtulmamızın tek yolu onu yok etmek'' deyiverdi.
Çocukların gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
''Nasıl olur anne o bizim babamız nasıl onu yok ederiz, nasıl olur da onu öldürürüz böyle bir şeyi nasıl olur da düşünebilirsin'' diye tepki gösterdiler.
Anne kararlıydı bu adam yok edilmeliydi.
Yok edilişi bir kurtuluş olarak görüyordu.
Nihayet bir gün çocuklarda annelerinin bu kararını kabul etmek zorunda kaldılar.
Geriye kaldı nasıl yok edecekleri.
Anne dediki; ''Üç tane keskin bıçak aldım hazır.Güçlü kuvvetli olduğu için içip sızdığı bir gün evde sessiz sakin bir ortamda öldüreceğiz ve yok edeceğiz''
Bir akşam baba her gün olduğu gibi zil zurna sarhoş geldi gereken hakaretleri yaptıktan sonra yatak odasına çekildi ve sızdı.
Bu uyumanın son uyması olduğunu da bilmiyordu.
Anne çocuklar elleri titreyerek, kalp atışları en üst düzeyde ellerinde bıçaklarla yatak odasının yolunu tuttular.
En güçlü olan oğlan önde en arkada anne yatak odasının kapısını açtılar.
Baba yatağında yüzü koyun yatmış ve çoktan ölüm uykusuna dalmıştı.
Odaya girdiler aynen planladıkları gibi yatağın iki yanına dizildiler.
Hepsi aynı anda bıçakları havaya kaldırdı ve aynı anda bıçağı ölüm uykusunda olan dev cüsseye arka arkaya geçirmeye başladılar.
Yatağın her yanı kan gölüne dönmüştü, o kadar çok bıçak darbesini yatan adama vurdularki, ne ah ne vah hiç bir ses çıkmıyordu adam her bıçak darbesinde sadece sallanıyordu.
Nihayet öldüğüne kanaat getirdikten sonra bıçak vurmayı bıraktılar.
Planladıkları gibi önce cesedi kan geçirmeyen bir naylona soktular ve iyice sardılar sarmaladılar.
Daha sonra bir çarşafın içine koydular.
Gecenin ıssızlığında ve al ayak çekildikten sonra tedarik ettikleri el arabasının üstüne cesedi koydular.
Üzerine meyve kasalarını koydular ve sabahın kör karanlığında ilçenin dışına doğru el arabasını sürmeye başladılar.
İyice şehir dışına çıktılarında yol kenarında bir çukura cesedi bıraktılar.
Üzerini çalı çırpıyla kapattılar.
Her şey tıkır tıkır işlemişti ve babayı yok etmişlerdi.
Eve döndüklerinde anne telaşla çocuklarını kapıda karşıladı.
Tek bir iş kalmıştı.
Ertesi sabah karakola gittiler ve babalarının eve gelmediğini kayıp olduğunu bildirdiler.
Karakol kayıtları aldı.
Bir kaç gün sonra cesedi bir vatandaş bulmuş ve polise ihbar etmişti.
Hemen aileyi karakola çağırdılar gereken ifadeler alındı ve cinayet olduğu bilgisi kayıtlara geçti.
Polis belli bir araştırmadan sonra olayın takibini sürdürürken, bir polis memuru cesedin sarıldığı çarşafı göstererek ''Amirim bu çarşafı ne yapalım'' diye sordu.
Aileden hiç şüphelenmeyen amire polis dediki.
''Amirim bir deneme yapalım ve bu çarşafı aileye götürelim, çarşafınızı getirdik diyelim bakalım ne olacak'' der.
Amir ailenin böyle hunharca bir cinayeti işleyebileceğini akıllarına getirmedikleri için, baştan soğuk bakarken sonunda ikna olur.
Çarşafı sabahın erken saatinde eve götürürler ve anne kapıyı açar.
Polis ''Hanımefendi çarşafınızı getirdik'' der.
Kadın hiç itiraz etmeden çarşafı alır ve teşekkür eder kapıyı kapatır.
Biraz sonra ekipler gelir evi basar ve ev didik aranır.
Arama sırasında oğlanın küçük olanı dayanamaz ''Daha fazla uğraşmayın babamızı biz öldürdük'' der ve suçu kabul ederler.
Sonunda çocuklar suçu kabul eder, annelerini korurlar.
Kocası ölmüş, çocuklar hapse girmiş, anne ise özgürlüğüne kavuşmuş olur.
Onun için yazının başında demiştik ya ''Hayat nerede başlar, nerede biter kestirmek, tahmin etmek mümkün değildir.''
İnsanki; her şeyi yapan, yaratan, icat eden, öldüren, yok eden insan.