Yazıma ilk olarak çok önemli mümin alametlerinden biri olan ümitvar olmak yani Allah’ın rahmetinden umut kesilmemesi gerektiğini hatırlatarak başlamak istiyorum. Bir insan Allah’ı ne kadar iyi tanıyorsa, Allah’a ne kadar yakınsa o kadar ümit içindedir.
Allah’a samimi iman eden bir insan herşeyin yalnızca Allah'ın dilemesi ile olduğunu bildiğinden hiçbir konuda üzüntüye, karamsarlığa ve ümitsizliğe düşmez. Allah'ın müminlerin dualarına icabet eden olduğunu bildiği için, en kötü görünen bir olayın bile imtihan ortamının bir parçası olduğundan ve eninde sonunda müminler için mutlaka hayra dönüşeceğinden kuşku duymaz. Nasıl bir tevekkül ve ümit içinde olunması gerektiğine Peygamberimiz (sav)‘in ahlakı çok güzel bir örnektir. Peygemberimiz (sav) mağarada arkadası ile beraber müşriklerden gizlendiği sırada, yakalanmaları an meselesi olmasına rağmen asla ümidini kaybetmemiş “Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir” (Tevbe Suresi,40) diyerek güzel ahlakını, Allah’a derin imanını, tevekkülünü göstermiştir.
Son günlerde Cemaat-AKP kavgasında sıkça duyduğumuz “herşey bitti, artık düzelmez”, “ne yapılırsa yapılsın sonuç değişmez” gibi ifadeler, hem bir acizlik belirtisidir hem de en önemlisi Kuran’ın tevekkül anlayışına tamamen terstir.
İşte Kuran’da bildirilen “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeme” emri ve tam tevekkül anlayışı, müslümanların arasının düzeltilmesi ve inananların arasındaki kardeşliğin, sevginin, birliğin artırılması konusunda da geçerlidir.
Çünkü Allah herşeyi yaratandır, hiçbir olay Allah’tan bağımsız gerçekleşmez. Etrafımızda olan biten herşey, karşımıza çıkan her görüntü Allah'ın dilemesiyle yaratılır. Hiçbir şey başıboş ve kendi haline bırakılmış değildir. Herşey Allah'ın belirlediği bir kader doğrultusunda oluşmaktadır. Sonucu Allah’ın yaratacağını bilen bir müslüman Kuran’a uygun olmayan bir durumla karşılaştığında kendi sorumluluğunun iyiliği emretmek, doğru olanı hatırlatmak olduğunun bilincindedir.
Kuran’a iman eden bir insan bunu ibadet olarak yaptığı ve sonucunu Allah’ın yaratacağına tam emin olduğu için “ben şimdi karışmayayım, nasıl olsa bir şey değişmez” gibi bir bakış açısı içinde olamaz. Müslümanın görevi Allah’ın Kuran’da belirttiği şekilde ibadetleri yerine getirmektir. Oluşacak etkiden, sonuçtan sorumlu değildir. Ama sorumlu olduğu kısım anlatmak, iyiliği emretmek bunu da yaparken yine Kuran’da tarif edildiği şekliyle yani güzellikle yerine getirmektir.
Şimdi bu durumda samimi bir müslüman ne yapmalıdır?
Hepimizin şahit olduğu son olay yani iki müslüman topluluk arasındaki gerginlik, karşılıklı kutuplaşma ortamı, çok önemli bir ihtiyacı net olarak gösterdi: İnananlar arasında güçlü, kalıcı bir barışın, kardeşliğin, birliğin acil olarak tesis edilmesi gerektiği.
Kurana göre müslüman topluluklar arasındaki anlaşmazlığın düzeltilmesi farzdır. Ayetler net ve açıktır:
Mü'minlerden iki topluluk çarpışacak olursa, aralarını bulup-düzeltin... (Hucurat Suresi, 10)
Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10)
Oluşan anlaşmazlık durumuna Kuran’da tarif edilenden farklı bakış açıları ve yöntemleriyle yaklaşmak faydasızdır. Bu yanlışa düşüldüğünde elbette ki hiçbir şey değişmez. Çözüm ancak Allah’ın emrettiği üzere arayı düzeltmekle olur. Sadece barışa yönelik çalışmalar, itidalli konuşmalar, uzlaştırıcı, yapıcı, birleştirici olmak, yumuşak uslup kullanmak, Kuran ayetlerini hatırlatmak müslümanlar arasındaki gerginliği çözebilir.
Anlaşmazlık durumlarında yapıcı ve birleştirici olmak adına kardeşlik, barış çağrısı yapanlar ise mutlaka desteklenmelidir. Müslüman herkesin kurtulmasına, güzel yaşamasına gayret eder, hataları affeder, tekrarlanmaması için Allah’ın hidayet vermesini ister.
Aynı inancın tarafları olan müslümanların arasında bir anlaşmazlık çıkması bir fitnenin varlığına işarettir. Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de fitne çıkararak müslümanların kardeşliğini kırmaya çalışan şer odakları bulunmaktadır. Bu odakların tuzağına karşı uyanık olunmalıdır. Oynanan müslümanları bölmeye yönelik oyunu bozmanın tek yolu kardeşliği, birliği, sevgiyi pekiştirmektir. Zorluklara sabreden, Allah'tan umudunu kesmeyen ve hiçbir şartta Allah'ın hükümlerinden taviz vermeyen müslümanlar hem dünyada hem de ahirette müjdelenmişlerdir.