Edebiyat klasiklerinin yazıldığı dönemde nasıl karşılandıklarını, alkışlanıp alkışlanmadıklarını, hangi eleştirilere maruz kaldıklarını hep merak etmişimdir. Klasiklerin sahipleri olan yazarların o kitapları yazarken ileride klasik olacaklarının hayallerini kurup kurmadıklarını düşündüğüm kadar okuyucular arasında da “bu kitap yüz sene sonra klasik olacak, yazın bir kenara, demedi demeyin.” şeklinde yorumlar yapanlarının olup olmadığını da düşünmüşümdür.
Bugün bu sorulardan bir tanesinin cevabını öğrenmiş bulunmaktayım. Beşir Ayvazoğlu yazdığı Ateş Denizi adlı romanı hakkında “bu kitap klasik olur” diye aklından geçirdi mi bilmem ama bir okuyucu olarak ben iddia ediyorum, “Bu roman yüz sene sonra kitapçı raflarında Türk Klasikleri bölümündeki yerini alacaktır.”
Beşir Ayvazoğlu ismini Google’a yazarsanız sizi dev gibi biyografiler karşılayacaktır. Peyami Safa, Yahya Kemal, Ahmet Haşim gibi Türk Edebiyatının ileri gelenlerinin biyografilerini kendine has üslubuyla edebiyat dünyasına kazandıran Beşir Ayvazoğlu’nun geçtiğimiz nisan ayında çıkan Ateş Denizi romanı için yazarın kendi tabiriyle “dönem romanı” diyebiliriz.
Ateş Denizi bin dokuz yüz otuzların Türkiyesi’ni anlatıyor. Ekim 1934’ten Ocak 1935’e kadar geçen üç aylık sürede romanın esas oğlanı Galip Tahiroğlu’nun hayatını okuyoruz. Galip Tahiroğlu üniversite reformunda hocalıktan uzaklaştırılan bir akademisyen. İşsiz kalmak ve daha önemlisi ilim yuvasından uzak kalmakla yaşadığı sıkıntı, sevdiği tarafından terk edilince büsbütün bunalıma dönüşüyor.
Ateş Denizi’ni anlatacak değilim-herkes gitsin, alsın, okusun!- ama çok katmanlı bir yapıya sahip romanın muhteviyatından bahsetmek istiyorum. Öncelikle Ateş Denizi yazarı bir sabah bürosuna gelir ve masasında kendi adına bırakılmış bir paket bulur. Paketten Galip Tahiroğlu’nun tuttuğu not defterleri çıkar. Roman artık bu defterler üzerinden devam eder.
Romanın temelinde yani birinci katmanda Galip Tahiroğlu’nun yazmayı istediği Tanburi Cemil Bey’in biyografisi var. İkinci katmanı yine esas oğlan Galip’in yazmaya başladığı İstanbul’u baştan başa küle çeviren büyük Cibali yangınıyla başlayıp Şeyh Galip’in Hüsn-i Aşk’ı yazma sürecini anlatan bir roman oluşturur. Üçüncü katman, Galip Tahiroğlu’nun sevdiği ile yaşadıklarının hikaye edildiği kısımdır. Dördüncü katman ise sahaf Raif Bey'den esas oğlanın eline geçen Tanburi Cemil Bey’in öğrencilerinden bir hanımefendiye ait notlardır. Yani dört ayrı hikaye roman içinde, “yekun halinde bir geçmiş ise anın içindedir.”
Ateş Denizi’nin muhteviyatındaki yenilikler, Türk romanındaki gerçek-kurgu ilişkisine yeni bir boyut kazandırdığı bu yazı yazılana kadar göz ardı edilmiş bir gerçektir. Romanda geçen birçok olayın dipnotlarla açıklanması, gazete ve dergi nüshalarıyla delillendirilmesi bunun bir kanıtı. Şimdiye kadar akademik eserlerde gördüğümüz dipnot, ilk defa romanda, Beşir Ayvazoğlu tarafından kullanılmış.
Galip Tahiroğlu’nun roman içinde karşılaştığı ve konuştuğu hatta tartıştığı isimler arasında Peyami Safa, Necip Fazıl, Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Florinalı Nazım gibi gerçek edebiyat şahıslarının bulunması, kefelerinde gerçek ile kurguyu bulunduran terazinin gerçekten yana ağır basmasını sağlayan roman yeniliklerinden biri.
Aslında Beşir Ayvazoğlu Ateş Denizi ile ülkemizdeki okuyucuları çetin bir imtihandan geçiriyor. Vasat bir okuyucu profilinin okuması gereken kitaplar satır aralarına serpiştirilmiş durumda. Romanda yaşanılan bazı hadiselerin dayandığı mevzuları, ismi geçen şahısları, yazdıkları kitapları ve yaptıklarını şimdiye kadar okumuş ve öğrenmişseniz hem imtihanı kazanıyorsunuz hem de romandan azami tadı alıyorsunuz. Eğer yapılan atıfları anlamamışsanız bir okuyucu olarak eksiklikleriniz ortaya çıkıyor.
Şayet bu derecede emek ve yenilik ihtiva eden bir romanı Orhan Pamuk veya Elif Şafak yazmış olsaydı el üstünde tutulur, çok satanların listesine girmekle kalmaz üzerine birçok yazı yazılıp, tanıtım programları çekilirdi. Bu da medyanın büyük bir ayıbıdır. Bütün yenilikleriyle Ateş Denizi, her ne kadar şimdilik hak ettiği değeri görmemiş gibi gözükse de gelecekte klasikler arasında kendine müstesna bir yer edinerek bu açığı kapatacaktır.
Ey okuyucu! Eğer yüz sene sonra Türk klasiklerinde olacak olan bir kitabı yazıldığı zamanda okuma ayrıcalığına sahip olmak istiyorsanız Ateş Denizi’nin mutlaka okumalısın.