İnsanı hayata bağlayan; hırs, korku ve sevgidir.
Bu her üç ‘duygunun’ pozitif yanı kadar, negatif getirileri de vardır hayatta…
Örneğin; sevdiğiniz için başkasının canının yanmasına göz yumabilir veya sıkıntı çekmesine vesile olabilirsiniz… Bu, birisinden korktuğunuzda da böyledir…
Fakat hırs için aynı şeyleri söylemek mümkün değildir. O daha da negatif neticelerin sebebidir. Onun negatif yansımaları için başkasının yani sevdiğiniz veya korktuğunuz ikinci veya üçüncü şahısların bulunmasına gerek yoktur. Hırs duygusunun oluşması için siz yeterlisiniz…
Ancak bazı özel riyâzât eksenli pedagojik eğitim ve destek alanlarda, bu duyguların sadece pozitif yansımaları olur…
İşte örneği:
Hasan, kan revan içinde, oğullarından birini kaldırır.
—Amcanız Hüseyin’i çağırın bana.
Hüseyin, gecenin bir vakti Hasan’ın evine gelir ve abisinin kanlar içerisindeki bedenini görünce beyninden vurulmuşa döner:
—Abi, sana ne oldu?
—Hüseyin! Beni zehirlediler, ben gidiyorum.
Hüseyin’in ağzından çıkan ilk söz:
—Bunu sana kim yaptı? Söyle intikamını alayım.
Hasan, kendinden küçük olan kardeşinin elinden tutar:
— Ey Hüseyin! İntikam bizim dedemizin yoluna yakışmaz. Ben, dün gece dedem Hz. Muhammed’i rüyamda gördüm. “Hasan yarın bizimlesin” diyordu. Ben dedemin yanına gidiyorum ama senden bir isteğim var…
Hangi Hasan’dan söz ettiğimi anlamışsınız…
“Seçilmiş” anlamına gelen “Müctebâ” lâkabı ile meşhur olan Hz. Hasan (r.a).
Sevgili torunları Hasan ve Hüseyin’i çok seven Hz. Muhammed (s.a.s), onlar hakkında şu ifadelerde bulunmuş; “Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridir”. “Onlar benim iki demet çiçeğimdir.”
Peki, ama nasıl ölmüştü Hz. Hasan!
Aslında Hz. Hasan; birinin kendi hırsına mağlup olması neticesinde, başkalarının hırsına hizmet için öldürülmüştü… ‘Egemenliğe’ talip olanlar, bu egemenliğin önünde engel olarak gördükleri Hasan’ı ortadan kaldırmak için Câde’yi görevlendirirler. Câde’ye Hasan’ı öldürdüğü takdirde, Yezîd ile evlendirileceği ve bin dirhem para alacağı vaad edilir.
Câde, kendi hırsı uğruna; egemen olmak isteyenlerin, egemenliği elde etme hırsının önünde engel teşkil eden Hasan’ı ortadan kaldırma teklifini kabul etmişti…
Peki, ama Câde bunu nasıl yapacaktı? Bu da düşünülmüş ve Câde’ye zehir yollanmıştı…
Câde, bir fırsatını bularak, Hz. Hasan’ın, su içtiği testinin içine zehri dökerek su ile karıştırdı…
Hz. Hasan, bu testiden içtiği su ile zehirlenip, Hak’ka kavuştu. Hz. Hasan Hak’ka kavuşmadan önce: “Ey sevgili kardeşim. Benim bildiğimi sende bilirsin; fakat onu Allah’a havale ettim” buyurup, Hz. Hüseyin’e, “çocukları ile ashâbına ibâdetten geri kalmamalarını tavsiye etmesini vasiyet etmişlerdir.”
Hz. Hasan bu zehirleme olayından önce de; Cerrah b. Sinân el- Esedî tarafından girişilen bir suikast neticesinde bacağından yaralanarak kurtulmuştu…
Peki, Peygamberimizin (s.a.s.) çiçeğini zehirleyen Câde kimdir?
Câde Hz. Hasan’ın karısıdır… Hz. Hasan’ı zehirleyen karısıydı… Eşiydi demeyeceğim… Zira onu Hz. Hasan’a eş tutmak Hz. Hasan’ı manen bir daha zehirlemektir… Hz. Peygamberin torununu zehirleyeni düşününce, hırsa kapılan herkesin herkese her şeyi yapabileceğinin farkına varıyor ve bir başka oluyor insan… Ve bildiğimiz kadarıyla bunu Câde’ye yaptıran ne korkuydu ne de sevgi. Bunu ona hırs yaptırmıştı…
İlk örneğimizde de olduğu gibi ajite edecek teferruatlara girmeden, bir başka olayı aktarmaya çalışacağım.
Daha valiliği sırasında ilk iş olarak keyfi idareye son veren ve hadis konusunda uzman olan âlimlerden oluşan bir danışma meclisi oluşturan… Adalete büyük önem vermesinden ötürü, Hz. Ömer b. Hattab'a atfen ikinci Ömer diye bilinen… Ve Haccac-ı Zalim'in zulmünden kaçanlar için Mekke ve Medine'yi adeta bir sığınak haline getirdiğinden Haccac tarafından azledilmesi sağlanan Ömer b. Abdülaziz!
Evet, Ömer b. Abdülaziz! Anne tarafından Hz. Ömer’in (r.a) torunu olan Ömer b. Abdülaziz!
Halifeliği döneminde de dedesi Hz. Ömer b. Hattab (r.a) gibi adaleti, dürüstlüğü ön plana alan, haksız kazanç sağlayan kişileri, Emevi soyuna mensup olsalar dahi, görevden uzaklaştıran Ömer b. Abdülaziz. Muâviye devrinden beri devam eden; ‘Hutbelerde Hz. Ali’nin (k.v) lanetlenmesi âdetini’ kaldıran ve onun evlatlarına çok iyi davranıp ellerinden alınan emlaklarını geri veren Ömer b. Abdülaziz. “Rabbiniz bir olduğu gibi, babalarınız, dininiz ve Peygamberiniz de birdir. Arab’ın Acem’e, Acem’in Arab’a üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızının karaya, karanın kırmızıya üstünlüğü yoktur. Hiçbir milletin diğerine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.” düsturuna yaraşır şekilde; Müslüman olan diğer kavimlere Müslüman Arapların sahip olduğu tüm hakları veren Ömer b. Abdülaziz…
Ve tabii ki bundan hoşnut kalmayanlar da vardı… Bu kişilerin, parayla kiraladıkları bir hizmetçisine Ömer b. Abdülaziz'i zehirlettiği rivayet edilir…
Ve ne yazık ki tarih, tekerrür ederek devam ediyor…