Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerin ardından İzmir Ticaret Odası (İZTO), Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) ve İzmir Ticaret Borsası (İTB) İzmir için yol haritası belirlemek amacıyla bir araya geldi. Bu amaçla İZTO, EBSO ve İTB, ‘deprem’ gündemiyle ortak meclis toplantısı gerçekleştirdi. İZTO Meclis Salonunda yapılan ve İZTO Başkanı Mahmut Özgener, EBSO Ender Yorgancılar ve İTB Başkanı Işınsu Kestelli yanı sıra 3 kurumdan 400 meclis üyesi, yüksek istişare kurulu ve disiplin kurulu üyeleri ile Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) başkanlarının katıldığı toplantıda Jeolog, Deniz Jeolojisi Uzmanı ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, İzmir faylarının mevcut durumu hakkında bilgi verdi. Kentin depreme hazırlık konusunda ne durumda olduğu, 6.0 büyüklüğü üzerinde bir depremden en az hasarla kurtulabilmek için neler yapılması gerektiği oda ve borsa üyeleriyle değerlendirildi.

‘TÜRKİYE’DE DEPREMDEN DAHA GERÇEK BİR KONU YOK’

Açılış konuşmalarının ardından kürsüye Prof. Dr. Görür çıktı. Prof. Dr. Görür, “Buraya geldiğim zaman ne konuşmam gerektiğine karar vermedim. Ama sizinle dertleşmek istiyorum. Öyle plan program yapacak zamanım da yok. Şu anda 60-70 bin kişi göçük altında. Binlerce insanımız acı çekiyor. Biz neyi nasıl konuşabiliriz. Onu pek kendim anlayamıyorum. Acaba bütün millet yöneticiler olarak utanmalı mıyız bilmiyorum. İçimden geldiği gibi konuşacağım. Umarım meramımı ifade edebilirim” diyerek sözlerine başladı.

BEN GELİYORUM DİYEN BİR DEPREMDİ

Maraş depremi meydana gelmeden önce defalarca uyarılarda bulunduklarını hatırlatan Prof. Dr. Görür, “Bizim ülkemizde depreme karşı bilinmeyen söylenmeyen itiraf edemediğimiz bir strateji var. O da depremi konuşmamak, sanki tabu. Ay konuşmayalım, korkuyorum... Huzurumuz kaçmasın! Bu strateji maalesef bu ülkenin yöneticilerinde de vardı. Hele bir deprem olsun sonra çizmelerimizi çekeriz sahaya gideriz, hükümet büyüktür, sizi aç bırakmaz, her şeyi yaparız karnınızı doyururuz dolaysıyla yara sararız. Bu strateji yara sarma edebiyatı. Çağ dışı bir strateji, insanına önem vermeyen bir anlayışım geliştirdiği strateji. Halbuki bilgi toplumlarında ve bilim ile yönetilen toplumlarda böyle bir strateji yok. Çağdaş ülkeler deprem gelemden önce gerekeni yapıyorlar. Yurtdışında bu boyuttaki depremlerde 5-6 kişi ölüyor, o da tesadüfen. Kaliforniya, Endonezya, İtalya, Uzak doğu ülkeleri... Bizde utanıyorum söylemeye, 42 bin gözüküyor ama çok daha fazla olacak. Üstelik bu deprem geliyorum diye bağıran bir deprem. Sene 2020. Ondan önce 99’da bile bize soruyorlardı. Medyanın ilk sorusu İstanbul’un dışında başka nerede deprem bekliyorsunuz. Bir Maraş diyordum. Depremin büyüklüğünü de söylüyordum. Anladık ki pek de bir şey yapılmamış. Yapılsaydı böyle olmazdı” dedi.

13 MİLYON YIL ÖNCE BAŞLADI

Türkiye’de öncelikli konuşulması gereken konunun deprem ve depreme hazırlık olması gerektiğini dile getiren Görür, “Deprem, terörden, sanayiden daha mı az önemli? Depremden daha gerçek bu ülkede ne var, eğitim mi, hukuk mu var. En temel sorun deprem. Konuşmak için binlerce insanın mı ölmesi lazım? Artık sorunlara millet olarak bizim el koyma zamanımız. Depremi oluşturan mekanizma bu topraklarda 13 milyon sene önce başladı. 13 milyon seneden beri depremler süregeliyor. Daha milyonlarca sene devam edecek. Biz de bu depremi durduracak gücümüz olmadığına göre yapacağımız şey depremin bize vereceği zararları bugünkü çağda bilimin ve teknolojinin gücünü kullanarak azaltmak. Yani depremlere yıkılmamak... Bu yeni yaklaşıma biz risk analizi diyoruz. Deprem dirençli kentlere sahip olmakla bu olur. Bizim kentlerimiz deprem dirençli olursa mesele yok” diye konuştu.

EKONOMİNİN ÇARKLARINI DURDURACAK

İstanbul depreminden sonra yaşanabilecek senaryoya dair açıklamalarda bulunan Görür, “İstanbul depremi ekonominin çarklarını durduracak. İş dünyası biz depreme hazırız diyemez. Marmara sanayinin ticaretinin yüzde 60’ını kapsıyor. Üretemez duruma geldiği zaman ekonomiyi 2 senede eski kapasitesine kavuştururuz. 10 senede getiremezsiniz, kendinizi aldatmayın. Ekonomi o duruma gelirse Türkiye ekonomik olarak diz üstü çöker, tüm Türkiye çöker. Ekonominin atar damarı Marmara Bölgesi çökerse ne olur, ekonomik bağımsızlığını yitirir. Kimileri siyasi bağımsızlık da kalmaz dedi. Sanayicilerin ve iş adamların depreme hazırlıkta en önde olması lazım. İtiraf ediyorum bugüne kadar bir tek hükümet ve kamu yetkilisi benimle konuşmadı” şeklinde konuştu.

O BÖLGELERİ İŞARET ETTİ

Görür, şunları söyledi: “Yer bilimcilere soruluyor, deprem beklenen yerler nereler diye? Bu deprem tahmini değildir, biz falcı değiliz. Bilim adamları falcı değil cahil de değil. Bir Türkiye’nin jeolojik yapısını belli ölçüde bildiğimiz için nerelerde ne olabileceğini tahmin ediyoruz. Marmara Bölgesi, Maraş şimdi Hakkari yöresinden biraz kuşkumuz var. Bir de Erzincan-Bingol-Karlıova... Karlıova ile Bingöl arasında Göyük bölgesinde deprem kuşkumuz var. Bir de İzmir’de. Bir de Muğla ile Antalya arasında sahil şeridinde. Biz halktan da korkuyoruz, bu söylediğimizi öyle alıyor ki... Halkı eğitmenin önemi var. Bunu dediğimizde hemen yarın deprem olacak demiyoruz. Yerel yönetimlere uyarı anlamında söylüyoruz hazırlıklı olsunlar diye. Adana ve Kıbrıs’ta bekliyoruz şimdi.”

Sahte alkol imalatçılarına 'Çengel'! Sahte alkol imalatçılarına 'Çengel'!

İZMİR GERÇEK ANLAMIYLA DEPREM KENTİ

İzmir’deki deprem riskine ilişkin de önemli açıklamalarda bulunan Görür, “İzmir’den de endişemiz var. Sisam Depremi’nde bu fayların önemli bir kısmı tahmin ediyorum ki yüklendi. Kendileri zaten bir stres, bir de çevrede olan depremlerden stres geldiği zaman biraz daha yükleniyor. Ne zaman olacak sorusunu bırakın. İzmir gerçek anlamıyla bir deprem kenti. Çok az kentimizde bu kadar yoğun aktif fay sistemi var. Sisam depreminde 70-80 km mesafede 117 kişi öldü. Deprem dirençli burayı yapmak lazım, yapmadan önce de İzmir Büyükşehir Belediyesi bana göre çok doğru akıllı bir iş yaptı. O da burada mikro bölgeleme çalışması yapıyor. Mikro bölgeleme çalışmasından sonra onun ışığı alında İzmir deprem dirençli hale getirilmelidir. Eğer İzmir’in doğasını, jeofiziğini, topografyasını bilmezseniz kenti yönetemezsiniz. İzmir’in zeminini bilmeden bir belediye başkanı ya da vali kentin büyümesini nasıl yapar aklım almıyor. Bu ayrıntıyı bilmeden bir kenti planlayamazsınız. Yeni yönetmeliğe göre olan tüm binalar eğer doğru yapılmışsa korkmayın. 99 öncesi evimiz var diyenler... Depremde tüm binalar çöker mantığı yanlış. Tavsiyem İzmir’deki belediyeyi, üniversiteyi zorlayın evlerinizi muayene ettirin. Gerekirse belediye bu işi bedava yapsın. Evinizin depremdeki davranışlarını sağlıklı olarak görebilirsiniz. Yeni bir seçim geliyor. Kim iktidara gelecekse talep edin. Elinde ciddi bir deprem planı olmayana oy vermeyin. Deprem siyaset üstüdür. EYT’liler kadar da olamıyor bu insanlar ya, bizim can güvenliğimiz o kadar mı önemli değil? Bütün kentlerimizi deprem dirençli olabilir bunun için bir afet bakanlığı kurulsun” vurgusu yaptı.

60-70 BİNLE BİTERSE SEVİNECEĞİM

Konuşmasını ardından katılımcıları sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Görür, vefat sayısına ilişkin, “Ben bu işin 60-70 binle biteceğini görsem çok sevineceğim. Ama öyle olmayabilir. Bu görünen durum doğrusu bizi endişeye sevk ediyor” dedi.

İZMİR FAYINA DİKKAT ÇEKTİ

Prof. Dr. Görür, İzmir’in depremselliğiyle ilgili soruya ise “İzmir’de deprem üreten odaklar çok fazla. Ne zaman harekete geçeceklerini bilmiyoruz. Deprem üretme periyotları tespit edilmeye çalışılıyor. Konum itibariyle İzmir çok fazla depremleri hisseden bir kent. Orada mı burada odluyu bırakalım İzmir’i deprem dirençli bir kent haline getirelim. 1909’da 6 büyüklüğünde Foça depremi, 1939’da 6,6 büyüklüğünde Dikili depremi, 1953’te 5 büyüklüğünde Karaburun depremi, 1969’d 5,9 Karaburun... Çoğunlukla 6 mertebesinde büyüklükler. Bunun sebebi fayların kısa olmaları ama İzmir fayı uzun. Eğer o deprem üretirse 7’nin üzerinde üretir. O zaman İzmir için büyük sıkıntı olur” yanıtını verdi. Öte yandan  İZTO, EBSO ve İTB tarafından depremzede üç öğrenciye Naci Görür bursu verileceği belirtildi.

ÖZGENER’DEN İŞ GÜCÜ GÖÇÜ UYARISI

Konuşmasına, depremden 15 saat sonra başlatılan ‘İzmir Yardıma Koşuyor’ kampanyasına ilişkin bilgiler paylaşan İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, şu ana kadar 43 milyon 422 bin TL nakdi bağış yapıldığını söyledi. Geçmişte olan depremlerden iyi ders alınmadığını kaydeden Özgener, güvenli kentler inşa etmek için hep beraber hareket etmeleri gerektiğini vurguladı. Deprem bölgesinin ekonomi parametrelerine ilişkin veriler paylaşan Özgener, "Bölgeden göçün sürekli hale gelmesi an itibariyle yaşanan ekonomik şokun kalıcı hale gelmesine ve etkisinin artmasına neden olabilir. Bölgenin halihazırda kalkınmaya ihtiyacı olan bir bölge olduğu göz önünde bulundurulduğunda, iç göçün tetiklenmesinin sosyo-ekonomik sorunlara neden olabileceğini de öngörüyoruz. 1999 Depreminde de benzer bir şekilde, ekonomideki şok etkisi, birkaç aylık bir süre sonunda azalmıştı. Bunun en önemli nedeni Marmara bölgesindeki sanayinin gelişmişliği ve istihdam olanaklarının geniş olmasıydı. Ancak bu noktada depremin gerçekleştiği bölgenin sosyo-ekonomik yapısı, yaşanan iç göçün kalıcı olmasına neden olabileceğinden, iş gücü ve nüfusun bir an önce bölgeye geri dönme koşullarının sağlanmasını zorunlu kılıyor. Bu koşulların kısa sürede sağlanamaması, ekonomi üzerindeki negatif etkinin vadesini uzatacaktır" dedi.

EKONOMİDE DEPREMİN OLUMSUZ ETKİSİ BEKLENİYOR

Deprem bölgesindeki izlenimlerini aktaran Ender Yorgancılar, öncelik olarak kalıcı evlerin yapılana kadar geçici konaklama yerlerinin acilen yapılması gerektiğini söyledi. Afet Bakanlığının acil olarak kurulmasının gerektiğini belirten Yorgancılar, depremin ülke ekonomisine olumsuz olarak yansıyacağına dikkat çekti. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne (TOBB) yıkılan binalarında sorumluluğu olan herkesin yargılanması, yapı denetim firmaların onay verdiği inşaatların incelenmesi gibi 30’a yakın önerileri gönderdiklerini aktaran Yorgancılar, bu önerilerinin bir kısmının gerçekleştiğini bir kısmının da takibini yaptıklarını söyledi.

Depremlerden etkilenen 11 ilinin Türkiye ekonomisinin neredeyse 10’da birini ifade ettiğini dikkat çeken Işınsu Kestelli ise deprem bölgesinin önemli bir tarım bölgesi olması yanı sıra Türkiye’nin tarım, gıda, içecek ihracatında ise yüzde 24, toplam ihracattan aldığı payın ise yüzde 9 olduğunu dile getirdi. Bölgenin tarımsal üretim bakımından en zengin ve büyük bölgelerimizden biri olması nedeniyle tarımsal üretim ve gıda sanayi üretiminde yaşanacak aksama da ciddi sorunlar yaratabileceğini dikkat çeken Kestelli, "Dolayısıyla tarım, tekstil gibi sektörler için çok acil ve çözüm üreten, kalıcı önlemlere ihtiyaç var. Bu önlemler bölge halkının topraklarını terk etmemesi, ekonomik faaliyetlerin kısacası yaşamın canlanması açısından da hayati öneme sahip" ifadelerini kullandı.

Editör: TE Bilişim