İnsan, akıllı insan(Homosapiens) olduğu andan itibaren ben nereden geldim? Ben nasıl canlı oldum diye sorar durur.
Bunun için binlerce yıldır bilim adamları felsefeciler, biyologlar antropologlar kafa yorar durur.
Bununla ilgili binlerce kitap yazılmış ve hipotezler üretilmiştir.
Dünyanın yaşını beş milyar yıl kabul edecek olursak, insanlığın bilgisi dahilinde bu gün canlı dediğimiz ve insan dediğimiz yapının sadece dünyada olduğunu kabul edecek olursak ve diğer gezegenlerde henüz canlı olduğuna dair bilgimiz olmadığına göre şöyle diyebiliriz.
Dünya üzerrinde fosillerin tarihi üç milyar yıl ve de insan dediğimiz homosapiens ve neandertellerin tarihi ise üç yüz elli bin yıl olarak biliniyor.
Yani ilk fosilden, ilk DNA yapısından milyarlarca yıl sonra bu gün insan dediğimiz yapının oluştuğunu biliyoruz.
Böyle bir tarihi neye göre söylüyoruz? Elbette Mendel, Darvin,İbni Sina, Ammar, Harizmi, Aristoteles,Pasteur ve binlerce insanın bu işe kafa yormuş bilim adamları sayesinde bunları söylüyoruz.
Peki binlerce bilim adamı ve yüz binlerce kitabı yok saydığımızda işin teolojik boyutu nedir?
Üç tane kutsal kitapta ”Allah bizi çamurdan yarattı, ol dedi olduk”
Siyah olanlar siyah topraktan, beyaz olanlar kireçten, sarı olanlarda sarı topraktan ol denildi oldu.
Bu kadar.
Şimdi buradaki soru şu bilmek mi? Kolayca inanmak mı?
Elbette inanmak kolay.
Çünkü bilmek için binlerce kitaptan bilgi alman gerekir ve çok zor bir yoldur ve de uzun çalışmalar gerektirir.
İnanmak ise sadece inanmış olduğun dinin kaynağına bakarsın ”Allah yarattı” dersin ve noktayı koyarsın.
Binlerce bilim adamı, beş bin yıldır hep inanmış olsaydı yani bilmeyi yok saysaydı bilmenin zor, meşakkatli ve de çoğunun canını verdiği tehlikeli yola girmeseydi, bu gün ne DNA, ne fosil, ne bakteri, ne virüs ne de mikrop ne de başka tür mikropları bilmemiş olacaktık.
Bunu dedikten sonra dünyanın bir alev topu olduğunu ve o sıcaklıkta o günde, bu günde canlı orgaznizmaların hiç birinin yaşayamayacağını bilimsel olarak biliyorsak, o halde nasıl var olduk?
Bu günkü dünyada suyun kaynama derecesinde yaşayan organizmalar olduğunu ve en düşük -23 derecede yaşayabilen canlılar olduğunu biliyoruz.
Bu durumda dünya soğuduktan sonra yani alev topu oluşundan iki milyar yıl sonra fosiller ve daha sonra bakteriler, mikroplar ve bir çok canlı türü oluştuysa nasıl oluştu?
Bu gün bu konularla ilgili bir çok hipotez var.
1973 yılında ben lise öğrencisiydim Erich von Daniken dünyadaki piramitler ve izah edilmesi zor yapılara dayanarak dünyadaki canlılığın uzaydan gelenler tarafından oluştuğunu, Allah inancının da uzaydan gelenler için insanlık tarafından yaratıldığını söylemişti. (Yani ona göre insanı Allah değil, insan Allah’ı yarattı)
O yıllarda edebiyat hocamız bu kitaptan bahsetmişti ”Aman ha o kitabı almayın, okumayın” demişti.
O merakla kitapçıya koşup o kitabı okuduğumu hatıralarım.
Yani insanlığın varlığını uzaydan gelenlere bağlayanlar da var.
Bir başka inanç biçimi uzaydan dünyamıza düşen göktaşları vasıtasıyla belli organizmaların dünyaya ulaştığını, önce suda daha sonrada karada geliştiğini ve bunun sonucunda milyarlarca yıl sonunda bu günkü insanlığa ulaşıldığını söyler.
Bu konudaki tezin babaları Mendel ve Darrwin ve bir çok bilim adamıdır.
Bu gün bilimin, biyolojinin ve antropolojinin dayandığı en büyük kaynak Darwin’dir ve onun ”Türlerin kökeni” eseridir.
Gene gelelim buraya, bu gün hala bu konuların tamamı insanlık tarafından tartışılır ve kesin bir sonuca da varılamamıştır.
İnananlar ”Allah yarattı” der ve noktayı koyar, yani işi en kısa yoldan inanarak bitirir.
Bu durumda binlerce kitaba, bilgiye ona, buna tartışmaya gerek kalmadan kısa yoldan ”Allah yarattı” de ve yat uyu.
Diğer taraftan ise atesitler,deistler, angostikler Allah yolundan ziyade, bilimsel yoldan varklığı ispat etmenin yoluna girerler.
Bu yola girenler yani bilmek isteyenler, inanmayı tercih edenlerin engelleriyle karşılaşmış, bir çoğu yanmış ,idam edilmiş, giyotine gitmiş, onların bedel ödemesiyle bu gün insanlık bu seviyeye gelmiştir.
Dünyada virüslerin aşılarının bulma süresi on beş yıl iken, bu gün korona virüsü için bir yılda aşı bulunmuş görünüyor.
Bu seviyeye gelmemizin nedeni inananlar değil, bilenler ve bedel ödeyen bilim adamlarıdır.
Onların sayesinde insanlığın ilerlediğini anlamak istemeyenlerin bu yüz yılda olmaları da insanlık açısından tartışılması gereken bir durumdur.
Yani binlerce yıldır inananın gözü uzaydadır ve de inanırken ve Allah derken eller uzaya kalkar.
Antik Mısır’lıların tanrısı Amon diye inanırken eller göklere kalkar.
Bu gün bütün tek tanrılı dinlerin ortak duası ”amin” Amon tanrısına yakarıştan bu güne gelmiştir.
İnananların kıble dediği şey, Sümer ve Anadolu tanrısı ana kraliçe Kibele’dir.
Kıbleyi Kibele’de aramak dünyasal bir iş değil midir?
Cehennem isminin kökeni ise Kudüs’ün güneydoğusunda bulunan ve Kenanilerin çocuklarını yakarak kurban ettiği vadinin adıdır.
Vadinin adı Ge Ben Hinnon zamanla cehennem adını almıştır ve dünyalı bir inanç ve ritüel inançlara girmiştir.
Bundan dolayı bilenlerin ve bilimi savunanların bütün dayanakları dünyasaldır, aslında inananların da bütün ritüellerin kökeni dünyasaldır.
İşte bundan dolayı bilenler bilmeyi tercih edenler, dünyanın değerleriyle her şeyi binlerce yıldır anlatmanın acısını, çilesini çekmiştir.
Bu güne kadar Galileo’nun, Hazrfen Ahmed Çelebi’nin ve Martin Luther’in ve de bir çok bilen insanın dünyayı izah tarzlarından dolayı, bilmenin bedelini canlarıyla ödemiş olmaları da bilmenin çok zor bir yol olduğunun ispatı, kanıtı işaretleri olarak insanlığın belleğinde durmaktadır.
O halde bu gün insanlık ilk dünya alev topuyken yoktu, canlı bile yoktu ama bir yerden geldi veya inananlara göre Allah yarattı ama dünyaya bir şekilde geldi.
İşte inananlarla bilenlerin ortak noktası da bu galiba.
Dünya yok olsa da, uzayın milyarlarca galaksisi içinde milyarlarca gezegeni ve yıldızı (Hatta sonsuz sayıda da dersek abartmış olmayız.) içinde canlılık devam edecektir.
Bu gün bu gün Hubble teleskobunun en uzak gezegenin uzaklığını on üzeri 30 ışık yılı uzakta demesinin anlamını bilmek bile sonsuzluk içinde bu rakamın küçük kaldığını düşünün.
10üzeri 30 ışık yılı=ışığın bir saniyede üç yüz bin kilometre yol aldığını ve bunu yani 300.0000 km/sn x60 x60 x 24 x365,buradan çıkan rakamın sağına otuz adet sıfır koyduğunuzda Hubble teleskobunun bulduğu en uzak gezegenin mesafesini bulmuş oluyorsunuz.(Lütfen bu rakamı okumaya kalkmayın kafayı yersiniz.)
Nasılki alev topundan iki miyar yıl sonra dünyada canlılar oluştu, dünya yok olduktan sonrada bizden kalan küçük canlılar başka gezegenlerde var olamaya devam edecektir.
Nereye kadar?
Elbette bu dünya yok olana kadar sonsuz sayıdaki gezegen ve yıldızdan birilerinin gelip ”Sizi biz dünyaya getirdik, siz biz yarattık” diyene kadar.
Gene inananlarda ne diyor?
Hayat burada bitmiyor, sonsuz yaşam devam edecek bu işin ahireti var bu işin cenneti, cehennemi var.
Bütün dinler bunu söylüyor, yani teolojik açıklamalar da, bilime inanan da insanlığın yok olmayacağını bir şekilde yaşamaya devam edeceğini ortak payda olarak kabul ediyorlar ve bu noktada buluşuyorlar.
Birisi bilerek ve bilimle yapıyor, diğeri inanarak yapıyor.
Yani sonuçta yaşadığımız bu gezegenin varlığı çok küçük fiziksel hesaplarla sonlanabilir.
Yani bir gök taşı dünyayı yok edebilir, dünya merkezindeki çekirdekte ki beş milyar yıl önceki güneş kalıntısı lav patladığında insanlığı yok edebilir.
Dünyanın dönüş hızındaki (43km/sn) azalma veya çoğalma dünyanın sonun getirebilir.
Uzayın sonsuzluğu içindeki kara deliklerden birisi dünyayı yutabilir, dünyayı yok edebilir.
Bütün bunları düşünümce ve uzayın sonsuzluğundaki devasa büyüklüğü düşündüğünde bu gün insanın egosunun, aptalca bir duygu olduğunu ve de evren içinde yok hükmünde olduğunu bilim adamları bilir ama ülkeleri yönetenler bir öğrenmiş olsa dünya için o zaman çok güzel olur diye düşünüyorum.
Sonuç: Bilmek mi, inanmak mı?
Bu gün dünya ilerlediyse, bu günlere geldiyse bilenler sayesindedir.
İnananların bir çoğunun da, bilenlerin canını alıp bilmelerinin önüne set çekmelerine rağmen bilenlerin yolunu tıkamayı başaramamıştır.
Bu gün inananlar sağlıklı ve insanca bir dünyada yaşıyorsa bilsinler ki, bilenler sayesindedir.