Her milletin içinde kendi milletini yere çalanlar da, onu milletler arasında biricik ilan edenler de vardır.
Biz Türklerin milletimiz hakkındaki duyguları “Biz adam olmayız”dan, bir spor kulübü taraftarlığı edasıyla “en büyük millet bizim millet” sarkacı arasında gidip gelir.
Dünyada herkes bir aileye mensup olduğu gibi bir millete de mensuptur. Vatansız ve milletsiz insan anasız babasız yetimhanelerde büyüyen mutsuz insanlar kadar bile mutlu olamaz. Fakat dünya milletlerini değerlendirirken gerçekçi olunmalıdır.
Tarihin derinliklerine gömülmüş devletlerin halklarını da sayarsak yeryüzüne sayısız denebilecek millet gelmiştir. Bunların bir kısmı kendi döneminde ya geniş topraklara hükmetmiş, başka milletlere hükümran olmuş, ya da kurduğu uygarlıkla tarihte büyük izler bırakmıştır. Hititler, Sümerler, Babilliler, Finikeliler, Mısırlılar gibi uygarlıkları yaratan ve sonra yeni millet oluşumları içinde eriyip kaybolan milletleri saymıyoruz. Yaşayan milletler içinde en büyükleri hangileridir? Bunları içinde Türklerin yeri nedir?
Hiç bir milliyetçilik duygusuna kapılmadan, hak ve adalet ölçüleri içinde söylemek gerekir ki, Türk milleti, bugün yaşamakta olan on büyük milletten biridir. Büyüklüğün ölçüleri içinde tarihte oynadığı roller, teknolojik gelişmişlik, yarattığı zenginlik, bilime ve sanata, demokrasiye yaptığı katkılar gibi etmenleri saymak gerekir.
Bunlar göz önünde bulundurulduğunda, önem sırası gözetilmeden sayılacak olursa Çinliler, Lâtinler, İngilizler, Amerikalılar, Ruslar, Fransızlar, Japonlar, Araplar, Almanlar ve Türkleri ilk on içinde saymak yanlış olmaz.
Bu sayıyı yirmiye çıkarmamız gerekirse, Hintlileri, Yahudileri, Farsları, Portekizlileri, Avusturyalıları, Yunanlıları, Hollandalıları, İtalyanları, Moğolları, İsveçlileri anmak gerekecektir.
İlk on’a giren milletler içinde Çinliler, çok eski bir millettir. Köklü bir uygarlığa sahiptir. Çok kalabalıktır ve Çinlilerin yaptığı devrim dünyayı sarsmıştır. Çinliler bugün de dünya ekonomisini peşlerinden sürüklemekte ve rakiplerini endişeye düşürüyor.
Bugünkü varisleri İtalyanlar olan Lâtinler, Roma İmparatorluğu gibi muazzam bir İlkçağ imparatorluğu kurdular ve başta Avrupa olmak üzere kendilerinden sonra gelen dünya kültürüne çok önemli kurumlar bıraktılar.
İngilizler, bir zamanlar dünya yüzünde güneş batmayan bir sömürge imparatorluğu kurmuşlar, Londra’yı Dünyanın merkezi yapmışlar, ilk parlamentoyu hayata geçirmişlerdir.
Amerikalılar, tarihin gözünde yeni bir millet sayılmakla birlikte girişkenlikleriyle dünyanın en zengin devletini yarattılar. Birinci ve İkinci Dünya Savaşının gidişini değiştirebildiler, sonra da teknolojik üstünlük ve zenginlikleriyle iki kamptan birinin başını çekebildiler.
Ruslar ise kalabalık olduğu kadar, dünyanın en geniş topraklarına sahip olmaktan başka, Ekim devrimiyle dünyanın kaderini değiştirdiler ve Ruslar büyük bir edebiyat yarattılar. Rusya bugün de ordusuyla Amerika karşısında en güçlü ülkedir.
Fransa, burjuva devrimlerinin anavatanı olarak ve yarattığı üstün uygarlıkla sayılı milletlerin arasına giriyor. Japonlar, milli kültürü üzerine uygarlığı yerleştirebilen çalışkan ve üretici bir millet. Araplar, bugün geri kalmış olmakla birlikte tarihin eski milletlerinden biridir ve insanlık tarihinde büyük roller üstlenmiştir. Cermenlerin torunları olan Almanlar ise diğer emperyalistlere kafa tutması, yarattığı zenginlik açısından kayda değer. İlk On’luk listeden İspanyollar da denizcilikte önemli işler yapmışlar ve zengin bir dil yaratmayı da başarmışlardır.
Asıl konumuz Türkler olduğu için yer darlığı nedeniyle ikinci on’a aldığım milletler büzerinde duramıyorum.
Türklerin tarihte oynadıkları rol, son yüz yıldır oynadıklarından daha fazla idi. Türkler, Orta Asya bozkırlarında kurdukları ve Orta Avrupa’ya kadar çok geniş toprakları zapt eden kabile federasyonlarından sonra, Selçuklu ve Osmanlı Devletlerini kurarak zapt ettikleri topraklar ve milletler üzerinde uzun süre egemen oldular. Fakat bu durum, Türklerin en büyük zaafını inkâr etmemizi gerektirmez. Bu zaaf, Türklerin özgün bir uygarlık yaratamamış olmasıdır. Göçebe çoban bir halk olan Türkler, zapt ettikleri yerlerin ve komşularının kültür etkisine girdiler. Bir kısmı, Çin, Hint Rusya gibi zapt ettikleri milletlerin kültürleri içinde eridiler. Araplara askerlik yaptılar. Fars, Arap, Bizans ve Avrupa uygarlığından çok etkilendiler ve onları taklit etmeye kalktılar. Türklerin kendi yarattıkları bir din, yazı, mimari, yönetim biçimi yoktur. Padişahlık usulünü bile Hint ve İran’dan aldılar. Arap ve Fars kültürlerinin etkisiyle kendi dillerini ihmal ettiler, bir felsefe akımı da yaratamadılar. Dünya demokrasisine bir katkıları olmadı, üstelik bugün yaşadığımız gibi demokrasiye karşı direniyorlar!
Çağdaş Türkler için Tanzimat, İkinci Meşrutiyet ve Cumhuriyet, uygarlık alanında yeni fırsatlar sunmuşlarsa da uygarlık kolay yaratılacak bir şey değil. Bunun için yüzlerce yıl uğraşmak gerektiğini başka milletlerin tarihi gösteriyor. Türkiye Kurtuluş Savaşıyla, esir milletlere ilham kaynağı olacakken bu fırsatı bile 25 yıl gibi kısa bir süre sonunda tepti, emperyalist kampın Batı Asya’da bekçiliğini tercih etti.
Bir taraftan bilim ve teknikte gelişmeye çalışırken, diğer yandan uygulayacağı yönetim biçimi yani yaratacağı demokrasi ile uygarlık alanında bir barış adası alması gereken Türkiye, gitgide diktatörlüğe kayarak, bitmez tükenmez savaşlar dönemine geri dönerek ve Arap etkisini koyulaştırarak bu şansını da yitiriyor.
Vietnam gibi, Küba gibi, zengin olmasa da emperyalizme kafa tutan ve bu nedenle bütün dünya halklarının saygınlığını kazanmış milletler de büyük millet sayılmalı değil mi?