Türkiye de bürokrasinin işleri nasıl da yokuşa sürdüğünü ve aksattığını devletle ve belediyelerle iş yapan herkes bilir.

Bundan dolayı en ufak bir işinizin bitirilme süresi en az iki aydır.

Eğere inşaat temel ruhsatı veya çalışma ruhsatı almak isterseniz en az süre altı aydır.

Eğere işinizin bir kaç birimden geçmesi gerekirse yani belediye,tapu,anıtlar yüksek kurulu,kadastro,süre iki yıla kadar çıkabilir.

Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan yıllardır ''En büyük sorunumuz bürokrasi'' derken belki de bunu kastediyordu ama on dört yıldır da bu sorun çözülemedi.

 Bürokrasi hazretleri dimdik ayakta duruyor ve direnmeye devam ediyor.

Sayın cumhurbaşkanının bundan dolayı başkanlık sistemi istiyorsa olabilir.

Hemen iş bitsin, hemen yapılsın, ben ne dersem o olsun, işler hızlansın diyebilir ama işin esası da bu değil.

 

Örneğin boğaza üçüncü köprü yapılacak bürokrasiyi burada saysam en az iki sayfa tutabilir.

Bundan dolayı sayın Erdoğan diyorki ''Ben başkan olayım her işi tek elden bitirelim,çok zaman kaybetmeyelim''

Bundan dolayı da 6306 sayılı ''Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun'' çıktı.

Herhangi bir yerde arsa ,tarla mı var hemen bakanlık kanalıyla tek elden iş bitiriliyor,belediyeler büyükşehirler ve daha önce yapılan nazım imar planları yok sayılıyor.

Buna işler hızlı gidiyor deniliyor.

Oysa bir iş hızlı gidiyor derken binlerce insan mağdur oluyor ve bir çok hukuksuzluk ortaya çıkıyor.

Başkanlık sisteminin işleri hızlandıracağı, bürokrasinin yok olacağı söylenirken bazı işlerde hukukun,mühendisliğin ve çevre etkileşim raporlarının yok sayıldığını,bilimsel yaklaşımların yok sayıldığı ve insanların ve insanlığın uzun vadede çok büyük bedeller ödeyeceği atlanıyor.

Çünkü başkan olan bir kişi helikopterden araziye bakıp hadi şuraya dördüncü köprüyü yapalım dediğinde hemen oraya köprü yapmakla ve işlerin bir anda olmasıyla o işin doğru yapıldığı sonucuna ulaşamayız.

Bir yere köprü yapılırken o bölgenin zemin ve yeraltı sularından başlayarak  projenin çevreye verdiği zararlar,hayvanlara, kuşlara, böceklere verdiği zararlar araştırılmadan projeyi uygulamak aman ne güzel çabucak yaptım demek olur ama uzun vadede insanlık o projeler yüzünden büyük bedeller öder.

Örneğin çok ciddi projeler sayılan havaalanı,körfez geçişi ve Yavuz Sultan Selim(Halkın kabulüyle üçüncü köprü) köprüsü çok acele yapılan projelerdir ve bu gün büyük çoğunluğun  alkışladığı ve takdir ettiği projelerdir.

Oysa bu projelerin çevreyi nasıl tahrip ettiğini anlamak için fazla değil bir on yıl beklemek yeterlidir.

Örneğin üçüncü köprünün İstanbul trafiğini çözecek diyenlere bir örnek vermek isterim.

Birinci köprüden Merter'e veya Bakırköy'e geçmek istiyorsunuz köprü tıkandı alternatif olarak üçüncü köprüye yöneldiniz.

Sıkışık trafikten kurtulmak ve birinci köprüden üçüncü köprüye gidiş ve Bakırköy'e varış mesafeniz 96 kilometredir.

Bu durumda ne yaparsınız?

 Birinci köprüde iki saat bekleyip karşıya mı geçersiniz yoksa 96 kilometre yol katedip Bakırköy'e ulaşmayı mı tercih edersiniz?

Gene deniliyorki, üçüncü köprüye ağır taşıtları ve tırları yönlendireceğiz.

Ağır taşıtların hemen hemen tamamının yüklerini  indireceği depolar ve antrepoların tamamı İstanbul'un içinde.

Ağır vasıtalar köprüyü geçtiği andan itibaren gene İstanbul'un kılcal damarlarına girmek zorunda ve iç kısımdaki yolları kullanmak  zorunda .

Çözüm bütün depoları, halleri, otogarları,imalat yapan atölyeleri İstanbul dışına atılmış olsa ağır yük taşıtları İstanbul içine hiç girmeden o depolara gitmiş olsa trafik için büyük rahatlama olur.

Bütün bunların dışında taşımacılığı kamyonlardan tırlardan alarak raylı sitemlerle uzun katarlarla taşımak mümkün.

 Bin tane kamyonun Antalya'dan yüklediği domatesi bir tane trene yükleyerek ve saatte 450 kilometre hızla  büyük kentlere ulaştırmak mümkünken, hala motorlu taşıtlarla yük taşımacılığında  ısrar etmek çözümsüzlüğe hizmet etmektir.

Başka bir deyişle otomotiv sanayicisinin çıkarı için halkı çıkarlarını satmaktır.

Gene Aliağa'dan petrol tankerleri yollar boyunca iç şehirlere petrol ürünleri taşımaktadır.

Oysa Kafkaslardan,Musul'dan, Kerkük'ten borularla petrol  üç dört bin kilometre mesafeye taşınırken, ülke içinde petrol taşımacığımın hala tankerlerle yapmak çözümsüzlüğe ve ülke kalkınmasına yapılan en büyük ihanet değil midir?

Ülke içindeki petrol ve petrol ürünleri taşımacığı da borularla yapılabilir.

Yeterki ülkenin çıkarları şahsi çıkarlarımızdan,global sömürgen şirketlerin çıkarlarından  daha önemlidir şiarıyla hareket edecek yöneticiler olsun.

Bütün bunları göz ardı ederek ''İşlerin hızlı yürümesi başkanlık sistemiyle olur'' diyenlerin bu güne kadar fırsatları olduğu halde anlattığımız adımları atmamış olmaları başkanlık talebinin amacının bu olmadığını göstermektedir.

Hani diyoruz ya ''Acele işe şeytan karışır'' diye bu anlayıştan dolayı sanıyorum bizim bütün işlerimize şeytan karışmış olmalıki hiç bir işimiz doğru gitmiyor.