Radyo proğramına bağlanan okumuş bilgi,meslek ve kariyer sahibi olmuş evlenmiş çocuk büyütmüş bir kadın diyorki;
''Bu ülkede okumuş olmaktan ve biliyor olmaktan,siyasetçilerin her gün yalan söylediklerini görüyor olmaktan,cahilliğe övgü düzen bir sürü insanın televizyonlarda vaaz etmesinden mutsuzum.Keşke okumasaydım da Anadolu da herhangi bir taşra kasabasında eşraftan birisinin hanımı olsaydım, evimde oturup kocamı bekleyip çocuklarımı büyütseydim cahil kalsaydım hiç okula gitmeseydim sadece dünyanın basit ve gerekli zevklerini tadarak yaşasaydım diyor ve cehalete ironi yaparak övgüler diziyordu.
''Bundan dolayı uyku uyuyamıyorum, mutsuzum'' diyerek feryat figan ediyor.
Bu kadını dinleyince kadına sen haksızsın demek mümkün değil.
Türkiye de milyonlarca insan bu duyguları yaşıyor.
Son senelerde özellikle son on yıldır eğitimin ve mesleğin yani okuyarak meslek sahibi olanların ne kadar mutsuz olduğunu görüyoruz.
Çünkü sermaye ve para tamamen cahillerin eline geçmiş durumda bu gün yeni mezun bir inşaat mühendisi 1000-1500 lira civarında bir aylıkla iş bulabiliyor.
İş bulanlar ise cahil sermayederin cahillik havuzunda ona benzemek zorun da kalıyor.
Bu durum meslek sahibi olanlar için geçerli.
Hangi meslekten olursan ol mimar, gıda müh.,işletme mezunu ne olursan ol yeni iş bulduğunda diplomanın değeri bir ila bin beş yüz lira arasında görünüyor.
Birde mezun olup iş bulamayanlar varki bazı diploma kollarında bu oran yüzde otuzlara varmaktadır.
TUİK'in açıklamasına göre, gençler arasındaki işsizlik oranının %22 olarak görünmektedir.
Ülkemizde artık aileler çocuklarını okutmak eğiliminden yavaş yavaş vaz geçer olacaktır.
Çünkü okullu ve diplomalı olmanın ekonomik bir karşılığı olmadığını anlayan aileler çocuklarını alaylı mesleklere yönlendirecektir.
Bu ne demektir?
Bu gün sokakta limon,simit satan ve esnaflık yapan bir kişinin aylığının en az beş bin liranın üzerinde olduğunu gördükten sonra okumak için gerekli olan ekonomik hedeflerin bittiğini görecektir.
Bu gün sokaklardaki lüks araçların hemen hemen tamamı cahil, eğitimsiz, bilgisiz insanların elindeyse,ekonomi, cahil din istismarcılarının tekeline girmişse,para kazanmak için son on yılda dindar görünmek için hacca ve umreye beş kere on kere giden tiplere bırakmışsa, sahtekarlık sahte dindarlar yoluyla yayılır olmuşsa, gençlerin yarınlarına umutla bakması mümkün müdür?
Bundan dolayı bu ülkenin okumuş yazmışları yol bulduğunda yurt dışına gitmenin en doğru çözüm olduğuna inanır olmuştur.
Avrupa birliği haziran ayında vizeleri kaldıracak diye bekliyoruz ya, o zaman herkes Hanya'yı Konya'yı görecek.
Gerçi ben kaldırılacağına zerre kadar inanmıyorum, Avrupa ülkeleri çıkarı olmadığı hiç bir işe evet demez.
Yurt dışında Türkiye vatandaşlarının başarı haberlerini duyuyoruz.
Türk insanı fırsat verildiğinde Nobel de alabiliyor, otuz yaşında profosör de oluyor.
NASA' da füze yapabiliyor.
Bizim yurt içindeki aydınlarımız ise aydınlanmanın düşmanları tarafından önleri kesiliyor, özgürce fikirlerini açıklayamıyor,bilimsel çalışma yapamıyor.
Cehaletin yayılması için her alanda destek görebiliyor,maddi manevi teşvikler alabiliyor.
En son haber şu TUBİTAK bilimsel çalışma olarak ''Tillo evliyalarının kerametleri'' adlı projeyi kabul ediyor.
Haber aynen şöyle:
''TÜBİTAK’ın seçip bölge sergisine davet ettiği Tillo Evliyalarının Kerametleri Projesi, Siirt 14 Eylül Anadolu Lisesi öğrencileri Safiye Çağla Doğrusever, Muhammed Abbas İlbaylı tarafından hazırlandı. Murat Aslan’ın danışmanlığını yaptığı “Tillo Evliyalarının Kerametlerinin Derlenmesi”, yarışmanın Türk Dili ve Edebiyatı alanında hazırlandı.
Sözcü'den Ali Ekber Ertürk'ün haberine göre, proje, TÜBİTAK’ın Van’daki bölge sergisine davet edildi. Burada görücüye çıkan sergi akademisyenler tarafından “bilimsel” bulunmayınca Ankara’daki ana yarışmaya alınmadı.
Projeleri önce sergiye davet edilen daha sonra merkeze alınmayan okul yönetimi ve proje ekibi ise hayal kırıklığı yaşadıklarını söylediler. “Zaten Türk Dili ve Edebiyatı alanında hazırlanmış bir projeden çok da bilimsel veri aramak doğru değil” diyen okul yetkilileri, okul olarak sonuca üzüldüklerini vurguladılar.
İŞTE O 'EVLİYALAR'
Projede kerametlerine yer verilen şu evliyalar yer aldı:
Şeyh İsmail Fakirullah, Mevlana Molla Ali, İbrahim Hakkı, Şeyh Hamzel Kebir, Şeyh Mücahit, Sultan Mahmud Memduh, Şeyh Hasan-ül Fatirin, Şeyh İsmail Garip, Şeyh Mustafa Kurdi, Haysa Zemzem, Şeyh Abdulkadir Sani, Şeyh Hamze, Şeyh İbrahim Hakkı, Derviş Osman, Muhammed Sorahani, Şeyh Hecci Ali, Nurhemze, Sofi Abdürrahim.
İŞTE O 'KERAMETLER'
Şeyh Memduh’un İki Yerde Bulunması, Sultan Memduh Hz. Atının Kerameti, Yusuf Ağa’nın Kurtuluşunun Kerameti, İbrahim Hakkı Hz. Kerameti, Şeyh Mücahit’in Vasiyeti, Sufi Abdurrahman’ın Şam’ı Görmesi, Şeyh Mücahit’in Üzüm Kerameti, Meyme Gasya’nın Bedduası, Sultan Memduh’un Basireti, Şeyh Mücahit’in Kerameti, Şeyh Haccı Ali’nin Hacca Gitmesi.''
Benim yazım burada bitiyor bizim en büyük bilim kurulumuz nelerle uğraşıyor yabancı ülkelerin bilim kurulları neyle.
Lütfen sıkılmazsanız Canan Dağdeviren'in yaptıklarını okuyun.
Biz bu kafayla on yıl, yirmi yıl sonra Afganistan, Pakistan gibi bir ülke oluruz demek için evliya olmaya keramet sahibi olmaya gerek yo sanıyorum.
Çünkü bu iki olay Ülkenin nereye gittiğinin rotasını belirlemiş durumdadır.
Diğer bir haber ise ABD'den.
Aşağıdaki yazı ve haber alıntıdır...
Dr. Canan Dağdeviren
Çalışkan, Kararlı, Hedefleri Olan, Başarılı, Genç Bir Akademisyen
Canan Dağdeviren, 2009 yılında Fulbright Doktora Bursunu kazanmış ve doktora derecesini Malzeme Bilimleri ve Mühendisliği alanında Urbana-Champaign’deki Illinois Üniversitesi’nden almıştır. Dağdeviren, şu anda Prof. Dr. Robert Langer’ın danışmanlığında Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT)’nde Doktora Sonrası Öğretim Üyesi olarak çalışmaktadır. Nörobilim alanına ve ileri mühendislik cihazlarının geliştirilmesine önemli katkılarda bulunmak isteyen Dağdeviren, Parkinson hastalığı gibi sinirsel hastalıkların tedavisinde bölgesel ve zamanlama açısından etkili olabilecek çok işlevli ve minimal düzeyde yayılma yaratan bir çeşit iğne geliştirmek için çalışmalar yapmaktadır. Böylece ileri teknoloji nörobilim araştırmaları ve aktif düzeyde, gelişmiş elektronik cihazlar arasında bir köprü oluşturmayı hedeflemektedir. Dağdeviren, bugüne kadar 18 makale yayınlamış, bir patent başvurusunda bulunmuş ve 30’un üzerinde prestijli ödül kazanmıştır. Yakın bir zamanda ise Harvard Üniversitesi’nin Genç Akademi Üyeliği’ne seçilen ilk Türk olmuştur. Aynı zamanda Forbes dergisinin “30 yaşından genç 30 bilim insanı” listesine girmiştir.
Dağdeviren, PZT MEH adındaki buluşu ile, vücut içine yerleştirilebilen kardiyovasküler aletler açından klinik öneme sahip yeni bir yöntem geliştirmiştir. Bu yöntem sayesinde kalbin sürekli ve istemsiz biyolojik hareketinden enerji üretilmesi sağlanmaktadır. Bu buluş için patent başvurusunda bulunan Dağdeviren, böylece yakın bir zamanda bu teknolojinin Illinois Üniversitesi ve Arizona Üniversitesi işbirliği ile ticarileşmesine de katkıda bulunmak istemektedir. Canan Dağdeviren’in geliştirdiği teknoloji, Tıbbi Cihaz Endüstrisi Tedarikçileri (QMED) tarafından bu yılın tıp ve teknoloji alanında ilk beş buluşu arasından birinci seçilmiştir. Dağdeviren’in buluşunu, Google’ın geliştirdiği, kan şekerini gözyaşından ölçen kontakt lens projesi ikinci sırayı alarak takip etmiştir. Dağdeviren’in çalışması, Smithsonian, Popular Mechanics, CBS News, LA Times, BBC News, New Scientist, ve Medical Daily gibi birçok prestijli basın organında da geniş yankı bulmuştur.
Çalışma alanınızı nasıl seçtiniz? Bu alanı seçerken etkilendiğiniz bir kişi ya da olay oldu mu?
Bilim ile uzun zamandır ilgileniyordum. Çok küçükken, bir taşı parçalarına ayırarak atomu bulmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Babam beni her zaman çok desteklemiştir ve benim bir elektron mikroskobuyla tanışmamı sağlayarak bunun imkansız bir şey olduğunu anlamamı sağlamış ama aynı zamanda bu alana olan ilgimi de pekiştirmiştir. Bu ilgim, dedemi kalp krizi sonucu kaybetmiş olduğumuzu öğrendiğimde daha da kişisel bir hale dönüştü. O zaman, kendi kendime ileride kalp hastaları için birşeyler yapmaya söz verdim. Dedemin öldüğündeki yaşı olan 28 yaşında bunu başarmayı kendime hedef olarak belirledim. Kalp hastaları için geliştirdiğim alet için yaptığım çalışmalar Şubat 2014’te tamamlandı ve “Proceedings of the National Academy of Sciences” (PNAS) dergisinde yayınlandı. Makalede kalp, akciğer ve diyaframın hareketleri ile canlı hücrelerde biriken piezoelektrik enerjisini üretip depolayabilen ve canlı dokularla uyumlu olan aleti nasıl geliştirdiğime ayrıntıları ile yer verildi. Bu ileri teknoloji, düzensiz kalp atışlarını düzenleyen kalp pillerinin yerine geçebilmekte ve hayati organların faaliyetlerini sürdüremediği durumlarda işleyişlerini sağlayacak olan enerjinin depolanmasını sağlamaktadır. Bu çalışmam, 29 Nisan 2014’de 20.000 $ değerindeki Illinois İnovasyon Ödülü’nü aldı ve bu ödül ben tam 28 yaşımdayken gelmiş oldu!
Türkiye’deki yükseköğrenim deneyimlerinizden biraz bahseder misiniz?
Tanınmış teorik fizikçi ve politikacı Prof. Erdal İnönü’den etkilenerek fizik okumaya karar verdim ve lisans derecemi Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği Bölümü’nden aldım. Hacettepe Üniversitesi’ndeki lisans öğrenimim boyunca fizik ve malzeme bilimleri konusunda sağlam bir altyapım oldu ve labaratuvar yeteneklerimi çok iyi geliştirdim. Yaşamın özüne olan güçlü inancım ve alanıma ilişkin öğrenme, geliştirme ve katkı sağlama isteğim, Sabancı Üniversitesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Programı’nda tam bursla yüksek lisans yapmamın yolunu açmış oldu.
Fulbright Programı’nı ilk olarak nereden öğrendiniz ve programa başvurmanızı sağlayan şey neydi?
Bu prestijli bursu ilk olarak Hacettepe Üniversitesi’nde lisansımı yaparken Fulbright’ın webt sitesinden öğrendim. O sırada yüksek lisans bursu için başvurmayı düşünüyordum, ancak başvuru tarihini kaçırdığımı farkettim. Bu yüzden bir sonraki yıl Sabancı Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisiyken şansımı tekrar denemeye karar verdim. Şanslıydım, çünkü 2009 yılında bursa başvurduğumda Türkiye’de Fulbright Doktora Bursu ilk kez verilmeye başlanmıştı. Amerika’ya giderken hayal ettiğim proje üzerinde özgür bir şekilde çalışabilmek için finansal desteğe ihtiyacım olduğunu biliyordum. Bu sebeple Fulbright Bursu benim için hem finansal hem de akademik açıdan harika bir fırsattı.
Çalışmayı hayal ettiğiniz Profesör ile ilk olarak nasıl çalışmaya başladınız?
Lisans öğrencisiyken, Illinois Üniversitesi’nden Profesör John Rogers’ın yazdığı bir makaleyi okumuş ve bu alanda harika şeyler başardığını öğrenmiştim. O zaman, ileride doktora öğrencisi olduğumda kendisinin danışmanlığında çalışmayı kendime hedef olarak belirlemiştim. Fulbright bursiyeri olmadan önce Amerika’ya 2008 yılında Boston’da Malzeme Araştırma Derneği’nin düzenlediği toplantıda bir sunum yapmak üzere gelmiştim. Bir sonraki yıl, hedefim olan Illinois Üniversitesi’ne kaydoldum ve Prof. Rogers ile çalışmaya başladım. Bu çalışmalarım sırasında, kalp ve cilt gibi insan dokuları ile uyumlu şekil ve mekanik özelliklere sahip aletler üretmemi sağlayan yeni mikro üretim teknikleri geliştirdim.
Amerika’ya ilk geldiğinizde ne hissettiniz? Şu anda Amerika’da yaşarken neler hissediyorsunuz?
18 yıl boyunca hayalini kurduğum konu üzerine doktora yapmaya başlıyor olmak benim için bir zaferdi. Her ne kadar daha öncesinde eğitim amaçlı olarak ailemden uzakta yaşamış olsam da, Amerika’ya ilk geldiğim günlerde onlardan uzakta olmak benim için biraz zordu. Şunu belirtmem gerekir ki, doktoraya başlamadan önce Kansas Üniversitesi’nde Fulbright’ın akademik çalışma öncesi düzenlediği üç haftalık oryantasyon programı hayatımda çok büyük bir fark yaratmış oldu. Gerçekten de Amerika’da yaşamaya uyum sağlayabilmek için bir eğitim almış oldum. Amerika’daki ilk gecemin biraz zor geçtiğini hatırlıyorum. Uyuyamamıştım. Ertesi sabah tuvaletteki aynanın karşısına geçip kendime şöyle dedim: “Canan, hayatının en enerjik, genç ve dinamik yıllarını burada geçireceksin. Bunun eşsiz bir deneyim olacağını düşün. Başarılı olamasan bile kendine zaman tanı ve yapabileceğinin en iyisini yap. Bu senin için yalnızca kişisel bir yolculuk değil, aynı zamanda bir çok insanın hayatına dokunabileceğin ve ülkeni temsil edebileceğin bir şans.”
Şu anda ise sanki kanatlarım varmış gibi hissediyorum. Hem Türkiye’deki sevdiklerimin yanına uçabiliyorum hem de akademik kanatlarımla uçup hiç tanımadığım insanların kalplerine, tenlerine dokunabiliyorum. İnsanların kendi ülkelerine biraz benzediklerine inanırım. Ben İstanbullu’yum. İstanbul, Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan tek şehir. Ben de İstanbul gibi bir köprüyüm ve esnek olmayan, ağır elektronik aletler ile bükülebilen, yumuşak biyoloji arasında bir köprü oluşturuyorum.
Yakın bir zamanda 2014 Türk-Amerikan Bilim İnsanları ve Akademisyenleri Derneği (TASSA) Genç Akademisyen Ödülü’nü kazandınız ve MIT Technology Review’ın Türkiye’deki “35 Yaş Altı Yenilikçiler” ödülünü kazananlardan biri oldunuz. Sizi bu başarılarınızdan dolayı kutlamak istiyoruz. Bu ödüllerle ilgili bize neler söylemek istersiniz? Bu ödülleri bu kadar genç bir yaşta almayı bekliyor muydunuz?
Teşekkür ederim. Bu ödülleri almak benim için bir onur. Aynı zamanda Türkiye’de ilk kez verilmeye başlanan MIT’nin “35 Yaş Altı Yenilikçiler” ödüllerinde Yılın Yenilikçisi seçildim. Bu ödüllere ek olarak dünyayı değiştiren teknolojiler üzerine çalışan en yenilikçi ve istekli öğrencilere verilen Illinois İnovasyon Ödülü, Malzeme Araştırma Derneği (MRS) 2014 Bahar Dönemi Toplantısı Lisansüstü Öğrenci Ödülü, Seçkin Malzeme Araştırmalarına verilen Racheff-Intel Ödülü, Singapur’daki 2014 Dünya Genç Bilim İnsanları Zirvesi’nde Urbana-Champaign’deki Illinois Üniversitesi Temsilciliği, Malzeme Araştırması Labaratuvarı’nın Seçkin Labaratuvar Çalışanı ödülü gibi başka ödüller de aldım. Ayrıca “Elektrik Mühendisliği ve Bilgisayar Bilimleri (EECS)” alanında dünya çapında seçilmiş 40 bilim kadını içinden “Yükselen Yıldızlar” arasında gösterildim. Kasım 2014’te Chicago’da düzenlenen “Amerikan Kalp Derneği Yenilik Forumu” na katılan en genç konuşmacı oldum. Bu Forum’da, doktora araştırmamı sunarak ileri malzeme bilimi ve mühendisliğinin önemini ve modern tıp üzerindeki etkisini vurguladım. Buna ek olarak 19 Eylül 2014’te dünyadaki genç bilim insanlarına ilham vermem için İstanbul’a TEDxReset konuşmacısı olarak davet edildim.
Dürüst olmam gerekirse, evet, erken yaşta bu ödülleri almayı bekliyordum, çünkü kısa süreli hayatımda birşeyler başarmak için hızlı hareket etmeye çalışan biriyim.
Fulbright burslarına başvurmayı düşünenlere neler tavsiye edersiniz? Mülakat süreci de dahil olmak üzere başvuru sürecine ilişkin tavsiyeleriniz var mı?
Öncelikle hangi alanda iyi olduklarını öğrenmelerini ve ne yapmak istediklerini belirlemelerini tavsiye ederim. Bu ilk adım. Daha sonra Fulbright başvurularını hazırlarken o alandaki en başarılı kişileri araştırıp bulmaları ve onlarla iletişime geçmeleri gerekir. Akademi ve sosyal hayat arasında bir denge bulmaları da gerekecektir. Böylece hem gelecekteki hayatları hem de gerçek dünya sorunları için daha yenilikçi çözümler bulabilirler. Kendi alanlarında dikkat çekecek akademik başarıya ve küresel bir görüşe sahip olmaları gerekir. Geri kalan kısmı gerçekten de daha kolay oluyor. Mülakat sırasında yalnızca kendileri gibi olsunlar. Ne kadar şeffaf olursanız daha güvenilir olursunuz. Hepsine de şimdiki ve gelecekteki çalışmaları için bol şans diliyorum. Ayrıca soruları olursa benimle Skpe üzerinden iletişime geçebilirler. Onlara memnuniyetle tavsiyelerde bulunurum. TEDxReset konuşmamdan sonra Türkiye’de bir çok genç öğrenci benimle konuşmak istedi. Genellikle her Pazar 3-4 tane Skype görüşmem oluyor. Skype kullanıcı adım dagdevirencanan.
Gönüllü çalışmalar yapmayı da seviyorsunuz ve diğer öğrencilere de yardım ediyorsunuz. Bu gönüllü çalışmalarınızdan da biraz bahseder misiniz?
Doktora çalışmalarım sırasında aktif bir eğitim gönüllüsüydüm. 2009 Sonbahar Dönemi’nden 2013 Bahar Dönemi’ne kadar lisansüstü öğrencileri temsilen onların ihtiyaç ve sorunlarını görüşmek üzere Urbana-Champaign’deki Illinois Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanlığı Lisansüstü Öğrenci Danışmanlık Komitesi’ne seçildim. Ayrıca, 2010-2012 yılları arasında bu üniversitenin Mühendislik Yönlendirme Komitesi’nde mühendislik bölümlerindeki lisansüstü öğrencileri temsil ettim. Bu komitedeki görevim mühendislik bölümleri ile lisansüstü öğrenciler arasında köprü oluşturmak ve öğrencilerin karşılaştığı sorunları Mühendislik Konseyi’ne iletmekti.
Aynı zamanda lisans öğrencilerine ilk yıllarından başlayıp genellikle mezun olana kadar mentörlük ve danışmanlık yapıyorum. 2009 yılından bu yana Üniversite’deki John Rogers Araştırma Grubu’nda yer alan 9 lisans öğrencisi ve Almanya’dan gelen bir lisansüstü öğrencinin çalışmalarına katkıda bulundum ve bu durum benim malzeme bilimleri/mühendislik alanındaki yenilik ve ilerlemelere olan bağlılığımı ve çalışma isteğimi daha da güçlendirdi. Öğrencilerime araştırma yetenekleri ve takım çalışması pratiği kazandırıp onları çok çeşitli donanımlar üzerinde eğiterek araştırma ortamında başarılı olmalarını sağlıyorum. Şu anda, eski öğrencilerimden beş tanesi Amerika ve Almanya’da prestijli üniversitelerde doktoralarını yapıyorlar.
Öğrencilere mentörlük yapmamın yanı sıra, Rogers Araştırma Grubu’ndaki lisans öğrencileri için 2011 Bahar Dönemi’nden bu yana her dönem sonunda düzenlenen bir araştırma sempozyumunun ortaya çıkmasına da aracı oldum. Bu sempozyum, öğrencilerin kendi çalışmalarını sunmalarını, deneyimlerini paylaşmalarını ve araştırma grubundaki arkadaşlarıyla iletişime geçmelerini sağlıyor. Sempozyum aynı zamanda birçok lisans öğrencisinin araştırmalarını devam ettirmesini ve hatta karşılaştıkları engelleri kendi ürettikleri mühendislik tasarımları ile aşmaları için güven kazanmalarını sağlıyor.
Boş zamanlarınızda ne yapmayı seversiniz?
En sevdiğim hobilerimden biri tarihteki önemli kişilerin biyografilerini okumaktır. Bu, insanların hayatları boyunca karşılaşabilecekleri başarıları, başarısızlıkları ve insanlık için arkalarında bıraktıkları önemli izleri görmemi sağlıyor. Size tuhaf gelebilir ama diğer hobim soru sormaktır. Her ne kadar etrafımdaki insanlar bazen bu yüzden sinirlense de soru sormayı çok seviyorum. Dünya küçülmeye başladığı zaman, soru sormak dünyayı genişletiyor, insanların gerçek dünya sorunlarına doğru çözümler bulmasını, hayallerini gerçekleştirmelerini, hangi konularda iyi olduklarını keşfetmelerini, iletişim ağlarını genişletmelerini ve zaman kazanmalarını sağlıyor. Ben aynı zamanda koşucuyum ve benim bu çılgın alet tasarımlarım genellikle sabah 6’daki koşularım sırasında ortaya çıkıyor.
Bunların yanı sıra, bir de besteciyim. Hissettiklerimi duygusal bir biçimde ifade etmeyi seviyorum ve bestelerimi arkadaşlarıma hediye ediyorum. Müzik sayesinde neşemi, şükretmeyi ve güzelliği ifade edebiliyorum. Geçen yıl, Urbana-Champaign’deki Illinois Üniversitesi Balkan Müzik Topluluğu’nun aktif bir üyesiydim ve Iowa, Urbana ve Chicago’da dört konserde yer aldım. 7 farklı dilde şarkı söyleyebiliyorum. Bunlar Türkçe, Yunanca, Boşnakça, Ermenice, Urduca, Rusça ve Bulgarca. Farklı dillerde şarkı söylemek değişik kültürler ve hayatlar hakkında çok daha fazla şey öğrenmemi sağlıyor.
Gelecekteki kariyer hedefleriniz nelerdir?
Parkinson hastalığı ve duygu durumu bozukluklarının tedavisinde kullanılacak ilk beyin pilini geliştirmek için çalışıyorum. Mikro düzeydeki üretim ve hayvan deneyleri konusundaki deneyimlerimi kullanarak sinirsel hastalıkların tedavisinde bölgesel ve zamanlama açısından etkili olabilecek çok işlevli ve minimal düzeyde yayılma yaratan bir çeşit iğne geliştirmeyi ve böylece ileri teknoloji nörobilim araştırmaları ve aktif düzeyde, gelişmiş elektronik cihazlar arasında bir köprü oluşturmayı hedefliyorum.
Akademik dünyada kalmayı planlıyorum ancak buluşlarımın ticarileşmesini sağlamak için şirketlerle de çalışmak istiyorum. Amerika ve Türkiye arasında uluslararası, çok uluslu ve disiplinlerarası bir takım çalışması geliştirmek istiyorum. Şu an üzerinde çalışmaya devam ettiğim buluşlarım ve araştırmalarıma ek olarak aynı zamanda Kadın Mühendisler Topluluğu’ndaki genç nesil mucitlerle de birlikte çalışıyorum. Ayrıca beni Amerika’ya getiren Fulbright Programı gibi genç Türk öğrencileri desteklemek ve onlara ilham vermek için dedemin adını taşıyacak olan bir burs programı oluşturmayı planlıyorum.
ANKARA MERKEZ OFİS