Sabahın dokuzu olmasına rağmen minibüsün şoförü ne gam, hiç çekinmeden anons ediyordu: “Cumartesici geldi hanım! Pike, yolluk, nevresim takımı, dantel, elbezi kredi kartsız tek bir sözünüze istediğiniz kadar taksitle!” Uykumu yarıda böldüğü için canım çok sıkılmıştı, gözlerimi ovuşturup balkona çıktım.

Minibüs tam balkonun altında duruyordu. Ağzıma geleni söyleyebilir, uykumun acısını pekala çıkartabilirdim. Ama gördüğüm manzaraya şahit olmasaydım. Mahalledeki kadınların kimisi pencereden fiyat, kimisi minibüsün etrafını sarmış “şu var mı, bu var mı?” diye soruyorlardı. Yan balkondaki kapı komşumuz Feride Abla da aynı benim gibi ses çıkarmadan manzarayı seyrediyordu. Dert ortağı bulmuş gibi yaklaştım: “Sabahın köründe bu kadar sesle anons yapılır mı Feride Abla, sizi de uyandırdı değil mi?” Feride Abla hiç istifini bozmadan “Sabahın körü dediğin on bir” dedi. Haklıydı, bir şey diyemedim ancak konuyu değiştirebilirdim: “Kim bu adam neyin nesi?” Feride Abla açtı ağzını, yumdu gözünü: “bu çocuğun babası da bu işi yapardı, sen bilmezsin, yaşın küçük, arkası açık bir skodası vardı, her cumartesi mahalleye gelirdi, sonra yaşlanınca oğlu gelmeye başladı. O zamanlar bu el kadar sabi idi. O gün bugündür Cumartesici derler buna.”

“Enteresan bir hikayesi varmış” dedim. Konu değişmişti ya biraz daha kurcaladım. “Peki kaç yıl geçmiş diyorsun, yıllardan beridir nasıl böyle veresiye taksit yapabiliyor bu adam, aslında zengin falan mı?” Feride Abla böyle bir soru soracağımı en başından biliyormuş gibi rahattı: “Bunların yaptığı taksit değil, düpedüz afyon, uyuşturucu. Bütün mahalleyi tesiri altına alan bulaşıcı bir hastalık. Bunlardan bir şey almaya gör, artık borcun hiç bitmez, her hafta yeni bir şey alır, her hafta bitmeyen borcuna yeni borçlar eklersin. Azar azar verdiğin için belki anlamazsın ama şöyle bir geriye dönüp baksan haraçtan başka bir şeye de benzetemezsin. Mahallede herkes çeyizini bunlardan tamamladı. Ben de bizim Faruk’un çeyizini almıştım. Fena mı oldu, hayır ama kendini frenlemezsen ömür boyu borç ödersin.” Anlamıştım, Feride Abla’ya teşekkür ettim, aşağıya indim.

Hem ekmek alacak, hem de az önce kızdığım adamı yakından görecektim. Belki işiyle ilgili birkaç soru sorarım diye düşündüm. Cumartesici’nin başı dağılmış, sadece yan binadan Vazfiye Teyze kalmıştı. Vasfiye Teyze her paketi işaret ediyor, Cumartesici hem sabırla paketleri açıyor hem de konuşuyordu. Kutulardan birine bakıyormuş gibi yapıp kulak kabarttım.

- Vasfiye Teyze duydun mu, arka sokakta Meryem Abla var ya onun kızı kocaya kaçmış. Yakında mahallede davul çalacak desene.

- Aman evladım daha ben duymadım, sen nereden duydun? Ammmaaaan Allah düşmanımın başına vermesin, kız kaçmış öyle mi?

- Senin üst kat komşunun oğluyla kaçmış hem de. Bütün çeyizi bir anda toptan alıverdi, bundan ala düğün alameti mi olur?

- Geçen hafta da Kamil Amca’nın evine hırsız girmiş dediydin, akşamına duyduk biz de, doğru çıktı yani. Başka ne havadisler var bakalım?

- Nermin Abla kocası Erdoğan Abi ile kavgalıymış, kaç gündür başka odalarda yatıyorlarmış hatta bir akşam Erdoğan Abi ceketini almış çıkmış iki gün eve uğramamış. Şerife Bacı önümüzdeki hafta kadın doğumdan randevu almış, anlayacağın küçük Enes’e kardeş geliyor diyorlar. Hatice Hanım’ın tüp bebek denemesi yine tutmamış, bu aralar bunalımdaymış galiba. Fatma Hala kışlık hazırlıklarını tamamlamış. Reçellerinden menemenine; taze fasulyesinden turşusuna, eriştesine varıncaya kadar her şeyi hazırmış.

Vasfiye Teyze son dedikoduların hepsini ikinci ağızdan ama herkesten önce öğrenmiş olmanın mutluluğuyla birkaç parça daha aldı, yirmi lirayı uzattı: “Evladım, ben gideyim artık, daha temizlik yapacağım. Şu yirmi lirayı al, üstünü de deftere yaz olur mu?” Cumartesici parayı cebine koydu, eline defteri alıp Vasfiye Teyze’nin sayfasına artı kırk üç yazdı, bana döndü: “Sizin ne vardı kardeş?”

“Köşe yazısı için gerekli malzemeyi sayende topladım, bir oturup yazması kaldı.” dedim. “Efendim, anlayamadım.” dedi. Bozuntuya vermedim “Diyorum ki hani cumartesi buraya geliyorsun ya sana bu mahallede onun için Cumartesici diyorlar, başka gün gittiğin mahallelerde de farklı günlerde adların mı var?” Güldü, “Hiç sorma kardeş, hangi mahalleye hangi gün gidiyorsam, o gün benim adımdır, Pazartesici, Çarşambacı vs. ne yapalım ekmek parası.” dedi.

Teşekkür ettim, eve çıktım, kahvaltıdan önce bilgisayarın başına oturdum: “Sabahın dokuzu olmasına rağmen minibüsün şoförü ne gam, hiç çekinmeden anons ediyordu…