Doğan Cüceloğlu bir yazısında “Öğretmenlik dışında çok az meslekte bir cana dokunursunuz; öğrencinin yaşı küçüldükçe cana dokunuş büyür” der. Evet öğretmenlik bir cana dokunuştur, eğitim de cana dokunmadan, çocuğa dokunmadan olmaz.

Şimdi yaşadığımız ortamı düşünürsek çocuklar okullarda değil, öğretmenlerinden uzakta. Düşünürsek aslında bir yaz tatilini de öğretmensiz geçiriyorlar. Sorun öğretmenlerinden uzakta olmaları değil. Sorun eğitim dönemini uzaktan tamamlayacak olmaları.

Olağan dışı bir durum var ve bu duruma herkes elinden geldiğince katkı yapmaya çalışıyor. Ancak biraz dozunu kaçırmış olabilir miyiz? Biz öğretmenler biraz mükemmel olmayı isteriz, eksik olmasın aman her şeyi yapalım zamanında deriz. Tamamen bu iyi niyetle durumu biraz abartabileceğimizden bahsediyorum.

Sınav sürecinde olan sınıflar var. Onlar zorunlu olarak sanal ortamdan yoğun ders çalışıyor olabilirler. Ama onlarınki de biraz fazla. Çocukların ekran karşısında 8-10 saat çalışıyor olmaları hem beden hem ruh sağlığı açısından tehlikeler ortaya çıkarır.

Küçük sınıflarda da yine biz öğretmenlerin uzaktan eğitim çabaları takdire değer de çocukları biraz da rahat bırakmak gerek. Onları etkinlik havuzunda boğmayalım. Okul açıkken yüklü ödevlerden bıktırdığımız çocuklar şimdi hem uzaktan öğretmenin hem yakından ailenin baskısı altında kalmasınlar. Zaten anlamadıkları bir durumla karşı karşıyalar ve hayatın tekrar normale dönmesi konusunda endişeleri var.

Canlı ders ya da video, etkinlik, ödev herhangi biri ile çocuklara ulaşmak istemek normal, ayarını kaçırıp onları bıktırmadan tabi.

Bunları söylerken ilk canlı derse başlayanlardan biri olarak bazı deneyimlerimi paylaşmak istiyorum.

Çocukların velileri ile yaptığım görüşmelerde onların kaygılarını fark ettim ve onlarla yüz yüze görüşmenin yollarını aradım. Bir uygulama üzerinden görüşme sağladık. Ekrandan da olsa birbirlerini görmek onları o kadar mutlu etmişti ki. Herkes konuşmak istiyor, yaptıklarını anlatmaya çalışıyor, birbirlerine sesleniyorlardı.

Sonra biri dedi ki; keşke yan yana olsaydık, her gün yaptığımız gibi birbirimize sarılarak derse başlasaydık.

İşte bu cümle eğitimin anlamını belirten en önemli cümleydi. Onlara hadi sarılma zamanı dedim ve gözlerimizi kapatarak kendimize sıkıca sarılıyoruz. Bütün arkadaşlarınızı hayal ederek bunu yapabilirsiniz. Sanal bir sarılma, duygusal bir bağ…

Dersimiz sohbetle geçti. Daha sonra yaptığımız bütün derslerin de büyük kısmı sohbetle geçiyor. Şu süreçte bilgi edinmekten daha fazla gereksinim duydukları şey kendilerini ifade etmek. Arkadaşları ile paylaşım yapmak. Onlarla ortak duygular hissettiklerini görmek, kaygılarını, korkularını gidermek.

İlkokul öğrencisinin bilgi ağırlıklı bir eğitime gereksinimi yoktur. Onların etkileşim içinde olmaya, akran öğrenmesine, yardımlaşma ve paylaşmaya gereksinimi vardır. Bu nedenle uzaktan eğitim sürecinde çocukları dersten bıktırmayalım. Sadece onlarla bağımızı sürdürmek ve bu travmatik durumu sağlıklı bir şekilde atlatmalarına yardımcı olmak gerek.

Bir öğrencim dedi ki; öğretmenim böyle uzaktan uzağa olmuyor ki keşke yan yana olsaydık. Evet, keşke yan yana olsaydık. Bütün öğrencilerime okulu neden özlediklerini sordum. Aldığım yanıtların hepsi “arkadaşlarımı özledim, onlarla oyun oynamayı özledim”, “teneffüsleri özledim”, “sizi özledim”, “bir arada olmayı özledim, birlikte geziye gitmeyi özledim” şeklindeydi. Çocuklar ders yapmayı özlememişlerdi. Paylaşmayı, birlikte zaman geçirmeyi, oynamayı özlemişlerdi.

Birbirine dokunma isteği yinelendiğinde onlara bir oyun önerdim. Herkes yine gözlerini kapatacak ve parmaklarının ucunu kameraya dokunduracaklar, o zaman hepiniz birbirinizi hissedeceksiniz, dedim. Yaptık ve “hissettik öğretmenim” çığlıkları yükseldi. Kimi de “bu nasıl oldu?” diyordu.

Olan bir şey yoktu aslında. Sadece düşündükleri şeyleri hissettiler ve mutlu oldular. Her dersi artık böyle bitiriyoruz. Okula geldiğimizde sarılır, giderken ellerimizle “çak” hareketi yapar ayrılırdık. Şimdi de kendimize sarılarak başlıyor ve kameralara dokunarak ayrılıyoruz. Tekrar buluşana sıkıca sarılana kadar yüreklerimizle, hayallerimizle buluşmaya devam.

Dokunmak istersen mesafeler engel olmaz.

Çocuğa dokunmayan hiçbir etkinlik eğitim olmaz. Cana dokunmanın yolu çoktur, hangisini kullandığınız fark etmez.