MEB 5 Şubat tarihinde “Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçme Ve Görevlendirme Yönetmeliği” yayınladı. Yönetmeliğin yayınlandığı gün yönetici seçimi sınavının başvurularının başladığı gün olması itibari ile önemlidir. Zira son zamanlarda her işi son dakika haberleri ile duyurmaya alışan MEB bu alışkanlığını değiştirmediğini gösterdi. Bu alışkanlık da dereyi geçerken at değiştirme heyecanını yaşamaktan geliyor sanırım. Yalnız buna alıştık, her an yeni bir atın üstünde buluyoruz kendimizi de bir türlü doğru atı bulamadık.
Yönetmelikte, yönetici olmak isteyenlerin ağzıyla kuş tutması isteniyor ama öyle sıradan bir kuş olmaz. Ağzınızla bir sürü kuşu tutabilirsiniz ama gösterdikleri kuşu tutup getirmezseniz yönetici olamıyorsunuz.
Konunun mizahına girmeyelim de yönetmelikte dikkat çeken düzenlemeleri bir değerlendirelim.
Öncelikle ilk maddede belirtilen “resmi eğitim kurumları” ibaresi, önceki yönetmelikte sadece “eğitim kurumları” olarak yer alıyordu. Resmi ve özel eğitim kurumları ile ilgili bir ayırımı kesinleştirmiş bulunmaktadırlar. Aslında daha önce yönetmeliğin başlığında bu farkı görebiliyorsunuz; “MEB Eğitim Kurumlarına” ifadesi “MEB’e Bağlı Eğitim Kurumları” olarak değişmiş. Bu iki değişiklik akıllara özel ve resmi kurumlar için farklı uygulamalar mı gelecektir yoksa MEB’e bağlı olmayan eğitim kurumları mı olacaktır sorularını getirmektedir.
Tanımlar bölümünde yeni eklenen “dönem, müdür başyardımcısı, eğitim yöneticiliği sertifikası ve programı, yazılı ve sözlü sınav” kavramları bulunmaktadır. Müdür başyardımcılığı makamı yeniden getirilmiş, yazılı ve sözlü sınav yönetmelik tanımları bölümünde kendine yer bulmuştur. Birçok yerde geçen “resmi eğitim kurumu” tanımı yapılmayıp sadece “eğitim kurumu” tanımı yapılmıştır. Bu bölümde en dikkat çekici yenilik şüphesiz sertifika sınavı ve sınav programı tanımlarıdır. Daha önceden duymadığımız bir uygulama ile karşı karşıya kalacağımız çok belirgin.
Bu sertifika programlarının ne zaman nasıl verileceği, kimlerin başvurabileceği, ön şartları vs belli değildir. Bir yönerge ile belirleneceği belirtilmiştir. Yine son dakikada gelecek sürpriz bir yönerge ile karşı karşıya olacağız. Bu nedenle sınav başvurusu yapan adaylar birden sertifika programına başvuru için açıklanacak şartları taşımadıklarını görebilirler. Hatta daha da geç açıklanırsa sınavı kazanmış olsalar bile bu programa yeterlikleri olmadığını görebilirler. Bir yarıştasınız ve kurallar sürekli değişiyor, kazanın bakalım.
Yönetmelik, eğitim yöneticiliği demekle birlikte hiçbir tanımda ve içerikte eğitim yönetimi/eğitim liderliği kavramlarını kullanmamış olduğundan değişen bir bakış açısı göremiyoruz. Halen eski kavramlar üzerinden eğitim yönetilmeye çalışılıyor. Oysa eğitim liderliği okul müdürlüğü kavramının yerine çoktan geçmeliydi. Ve yine çoktan eğitim yöneticiliği sınavla belirlenmeyip seçimle belirlenebilirdi. Okul paydaşları kendilerine liderlik edebilecek kişiyi seçebilecek yeterlikte görülmüyor mu?
Eski kavramlar demişken başka bir eski kavrama dönüşü de belirteyim; “insan kaynakları” yerine “personel” kavramının kullanılması. Bu iki kavram, farklı yönetim anlayışlarını temsil eder. Yani insan odaklı olmayan bir yaklaşım tercih edilmiştir. Eğitim insan yetiştirmek miydi?
Önceki yönetmelikte bulunan Değerlendirme Komisyonu, yeniden yönetici görevlendirmede belirlenen form üzerinden değerlendirmekle sorumluydu. Yeni yönetmelikte adı İl Değerlendirme Komisyonu olarak değişmekle kalmayıp ilk defa yönetici görevlendirmelerinde de de söz sahibi olmuşlar. Ancak verilen form üzerinden yapılacak değerlendirmenin neresi oylanacaktır? EK1 formu, zaten MEBBİS üzerinde kaydedilmiş ve belgesi olan bilgilerdir. Bunların daha önce de hizmet puanına eklenmesi sağlanmıştı. Bunun için bir değerlendirme komisyonu kurulması ne anlama geliyor? Belgesi olan şeyleri kabul etmeyebilirler mi? Bu komisyon neyi oylayacaktır? Bu oylamaya sendika temsilcilerinin dahil edilmesi göstermelik bir hareket midir?
EK1 formunda değerlendirmeye alınan maddeler de gerçeklikten uzaktır. Puanlamaya dahil edilen maddelerde belirtilen çalışmaları yapmak kişinin isteğine bağlı değildir ve her öğretmenin bunlara eşit erişim hakkı yoktur. Bulunduğu okul türüne göre değişiklik göstermektedir. Ayrıca destek eğitim odasında fiilen ders okutmak maddesi, destek eğitim gereksinimi bulunan çocuklara alanında yeterlik sahibi kişilerin eğitim vermesinden uzak, kişisel çıkarlar uğruna bu çocukların feda edilmesi demektir. Uygulamada yapılan aksaklıkları gözler önüne sermektedir.
Sınavın içerdiği konularda yapılan değişikliğe baktığımız zaman kaldırılan “Türkçe, dil bilgisi” konuları gereksiz mi görülmüştür? İdareci konumundaki kişilerin ne konuştuğu, yazdığı ve bunları nasıl yazdığı önemlidir. Tabi istediğiniz şey bir idareci ise bunları bilmesine gerek yoktur. Dili doğru ve etkili kullanmak eğitim liderleri için gereklidir. Yine aynı şekilde resmi yazışma kuralları ve okul yönetimi konuları sınavda sorulmayacak kadar gereksiz görülmüşler.
Yazılı sınavda başarılı olanların burada değerlendirmesi sonucu alacağı puanın yazılı sınavla aritmetik ortalaması alınarak sözlü sınava girme hakkı tanınacaktır. Ancak görevlendirmeye esas puanlar belirlenirken durum farklıdır. Yazılı sınavın % 50’si, değerlendirmenin % 30’u ve sözlü sınavın %20’si dikkate alınacaktır.
Hem öğretmenin gelişimini önemseyeceksiniz hem de henüz içeriğinin ne olduğu belli olmayan bir sertifikayı yaptığı akademik çalışmalara, aldığı eğitimlere, bitirdiği okullara tercih edeceksiniz.
Sanırım işleri kolaylaştırmak değil de karmaşıklaştırmak tercih edilmiş. Bir değişim olduğu belli de bu değişimin daha demokratik, insancıl, vizyon içeren bir yapısı olduğu söylenemez. Eğitim liderliği, lider yöneticilik derken kendimizi idarecilik kavramının içinde bulmamızı sağlayan bir dönüşüm. Eğitim idare edilerek bu ülkenin geleceği kurulamaz.