-Söyle bakalım evladım derdin nedir?
-Hakim Bey öncelikle size saygılarımı sunarım. Efendim bendeniz şu karşıda oturan yaşlı amcadan şikâyetçiyim.
-Hadiseyi anlat bakalım, neymiş ne değilmiş öğrenelim.
-Efendim geçen hafta pazartesiydi, sabah otobüse binmiştim, işe gidiyordum. Malum pazartesi sendromu, kimsenin yüzüne bakılmıyor, herkesin surat beş karış. Ben de uydum kalabalığa, kafamı dayadım tutma demirlerine, hafif şekerleme ile uyanıklık arasında bir vaziyetteyim. Otobüs doldukça doluyor, şoför hala yolcu almaya devam ediyordu. Ayaktakilerin herhangi bir yerden tutunmasına hacet kalmamıştı. Herkes birbirine o kadar yakın ki kim sabah kahvaltı yapmış, kim yapmamış, yaptıysa ne yemiş rahatlıkla anlaşılabiliyor, varın gerisini siz düşünün. Ben de ilk duraklardan bindiğim için mutlaka bir yer denk getiriyorum oturmaya. Böyle şartlarda oturmak; Şam’da kayısı neyse o kabilden.
-Oğlum, sadede gelsene, işimiz var hadi!
-Tamam hakim bey, Saadet Hanım’a geleceğiz, daha öncesi var.
-Bak espri yaptığını sanıyor bir de. Sadede diyorum, sadede. Yaz kızım, bunlar aleyhine delil olarak kullanılacak ona göre!
-Aman efendim, ne esprisi? Saadet Hanım’ı da anlatacağım, gerçekten. Neyse lafı fazla uzatmayayım. O sıkışıklıkta omzumun dibinde şu karşımda duran amcayı gördüm. Önce uyuyor ayağına yattıysam da malum Anadolu çocuğuyuz, serde yiğitlik var, daha fazla dayanamadım, ayağa kalkıp “buyur amcacığım” dedim. Amca “Allah razı olsun evladım” deyip yerime oturdu.
-Hadi oğlum biraz daha hızlı, saat beş oldu. Mesaiye kaldık diye fazladan para vermiyorlar bize. Dinliyorum, anlat.
-Hakim Bey, benim avukatın tavsiyesi üzerine bir konuya girmek istiyorum -ki kendisi bana bunu da anlatırsan, hele bir de kendini acındırırsan bu davayı kazandık bil demiştir- Ben bir hastalığın mustaribiyim ki hiç sormayın, çok fena. Hangi araca binersem bineyim, beni otobüs tutar. Annem bana “kaç yaşına geldin, evladım, hala istifra ediyorsun, hala senin için çantamda poşet taşıyorum” der. Bu sebeple ayakta gidersem, mutlaka çıkartırım. Yani hani nasıl şartlarda amcaya yer verdiğim anlaşılsın diye ekleyeyim dediydim.
-Sağol evladım, sağol. Sayende midem ağzıma geldi. Artık ne akşam yemeği ne de bir bardak çay ağzıma koyamam sanırım. Hadi bitiriyorsan bitir, yoksa ben bitireceğim.
-Neyse efendim. İlerleyen durakların birinden Saadet Hanım otobüse bindi. Otobüsten inenler binenlerden fazla olunca içersi de biraz rahatlamıştı. Saadet Hanım’ın akbili bastıktan sonra otobüsün ortasına doğru bir yürüyüşü vardı ki görmeliydiniz. Mübarek sülün gibi maşallah. Kendisini çok severim, yanlış anlaşılmasın, dünya ahiret bacımdır. Fazla detaya girmeden burayı geçeceğim ama mana anlaşılsın diye bir ayrıntıdan söz edeyim. Otobüsteki kadınlar dahi Saadet Hanım’ı baştan ayağa en az bir kere süzdüler. Ben hariç! Saadet Hanım’ın herkesi büyüleyen yürüyüşü benim yer verdiğim amcanın önünde sona erdi. Bizim amca, gözlerini Saadet Hanım’dan ayırmadan ve kırpmadan ayağa kalkıp “ayakta güzel bir bayan varsa, bize oturmak düşmez” diyerek benim özenle ısıttığım yerimi gözümün önünde Saadet Hanım’a peşkeş çekmesin mi? Nevrim döndü. Otobüsten indim, hemen soluğu avukatımda aldım, dilekçemi yazdım, eh şimdi de huzurunuzdayız efendim. Anlatacaklarım bu kadar. Gerisi sizin insafınıza kalmış. Yer peşkeşçisi bu amcadan şikayetçiyim, tazminatımı istiyorum.
-Mahkememizin huzurunda bulunan değerli okuyucu! Gereği düşünüldü, karar, yaz kızım:
“Davacının dinlenmesinin ardından, davalının dinlenmesine gerek duyulmadan, davanın düşürülmesine ve davacı ile davalının mahkememizi gereksiz yere meşgul etmelerinden dolayı şiddetle tarizlerine ve bir daha böyle boş yere mahkemeyi işgal ettikleri takdirde tarizin, tekdire, tekdirin de köteke çevrilmesinde bir beis olmadığına karar verildi.”