Herkesin yaptığı ama kimsenin itiraf edemediği bir durumu açıklıyorum: “Kendi adını Google’da aratmak.”

Geçenlerde aynı şeyi ben de yaptım, itiraf ediyorum. Nasıl mı oldu?

Google’un sayfasıyla baş başa kaldığım bir gece ne aratacağımı düşünürken birden aklıma kendimi aratmak geldi.

Titrek parmaklarla tuşlara dokundum, ardından şiddetli bir darbeyle “enter” e bastım. Enter’e bastığım an gözlerimi kapatmıştım. Karşıma çıkacak sayfa beni şimdiden heyecanlandırıyordu. Yavaş yavaş gözlerimi açtım. Bir de ne göreyim? Google 0,12 saniyede on üç milyon küsur sonuç bulmuştu. On üç milyon Erhan Genç olması nasıl imkansızsa bu sayının benle ilgili olanlarının binlerce sayfa olması da o kadar imkansızdı.

Zaten bunu ilk sayfayı tarayınca fark etmiştim. Birinci Google sayfasında benle ilgili hiçbir şey bulamadım. İki, üç, dört ve sonrakilerde de yoktum. Beni nasıl görmezden gelmişlerdi? Bu işte iç mihrakların payı var mıydı? Hatta Amerika ve İsrail’in parmak izleri olabileceği göz ardı edilemezdi. Birçok ihtimali düşündüm. Google’a kızmıştım. Sayfasını Osmanlı tokadı mesabesinde bir tıkla kapatabilir, bütün hıncımı kendisinden alabilirdim. Kim beni engelleyebilirdi ki? Ama öyle yapmadım, ısrarla sayfaları ilerletmeye devam ettim. Gazetedeki yazılarımın ancak onuncu sayfada karşıma çıktığını üzüntüyle gördüm, hemen kabullendim.

Hüsranla sonuçlanan Google araması serüvenimin üçüncü sayfasında enteresan bir haberle karşılaştım. Elazığ’ın yerel gazetelerinden Gün Işığı Gazetesi’nin haberiydi bu. Başlık ilgimi çekti, tıkladım: “Genç mucit Erhan Genç destek bekliyor.”

Haberin devamını bıyık altından bir gülüş eşliğinde okudum. “Elazığ’da Fırat Üniversitesi’nde elektrik teknisyeni olarak görev yapan Erhan Genç (45) kendi yaptığı göz solüsyonuna patent aldı. Genç, 17 yıl emek verdiği damlanın göz tansiyonu hastalıklarına iyi geldiğini belirterek, “Ben geliştirdim ve patent aldım. Ben bir memurum, bu patenti almak için otuz bin lira harcadım artık gücüm yok. Ülkemdeki bilim adamları bilimsel çalışmalara sahip çıksınlar. Benim için önce ülkem.” dedi.” Haberin yanında, kırk beşlik ad ve soyaddaşımın patentiyle fotoğrafı da vardı. Bir müddet aynı ad ve soyadı taşıdığım ağabeyi inceledim, kendisine karşı sıcak bir muhabbet duydum. Her ne kadar benzemesek de çocukluğumda “Olsa nasıl olur acaba?” diye düşündüğüm bu benzerliğin fotoğrafını hatıra olarak kaydettim.

Şimdiye kadar bu aramayı yapanların beni çok iyi anladıklarını tahmin ediyorum. Adını aratmayanları hemen Google’un huzur veren ilk sayfasına-benim için artık böyle değil- kendi isimlerini aratmaya davet ediyorum.

Kendinizi bulamasanız bile ad ve soyaddaşınızı bulmak bir tık ötenizde. Haydi parmaklar klavyeye. Kolay gelsin.