CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TÜİK Başkanlığı’nın kendisine randevu vermemesi ile ilgili olarak, “Vesayet’ diye bağırıyorlardı değil mi? Vesayetin ne olduğunu dün gördü herkes. Sarayın emrine giren memurlar, devlet memuru değildir artık onlar” dedi. Mersin mitinginde seslendiği yurttaşların “Tayyip istifa” sloganları atması üzerine Kılıçdaroğlu, “Onun istifa etmesine gerek yok. Onu göndereceğiz zaten. Edeple göndereceğiz. Demokrasi kuralları içinde göndereceğiz. Demokrasiye inanıyoruz. O nedenle diyoruz. Geliyor gelmekte olan. Ama birileri de gidecek” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Mersin’de “Milletin Sesi” mitinginde konuştu. Kılıçdaroğlu’nun konuşması şöyle:
“TÜRKİYE’Yİ BU AYIPTAN ÇIKARACAĞIM:
Herkesin şunu çok iyi bilmesini isterim. Bizim kitabımızda umutsuzluk yok. Az önce kardeşlerim konuştu. İçim dağlanarak izledim; eşim, büyükşehir belediye başkanı ve eşleriyle beraber. 21. yüz yılın Türkiye’si bunu hak ediyor mu? 20 yıldır bu ülkeyi yönetiyorlar, 20 yıldır. İki üniversite bitiren işsiz geziyorsa bu ayıp kime ait? Türkiye’yi bu ayıptan çekip çıkaracağım. Bundan emin olmanızı istiyorum. Umutsuzluğa yer yok. Bütün sorunları çözeceğiz. Mersin’deyim. Türkiye’nin en güzel illerinden birisindeyim. Torosların eteğinde, yiğitlerin harman olduğu bir yerdeyim.
GELİYOR GELMEKTE OLAN, AMA BİRİLERİ DE GİDECEK:
(Tayyip istifa sloganları gelmesi üzerine) Onun istifa etmesine gerek yok. Onu göndereceğiz zaten. Göndereceğiz onu. Edeple göndereceğiz. Demokrasi kuralları içinde göndereceğiz. Demokrasiye inanıyoruz. O nedenle diyoruz. Evet, geliyor gelmekte olan. Ama birileri de gidecek. Ve göndereceğiz onları.
TÜRKİYE’NİN SORUNLARINI ÇÖZMEK ZORUNDAYIZ:
Mersin aynı zamanda küçük bir Türkiye’dir. Bütün illerinden vatandaşlarımız Mersin’de çalışıyor, emek harcıyor ve alın teri döküyor. Türkiye’nin yaşadığı sorunları biliyorum. Ben biliyorum, sizler de biliyorsunuz. Yaşayanlar da az önce konuştu. ‘Milletin sesi’ dedik. ‘Milletin sesinden birileri gelsin konuşsun’ dedik. ‘Belki birileri duyar’ dedik. Ama onlar duymazlar. Çünkü sağırlar. Ama onlar görmezler. Çünkü başka şeyleri görüyorlar. Biz bütün gerçekleri sizlere yani halkımıza anlatmak zorundayız. Ve gerçeklerden yola çıkarak Türkiye’nin sorunlarını çözmek zorundayız.
BUNLAR DEVLETİN MEMURU MU, SARAYIN MEMURU MU?:
Dün saat 11.00’de Türkiye İstatistik Kurumu’na gittim. Burayı iyi dinlemenizi isterim. ‘Yuh’ çekmeyin. Dinleyin sadece beni. Enflasyon açıkladılar. Aylık yüzde 3,51. Yıllık yüzde 21,31. Allah aşkına. Şu noktaya geldim. Bunlar devletin memuru mu, bunlar sarayın memuru mu? Ya arkadaşlar siz evinize; eşiniz, çoluk çocuğunuz gidip alışveriş yapmıyor mu? Günlük harcamaları kontrol etmiyor mu? Elektrik faturasına, su faturasına, doğal gaz faturasına bakmıyor mu? Deterjan alırken görmüyor mu? Ekmek alırken görmüyor mu? Domates alırken görmüyor bunlar? Talimat gelmiş ‘indireceksiniz.’
SİZİN DUVARLARINIZ VIZ GELİR:
‘Neden gittin?’ Türkiye İstatistik Kurumu rakamları üzerinden emekli aylığını belirliyorlar, asgari ücretlinin aylığını belirliyorlar, memurun aylığını belirliyorlar. Yani milyonlarca kişinin aylığını, düşük rakamlar üzerinden belirlemeye çalışıyorlar. Bir de akademisyenler var yani üniversiteden hocalarımız var. Bu işin uzmanları var. Onlar da oturdular bir hesap yaptılar. Ve onlar da aynı tarihte aynı gün aynı saatte, onlar da rakamlarını belirlediler. Türkiye İstatistik Kurumu yüzde 3 belirliyor. Onlar yüzde 9 belirliyorlar. Farka bakın Allah aşkına. Yıllık diyorlar ‘enflasyon yüzde 21.’ Hocalar diyor ki ‘yüzde 21 değil yüzde 58.’ Hangisi doğru? Hocalar, eli kalem tutanlar, aklı başında olanlar, bir yerden talimat almayanlar, doğruları halkla paylaşmayı şiar edinenler doğru rakamları söylüyorlar. Şunu bütün emeklilerin, bütün asgari ücretlilerin, bütün memurların bilmesini isterim. Ben TÜİK’e sizin hakkınızı korumak için gittim. Oradakilere soracaksın, ‘siz hangi araştırmaları yaparak bu rakamları buldunuz’ diye. Kapı duvar. İlk kez, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, milletvekilleri üstelik; bir yere giderken, önümüze duvar ördüler. Sanıyorlar ki o duvar bizi esir alacak, o duvarı aşmayacağız. Mersin’de Mersinliler huzurunda ve bütün Türkiye’nin huzurunda açık ve net söylüyorum. Sizin duvarlarınız vız gelir bize. Hepsini halledeceğim. Hepsini halledeceğim.
VESAYETİN NE OLDUĞUNU DÜN HERKES GÖRDÜ:
‘Vesayet’ diye bağırıyorlardı değil mi? Vesayetin ne olduğunu dün gördü herkes. Bütün dünya gördü vesayetin ne olduğunu. Sarayın emrine giren memurlar, devlet memuru değildir artık onlar. Sarayın emrine girenler ve talimatla iş yapanlar, devletin memuru değiller. Tabi oldukları kanunun adı Devlet Memurları Kanunu. Ama hayatta uyguladıkları yol yöntem sarayın kuralları. Bu kuralları değiştireceğiz. Asgari ücretlinin, memurun, emeklinin hakkını savunmak sadece benim görevim değil. Milyonların görevi. Hepimizin görevi. Ortak görev. Ve beraber yapacağız.
TÜRKİYE’Yİ HER TÜRLÜ VESAYETTEN KURTARACAĞIM:
Ayrıca, Mersinlilerin huzurunda bütün vatandaşlarıma söz veriyorum. Türkiye’yi her türlü vesayetten kurtaracağım. Her türlü vesayetten. Sarayın vesayetinden de Türkiye’yi kurtaracağız. Beraber kurtaracağız. Birlikte kurtaracağız. Dostlarımızla beraber kurtaracağız.
BU ZARARIN SORUMLUSU KİM?:
Az önce, çiftçi arkadaşlarımız konuştular. İki annemiz konuştu. Dertlerini anlattılar. Limonun dalda kaldığını söylediler. Satılmadığını söylediler. Hayat pahalılığından söz ettiler. Şu soruyu vicdanı olan herkesin kendisine sormasını isterim. Bir çiftçi niye zarar eder? Alın teri döken bir insan niye zarar eder? Sabahın köründe gidip işini gücünü yapan, ‘acaba ürün olduktan sonra satacağım ve çoluk çocuğuma bakacağım, onurlu bir şekilde şehrin, köyün, mahallenin, ilçenin sokaklarında gezeceğim’ diye düşünen bir insan, neden zarar eder? Ve bu zararın sorumlusu kim? Bu soruyu vicdanı olan herkesin kendisine sormasını isterim.
SANDIKTA ALAŞAĞI EDECEĞİZ:
Başka bir şey daha. Ya bu ülkenin toprakları var. Bereketli toprakları var. Bereketli havamız var. Güneşimiz var. Karımız var. Yağmurumuz var. İmkanlarımız var. Çalışkan insanlarımız var. Neden kendi çiftçimizi değil de dışarıdan arpayı, buğdayı, nohudu, mercimeği, fasulyeyi, canlı hayvanı, eti neden getiririz? Ve gümrük vergisini neden sıfırlarız? Bütün çiftçi kardeşlerimin düşünmesi lazım. Bu soruları şunun için soruyorum. Her birimiz kendi vicdanımızda bir muhasebe yapmak zorundayız. Yarın sandık gelecek ve gideceğiz. Vicdanımızın sesini dinleyeceğiz. Eski alışkanlıklarımızı bırakacağız. Türkiye’nin bereketi için, herkesin kazanması için, beraber gideceğiz sandığa ve bir dikta yönetimini, bu ülkeye farklı bakan bir yönetimi, sandıkta alaşağı edeceğiz. Bunun sözünü veriyorum sizlere.
HANİ TEŞVİK, NEREDE TEŞVİK?:
Muz konusunda burayı çok iyi biliyorum. Mersin önemli bir merkez. Eğer Mersinliyi seviyorlarsa, muz yetiştiricilerinin hakkını, hukukunu teslim etmek istiyorlarsa, muz ithalatını ya durduracaklar ya yüksek vergi koyacaklar. Öncelik kim? Öncelik bizim insanımız, çalışan insanımız, üreten insanımız, alın teri döken insanımız. Bunun da bir tarafa yazılmasını istiyorum. İki Trakya büyüklüğünde alan, ekilmiyor Türkiye’de. Çünkü çiftçi ekersem ‘zarar ederim’ diyor, ‘mahvoldum’ diyor. Tarım Kanunu 21. maddesi var ‘çiftçiye en az milli gelirin yüzde 1’i oranında teşvik verilir’ diyor. Bugüne kadar hiç uygulanmadı. 2016 yılından beri. Yapacağız. Diyorlar ki ‘doğrudan gelir desteğini artırdık.’ 2016’da beş dönüme kadar olanlara dönüm başına 100 lira veriyorlardı. 2016. Şimdi hangi yıldayız? 2021. Dönüm başına kaç lira veriyorlar? Yine 100 lira veriyorlar. Ya siz zaten parayı pul ettiniz kardeşim. Hani teşvik? Nerede teşvik? Bunların hiçbirisi yok.
ÇİFTÇİYİ BU MİLLETİN EFENDİSİ YAPMAK BENİM BOYNUMUN BORCU:
Mersinli bir çiftçi bana şöyle bir mesaj atmış. Bu mesajı sizinle paylaşmak isterim. ‘Sayın Cumhurbaşkanı; ülkede, ekonomide kurtuluş savaşı olduğunu söyleyip; çiftçileri savaşa davet ediyor’ diyor. Ve şöyle devam ediyor, çiftçi arkadaşımız. ‘Çiftçinin silahı gübre, mermisi mazot, savaş uçağı tohum, tankı enerji; mühimmat olmadan çiftçi nasıl savaşacağını bilmiyor. Mühimmatın tamamını elinden aldın. ‘Kurtuluş Savaşı veriyorum’ diyorsun, senin kurtuluşla savaşla bir ilgin yok. Senin bütün hedefin sarayımda, koltuğumda nasıl otururum? Nasıl büyütürüm servetimi. Nasıl Türkiye’de fakire, fukaraya, çiftçiye, emekliye zulmederim? Yaptığın senin bu. Çiftçi kardeşlerime söylüyorum. Bir, Allah’ın izniyle iktidar olacağız. Sizlerin desteği ile iktidar olacağız. Şunu asla unutmayın. İlk bir hafta içinde çiftçinin bankalara olan tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarını ilk bir haftada sileceğiz, sıfırlayacağız. Çiftçinin traktörü, çiftçinin hayvanları asla haczedilmeyecek. Ziraat Bankası, çiftçi dostu banka olacak. Gazi Mustafa Kemal ne diyordu, ‘çiftçi milletin efendisidir.’ Söz veriyorum. Mersin’in Umut Meydanı’ndan söz veriyorum. Çiftçiyi gerçekten de bu milletin efendisi yapmak benim boynumun borcu olacaktır.
ESNAFIN BÜTÜN SORUNUNU ÇÖZMEK BENİM BOYNUMUN BORCU:
Esnaf kardeşimiz de konuştu. Aynı şeyi esnaflar için de yapacağız. Bankalardan veya esnaf kredi kooperatiflerinden aldıkları kredilerin faizlerini sıfırlayacağız. Diyor ya ‘faize karşıyım.’ Faize karşıysan neden bu faizler var? Neden bunları silmiyorsun? Hangi gerekçeyle silmiyorsun? Yine esnafın başvuracağı yer yok. Esnafın derdi olunca nereye başvuracağını bilmiyor. Bütün Türkiye şahit olsun. Allah’ın izniyle iktidar olduğumuzda, ilk yapacağımız işlerden birisi, esnaf bakanlığı kurmaktır. Esnafın da bir bakanlığı olacak. Esnafın da yüzü gülecek. Halk Bankası’nı gerçekten bir esnaf bankası yapacağız. Bunun üzerinden ciddi ciddi çalışacağız, bunu da görecekler. Esnaf nereden ne kadar ucuz kredi aldığını herkes görecek ve göstereceğiz. Ahi Evran’ın dostlarını, Ahi Evran’ın kültürünü yaşatan esnaflara selam olsun. Ve esnaflar bilsinler ki onların bütün sorunlarını çözmek, çiftçinin sorunun çözmek gibi benim boynumun borcu olacaktır.
AHDİM VAR: Benden de selam söyleyin sevgili Mersinliler. Ahdim var. Bu memlekete barışı getireceğim. Ahdim var. Bu memlekete huzuru getireceğiz. Ahdim var. Bu memlekete sevgiyi getireceğim. Ahdim var. Ve söz veriyorum. Bu memlekete demokrasiyi, bu memlekete adaleti getireceğim. Mafya düzenini ve mafyayla, uyuşturucu baronlarıyla iş birliği yapılan düzeni değiştireceğim. Çoluk çocuğumuzun, gencecik evlatlarımızın zehirlenmesine asla izin vermeyeceğim. Siyaseti kirlilikten arındıracağım. Söz veriyorum. Siyaset ahlaklı insanların görevi olacak. Siyaset adamına göre iş bul, adamına göre kredi aç, ihale takip et, rüşvet al, cebini doldur, zengin ol. Siyasetin tümünü kirlilikten arındıracağım.
HEPSİNİN GÖREVİNE SON VERECEĞİM:
Yine söz veriyorum. Bu meydandan söz veriyorum. Bütün Türkiye duysun. Hiçbir rüşvetçiyi, yolsuzluk yapanları, devlet kadroları içinde asla ve asla barındırmayacağım. Bir daha ifade edeyim. Saray ve şürekası duysun. Rüşvet alanları, uyuşturucu baronlarıyla kol kola gezenleri, onların uçaklarına binenleri, paralarını alanlarını, devletin kadroları içinde asla yaşatmayacağım. Hepsinin görevine son vereceğim. Ve yine söz veriyorum. Harcadığımız her kuruşun hesabını millete vereceğiz. Her kuruşun hesabını. Para benim param değil. Sizin paranız. Sizin paranızı harcarken size hesap vermek benim namus borcum olacaktır. Bunu yapacağız. Yine söz veriyorum. 84 milyonu Londra’daki tefecilere mahkum ettiler. Vergilerin büyük bir kısmı oraya gidiyor, harcanıyor ve gönderiliyor. Üreten, alın teri döken, çalışan, bu memleket için çalışan herkesin hakkını hukukunu koruyacağım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarını, Londra’daki bir avuç tefeciye hizmet etmekten kurtaracağız. Bundan da emin olmanızı isterim.
YOKSULLUĞU TARİHE GÖMECEĞİZ:
Söz veriyorum. Umut Meydanı’ndan söz veriyorum. Mersinlilere söz veriyorum. Türkiye’ye söz veriyorum. Bu topraklarda hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Yoksulluğu tarihe gömeceğiz. Bu ülkede yoksulluk olmayacak. Yoksulluğu idare ettiler biz yoksulluğu bitireceğiz. Ve yoksulluk olmayacak.
HAKÇA BİR DÜZEN GELECEK:
Milyonlarca gencimiz işsizken, üniversiteyi bitiren gencimiz işsizken, onlar iş bulamazken; dört yerden, beş yerden, altı yerden maaş alan düzeni bitireceğim. O düzeni sonlandıracağım. Hakça bir düzen gelecek. Gençlerimiz, umudumuz olan, geleceğimiz olan, bugünümüz ve geleceğimiz olan gençler, KPSS sınavından 80 puan, 85 puan, 90 puan alıyorlar. Ama sözlüye gelince dayıları yok, torpili yok, sözlüde eleniyorlar. Bu düzeni değiştirmek Kemal kardeşinizin boynunun borcudur. Kim puan aldıysa gideceksin. O haksızlığı hukuksuzluğu bitireceğim. Gençler size söz verdim. Sözümün arkasında da duracağım. Bunu bir yere yazın.
20 YILDIR YURT SORUNUNU ÇÖZEMEDİLER:
20 yıldır, 20 yıldır iktidardalar. Yurt sorununu çözemediler. 20 yılda yapamadılar. Umut Meydanı’ndan Mersin’den bütün Türkiye’ye ve gençlere; bütün anne ve babalara sesleniyorum. Öyle 20 yıl falan değil, 1 yıl içinde Türkiye’de yurt sorununu çözeceğim. Yurt sorunu kalmayacak artık. Atama bekleyen öğretmenler, engelliler, kadro açığı olan sağlık çalışanları, EYT’liler hiç meraklanmayın; bu kardeşiniz kendisini halka vakfetmesini bilen bir kardeşinizdir. Parayla pulla bizim işimiz yok. Saraylarla, köşklerle bizim işimiz yok. Bizim işimiz vatandaşın mutfağıyla, bizim işimiz vatandaşın huzuru, vatandaşın bereketi, sofradaki bereketi. Bunu yapacağız, beraber yapacağız. Birlikte yapacağız. Ve bütün dünya bunu görecek. Her şeyi gerçekleştireceğiz.
BU DÜZENİ DEĞİŞTİRECEĞİZ:
Kadına yönelik şiddet. Sevgili peygamberimiz, ‘cennet anaların ayakları altındadır’ der. Kadına şiddet, 21. yüz yılda olur mu Allah aşkına? Her gün kadın cinayetleriyle karşılaşıyoruz. Olur mu Allah aşkına. Efendim cinayet işliyor, hapse giriyor, güzel bir kravat takıyor, güzel bir elbise, hakime saygılı, ‘iyi hal indiriminden efendim az ceza vereceğiz.’ Bütün kadın kardeşlerime sesleniyorum. Bu düzeni değiştireceğiz, onu da değiştireceğiz. Kim suç işlediyse öyle iyi hal, kravat… Bunu bırakacağız. İstanbul Sözleşmesi’ni bir hafta içinde tekrar yürürlüğe koyacağız.
YENİ BİR HAMLEYLE ÇIĞIR AÇACAĞIZ:
Sözlerime başlarken Mersin’den söz ettim. Olağanüstü güzel bir kentten söz ettim. Çalışkan insanlardan söz ettim. Toroslardan, Yörüklerinden söz ettim. İnsanların çalışkanlığından, alın teri ve emeklerinden söz ettim. Yatırımların bir kısmı nereye gidiyor? Batıya gidiyor. Anadolu’nun içi boşaldı. Bizim hatırlar mısınız, ‘Merkez Türkiye’ diye bir projemiz vardı. Şimdi o projemizi büyütüyoruz. Yakında kamuoyu ile paylaşacağız. Samandağ’dan başlayıp Mersin’e kadar bu güzel hilali, bütün Akdeniz’in en güçlü ekonomik bölgesi haline getireceğiz. İşsizlik, kesinlikle olmayacak. Göreceksiniz, yatırımlara boğulacak bu bölge. Göreceksiniz insanlar gelip burada yatırım yapacak. Göreceksiniz, Kayseri’de, Nevşehir’de veya Niğde’de fabrikası olan, demiryoluyla ürününü buraya getirdiği zaman; parasını devlet olarak biz ödeyeceğiz. Böylelikle fabrikanın Kayseri’de olması, Niğde’de, Samsun’da veya Trabzon’da olmasının hiçbir önemi kalmayacak. Ve biz yeni bir hamleyle çığır açacağız. Göreceksiniz, Akdeniz’i Akdeniz üzerinden yükselen bir Mersin’i Akdeniz havzasında yükselen Türkiye’yi bütün dünyaya tanıtacağız.
DÖNEM KAVGA DÖNEMİ DEĞİL BERABER OLMA DÖNEMİDİR:
Dönem kavga dönemi değil. Dönem çekişme dönemi değil. Dönem birleşme dönemidir. Dönem beraber olma dönemidir. Sorun memleket sorunudur, vatan sorunudur, bayrak sorunudur, millet sorunudur. Beraber olmak zorundayız. Birlikte olmak zorundayız. Biz sosyal demokratız. Yani sosyal demokrat olmak haktan yana olmak demektir. Garipten gurebadan yana olmak demektir. Ezilenlerden yana olmak demektir. Alın terinden yana olmak demektir. Bizler Atatürkçüyüz. Bizler bağımsızlık savaşının ne olduğunu biliriz. Bizler Milli Kurtuluş Savaşı’nı biliriz. Kuvayı Milliye’yi biliriz. Ve onların çocuklarıyız. Bizler emekten yanayız. Bizler alın terinden yanayız. Bizler sosyal demokratız. Bizler hiç kimsenin inancını, hiç kimsenin yaşam tarzını, hiç kimsenin kimliğini siyasete malzeme etmeyiz. Herkesin kimliği ile övünmesi, herkesin inancına saygı duyulması ve herkesin yaşam tarzına saygı duyulması bizim görevimizdir. Biz o insanın işi var mı yok mu, çoluk çocuğunun durumu iyi mi değil mi, devletten iyi hizmet alıyor mu almıyor mu, biz bunlarla ilgileneceğiz.
BİRLİK OLMAKTAN YANAYIZ:
Kutuplaşmaktan yana değiliz. Kavgadan yana değiliz. Kucaklaşmadan yanayız. Beraberlikten yanayız. Birlik olmaktan yanayız. Türkiye’nin birliği, Türkiye’nin bütünlüğü, Türkiye’nin kalkınması, Türkiye’nin bölgesinde güçlü bir devlet olarak hiç kimseye karşı boyun eğmeden yürüyebilmesinin yolu, beraber olmaktır, birlikte olmaktır ve saraydan kaçınmaktır.
SURİYE İLE MISIR İLE İSRAİL İLE BARIŞACAĞIZ:
Biz kendi ülkemizde de biz dünyada da barıştan yanayız, huzurdan yanayız. İktidar olduğumuzda Suriye ile barışacağız. Mısır ile barışacağız. İsrail ile barışacağız. Libya ile barışacağız. Bütün dünya ile barışacağız. Bütün ülkelerle barışacağız. Kavga etmeyeceğiz. Göreceksiniz o zaman Mersin’deki tırlar Ortadoğu’ya nasıl çalışıyor? Mersin’deki sanayici Ortadoğu’ya nasıl çalışıyor? Mersin’in iş insanları Afrika’ya nasıl seferler yapıyor. Göreceksiniz o seferleri nasıl ve yeniden, niçin açıldı? Sanayici rahatlıkla üretim yapacak ve önünü görecek.
BİZİM FAKİRLİĞİMİZİ SATMAK İSTİYORLAR:
Ve bir şey daha söylüyorum. TL’yi pul yaptılar. Dolar karşısında avro karşısında. Hatta Bulgaristan’ın levası karşısında bile yerlerde sürünen para oldu. Türk lirası bu ülkenin şerefidir, bu ülkenin namusudur. Türk lirasını yeniden hak ettiği yere getirmek bizim boynumuzun borcudur. Herkes bunu bilmeli. Bu iktidarın, unutmayın bunu, bu iktidarın görevi, yeni izledikleri politika, milleti fakirleştirmek, milleti süründürmek. Bizim fakirliğimizi satmak istiyorlar. Dolar baronlarına satmak istiyorlar. Batının emperyal güçlerine bizim fakirliğimizi satmak istiyorlar. Buna izin vermeyeceğiz. Beraber yapacağız. Birlikte yapacağız. Türkiye’yi hak ettiği yere çıkaracağız.
GÖRECEKSİNİZ TÜRKİYE NASIL ŞAHA KALKIYOR:
Sevgili gençler. Demokrat amcanız olarak söylüyorum. Sizin hayalleriniz benim hedefim olacaktır. Hiçbir hayalinizi yere düşürmeyeceğim. Bütün gençlere sesleniyorum. Umutsuzluğa kapılmayın. Göreceksiniz, Türkiye nasıl şaha kalkıyor. 6 ay içinde çarkların nasıl döndüğünü göreceksiniz. 6 ay içinde Türkiye’nin nasıl rahatladığını göreceksiniz. 6 ay içinde bu ülkede yaşayan insanların nasıl başının dik gezdiğini sokaklarda göreceksiniz. Sevgili dostlarım. Biz, Kuvayi Milliye’ciyiz. Ve biz ülkemizi seviyoruz, insanlarımızı seviyoruz.
DEĞİŞİM RÜZGARLARI ESİYOR ARTIK:
(‘Patates soğan güle güle Erdoğan’ sloganı üzerine) Arkadakiler duymuyor olabilir ben ifade edeyim. ‘Patates soğan güle güle Erdoğan’ diyor arkadaşımız. Göndereceğiz, göndereceğiz. Değişim rüzgarları esiyor artık Türkiye’de değişim rüzgarları. Buna karşı durmak mümkün değildir. Hangi duvarı örerlerse örsünler, halk varsa her şey bitmiştir. Mersin’de, Hakkari’de, Van’da, milletin sesi tüm Türkiye’de.
GELİYOR GELMEKTE OLAN:
Hiç meraklanmayın. Göreceksiniz, göreceksiniz. Erzurum’dan, Hakkari’den, Kars’tan, Ardahan’dan, Rize’den, Trabzon’dan, Tekirdağ’dan, Edirne’den göreceksiniz. Göreceksiniz ülke coğrafyasından. Halkın şaha kalktığını göreceksiniz. Halkın hak istediğini göreceksiniz. Halkın adalet istediğini göreceksiniz. Halkın kavga değil, kucaklaşmak istediğini göreceksiniz. Buradan söylüyorum. Herkese söylüyorum. Duyar mı bunu saray. Ey saray duy diyeceğiz, duy. Geliyor gelmekte olan diyeceğiz. Beraber söyleyeceğiz. Şimdi buradan ben söyleyeceğim. Lütfen birlikte tekrar edelim. Mersin’den Hakkari’ye, İzmir’e, Trabzon’a, Çankırı’ya, Çorum’a, Yozgat’a, Uşak’a, Denizli’ye, Hamburg’a, Paris’e, Almanya’ya, Fransa’ya selam olsun, selam olsun, selam olsun. Geliyor gelmekte olan.”