Üstüne aldığı bir işi hakkıyla başaran herkes bundan sevinç duyar. Hele son 31 Mart Yerel Seçimlerinde, kampanya boyunca her türlü hakaret, aşağılama ve olmadık suçlamayla karşılaşan, tehdit edilen, eşitsiz bir yarışta her zorluğa göğüs gererek kazanan muhalefetin sevinmesinden ve bunu çeşitli yollarla belli etmesinden daha doğal ne olabilir? Seçim yapılan her ülkede, kazanan partilerin taraftarları alanlarda gösteri yapar, başarısını kutlar.
Büyük kent belediyelerini muhalefete kaptırmayı beklemeyen ve kaptırmamak için de her yola başvuran iktidar, özellikle Ankara ve İstanbul’da seçimi kaybedince derin bir şoka girdi. Seçimlere dayalı parlamenter sistemle yönetilen ülkelerin kaybeden tarafı, seçim sonuçlarını centilmence karşılar, kazananları nezaketen de olsa kutlar ve sorunsuz bir biçimde devir teslim yapar.
Türk demokrasisi de buna alışıktır.
Ne var ki, son yerel seçimlerde iktidarın yüzünden düşen bin parça! Hınçları sözlerine yansıyor.
Daha sandık sonuçları açıklanmadan gece yarısı kazandıklarını ilan etmişlerdi. Anadolu Ajansı ve Yüksek Seçim Kurulu’nu da buna alet ettiler. “Ne yapalım da bu sonuçları tanımayalım” diye müşavere yaptıkları anlaşılıyor. Sandık sonuçları ilan edilince kazanan tarafın sevincini “kalkışma” olarak suçladılar. Devir teslim işlemini mümkün olduğu kadar geciktirmek için Ankara ve İstanbul’da bütün sandıkların yeniden sayılmasını bile istediler…
“HAYDİ GİDİP YATALIM!”
1969 yılının başlarında Gazi Eğitim Enstitüsünde Öğrenci Derneği seçimleri yapıldı. Belleğimde yanlış kalmadıysa bizim Toplumcular Grubu 583, Sosyal Demokratlar 124, Ülkücüler ise 330 oy aldı. Gerçi, bu Gazi Eğitim seçimlerinde ilk başarımız değildi. Örneğin önceki dernekte de yönetim kurulunda idim. O zamanki ülkücülerin baş hedefi sosyalistlerdi ve okuldaki ülkücüler, okul idaresinden direktif alıyorlardı. Başmuavin ise MİT’in okuldaki temsilcisi gibiydi.
Sevinmek hakkımızdı. Belki okul kantininde bunu kutlayacak, şarkılar ve marşlar söyleyecektik! Fakat bu aynı zamanda risk almak demekti. Karşı tarafın olay çıkarma ihtimali vardı. Okulda bir kavga çıkarsa bunu bizim üzerimize atacakları muhakkaktı.
Hiçbir sevinç gösterisi yapmadan yatakhanelerimize çekildik ve yattık.
Öğrenci hareketlerinin arttığı yıllardı. Okullarda devrimcilerle ülkücülerin çatışmaları eksik olmuyordu. Bu şartlarda Gazi Eğitimde hiçbir çatışmaya meydan vermeden 1.500 öğrenciyi yönetmek marifet istiyordu. Her koşulda haklılığımızı ve meşruiyetimizi korumak gerekiyordu.
Bunun için şu yöntemleri kullandık.
Alınacak bütün kararlar için öğrencileri konferans salonunda foruma çağırıyor, isteyen konuşturuyor, bütün kararları oylayarak alıyorduk.
Kantinin bir duvarında büyücek bir pano hazırlayarak burayı üçe böldük ve okuldaki Dev-Genç, Sosyal Demokrat ve ülkücülere burada istediklerini yazma fırsatı verdik.
Öğrenci Derneği Yönetim Kurulu toplantılarını isteyen herkesin izleyebileceğini ve görüşlerini söyleyebileceğini ilan ettik ve toplantılarda kapıyı sonuna kadar açık tuttuk.
Bu anlayışımız, öğrenci kitlesini bizim yanımıza daha çok çekti. Karşı tarafın taraftarlarını azalttı.
DEVREYE HÜKÜMET GİRDİ
Karşı tarafın bizi yenmek, sindirmek için kozları tükenmiş değildi. Öğrenci derneğimizi “topal ördek” olarak görüyorlardı.
Şunları yaptılar:
Okul müdürü, yönetimimizi tanımayarak bizimle ilişkilerini kesti.
İki öğretmenimizi, okuldan sürdüler.
Beni ve kardeşim Ayhan’ı Bakanlık üst disiplin kurulu kararıyla (böyle bir yetkileri olmadığı halde) okuldan temelli attılar.
Daha sonraki yıl (biz Danıştay kararıyla okula döndükten ve mezun olduktan sonra), bir grup saldırgan okulda ilk kez ateşli silaha başvurdular ve kantinde bazı öğrencileri yaraladılar. Bu öğrenciler başka okullara nakletti. Öğretmenler Kurulu tarafından seçilme işbaşına gelen demokrat okul müdürü Naciye Öncül’ü ve başmuavin Hilmi Akpınar’ı tutukladılar. 15-20 kadar öğrenciyi de tutuklayıp Mamak’ta yargıladılar, Ayhan’la beni de getirtip bunlara kattılar. Her birimize çeşitli hapis cezaları verdiler. Okulu ülkücülere teslim ettiler.
Hangi düzeyde ve kesimde olursa olsun sosyal mücadeleler, benzer yöntemleri içerir. İşte size 1969-1970 yıllarında Gazi Eğitimde demokrasinin yok edilmesiyle, 31 Mart seçim sonrasındaki gelişmelere iki örnek. Gericiliğin ve faşizmin halk iradesine saygı duyduğu nerde görülmüş?
Faşizm, ne yapıp yapıp…
Aman herkes dikkatli olsun! Sevincinizi göstermeyin. Kitlelerle bağlarınızı sıkı tutun. (4 Nisan 2019)