Buz düzen soygun düzeni, bu düzenin başlangıcıysa Atatürk Cumhuriuyetinin yıkılması kararının alındığı 7 ocak 1946  yılında başlar.

Anıt mezarı yapılan Adnan Menderes soygun düzeninin ilk harcını atmıştır ve o gün bu gün ülke muassır medeniyetler seviyesine gelememiştir.

Bu dönemde 1960 yılına kadar ABD 'nin bir eyaleti olmak için ve her mahallede soygun düzeninin doğal sonucu olarak bir milyoner yaratmak sevdasıyla bu iş başlamıştır.

Yaklaşık yetmiş yıldır bu ülkede sol ve soygun düzenine karşı gelen güçler zaman zaman baş kaldırı yapmışlar, soygun düzenini yıkmak için örgütlenmişlerdir.

ABD ve emperyalizmi ve yerli sülükleri bu dirilişin düzen değiştirme ve emekten, adaletten, hakça bir bölüşümden yana olan sevdalarını her dönem silahla,baskıyla bitirmişlerdir.

1961 yılı anayasasının getirdiği özgürlüklerle sol, üniversitelerde ve işçi sınıfında çok iyi örgütlenmiş müthiş bilinçlenme yakalanmış, Bülent Ecevit' in önderliğinde CHP ile uç göstermiştir.

Bu örgütlenmeden ve bilinçlenmeden rahatsız olan derin soygun düzeni önce solun öncü güçlerini 1971 12 martında bir bir öldürmüş, yok etmiş, daha sonra da idamlar yapılmıştır.

Bununla da yetinmeyerek örgütlü emek güçleri öncelikle kendi içinde kırk dokuz fraksiyona bölünmüş ve kendi içinde de çatışmalara  sebep olmuştur.

Bu sol fraksiyonların dergileri, o günün soygun düzeni savunucusu Tercüman gazetesinin matbalarında basıldığı anlaşılmıştır.

Bu gün R.T.Erdoğan'a yalvar yakar olan Nazlı Ilıcak ve vefat eden eşi Kemal Ilıcak gazetenin o günkü sahipleridir.

Bununla da yetinilmemiş, 1971' den 1980' e kadar üniversitelerde, fabrikalarda,sokaklarda örgütlenen solcular bir iç kargaşayla tek tek avlanmış, toplumun en güzel beş bin gencecik yetişmiş evladı, ABD yapımı derin devlet ve kontrgerilla  güçleriyle katledilmiştir.

Sogun düzeni kana doymamış, bununla da yetinmemiş, binlerce insanı katlettiği gibi gene ABD ve ordunun içindeki ''Bizim çocuklar'' dedikleri ABD yanlısı generallerle darbeyi yapmış ,solun ve emekten yana olan güçleri ezip geçmiştir.

Binlerce insan hapse girmiş, aileler paramparça olmuş,işkence baskı kan göz yaşı dört yıl sürmüştür.

Bütün bunlardan sonra askeri darbe, konuşmayan,görmeyen,haksızlığa dur diyemeyen korkak sinmiş bir toplum modeli yaratmıştır.

 O güne kadar dinci ,İslamcı uslu çocuklar bu ortamda örgütlenmiş kapitalist soygun düzeninin kumpas soyguncu şirketleriyle parayla tanışmış,ve de kapitalizmin her türlü desteğiyle dincilik kapitalizmin Türkiye'de yeni partneri olmuştur.

Bu desteğin karşısında ordu içindeki Kemalist güçler başka bir direniş göstermiş, demokrasiyle büyüyen ve şeriat kapitalizm karışımı bir modelin tehlikesini farketmişlerdir.

2007 yılından itibarende kumpas,balyoız,Ergenekon davalarıyla bu yapı da, İslamcıların işbirliğiyle ve ABD ile birlikte  tasfiye edilmiş

Soygun düzeni ile Adnan Menderes tanıştırmış, Soygun düzenini batının pazarına Turgut Özal  açmış ve kapitalizmin soygun düzeninin önündeki engelleri kaldırmış, banka finans alanlarını soyguna açmıştır.

Birinci ihaneti yapan Adnan Menderes, ikinci hamleyi yapan Turgut Özal batının ülke içinde her türlü finans gücünün alt yapısını yapmış ve de ülkenin pazarlanmasının önünü açmıştır.

İşte bütün bunlar olurken, 1980 yılında yok edilen solun ve muhalif güçlerin direnme gücü ortada olmadığı için, Turgut Özal batının  soygun düzeninin finans boyutunu çok rahat uygulama olanağı bulmuştur.

Bu durum içinde CHP' nin bazı diri güçleri, T.Özal'ın özelleştirme düşüncelerine karşı çıkmış, Özal cumhuriyet değerlerinin satılmasına gücü yetmemiştir.

İşte bu aşamada ülke çok büyük sıcak para krizine sokulmuş, son direnç kaynağı olan DSP ve Bülent Ecevit bitirilmiş ve de yıllardır beslenen kapitalizmin soyguncu şirketleriyle palazlanan siyasal İslam ülkenin gündemine sokulmuştur.

2000 yılından Sonra, R.T.Erdoğan ABD'yle ortak paydada buluşmuşlardır.

R.T.Erdoğan Atatürk'ün kurduğu cumhuriyet projesine karşıdır, bunu da siyasete girdiği ilk günden beri bağıra bağıra söylemiştir.

ABD de antiemperyalist Atatürk ve etki alanlarından rahatsızdır.

Arap toplumlarında, Atatürk devriminin yarattığı etkileri herkes bilir ABD 'de bilir.

İşte bu iki karşı duruş, cumhuriyetin ve Atatürk cumhuriyetinin yıkılması konusunda ortak payda da buluşmalarının yolunu açmıştır.

Halkın on yıl süren derin devlet kontrgerilla katliamlarıyla canının yakılması,12 eylül 1980 yılında halkın diri güçlerinin yok edilmesi, son kırıntı DSP Ecevit'in yok edilmesiyle bütün meydan yıllarca dinci şirketlerden akıtılan paralarla (Kombassan,Yimpaş,Deniz Feneri,Mercümek olayı,Almanya'daki işçilerin paralarının iç edilmesi..v.s.) güçlenmiş kapitalizmin yeşil dolarlarıyla tanışmış ve siyasetin finansmanı da böylece haledilmiş oldu.

Artık meydan elli yıl sonra siyasal İslamcılar kalmıştır.

ABD ve R.T.Erdoğan Cumhuriyetin yıkılması konusunda otak payda yakaladıktan sonra,14 ağustos 2001 yılında AKP kurulmuştur.

Bir yıl sonrada 3 kasım 2002 yılında iktidara getirilmiştir.

ABD ve emperyalizm, Menderes'in başlattığı,Özal'ın geliştirdiği ve Erdoğan'ın tam amacına ulaştırdığı Atatürk cumhuriyetinin yıkılması konusunda çok iyi bir partnerler olmulşlardır.

On yedi yıllık süreçte Özal'ın beceremediği özelleştirme ve bütün  cumhuriyet değerleri pazarlanmış,kamunun elinde bir tane yatırım bırakılmamıştır.

En son tank palet fabrikası satılmış, CHP sanki on yedi yıldır ilk defa satış oluyormuş gibi onu kamuoyuna taşıyabilmiştir.

Oysa Türk -Telekom'un satışı tam bir soygundur ve tam bir dramdır,tam bir ihanettir.

Bütün bunların sonucunda anti emperyalist bir çıkış olan Atatürk'ün bütün eserleri yok edilmiş, en son Atatürk hava alanı kapatılmış(Atatürk isminin silinmesi çok büyük etkendir) 26 ağustos 2019 tarihi itibarıyla yıkılmasının ihalesi yapılmıştır.

Memleketin yetmiş yılda geldiği yer, halkın ve kamunun  bütün malları emperyalizmin şirketlerine ve yerli ortaklarına peşkeş çekilmiş ve soygun düzeni pik saatini AKP ile yakalamıştır.

Bunun sonucunda toplumun dindar, mütediyyen kesimleri bu durumu farketmiş, dindarlık maskesi altında ülkenin pazarlandığını,yoksullaştığını, ülkenin geleceğinin karartıldığını farketmiş, yıllar sonra İstanbul Ankara'yı siyasal İslamcıların elinden alarak bu gidişata dur diyecek sinyaller vermiştir.

Bu sinyaller şu anda uzak denizlerde sis pus içinde bir ışık olarak doğmuş, siyasal İslam ve ABD, orta doğu ve ülkenin pazarlanması anlaşmasında siyasal İslamcılarla tekrar anlaştığı takdirde bu ışıkta en kısa sürede söndürülecektir.

Çünkü ABD yılardır çekip çevirdiği, kullandığı, her istediğini yaptırdığı işlerde,Türkiye'yi öyle bir sıkışık noktaya getirmiştirki, siyasal İslamcılar bu noktada son kullanma tarihlerinin dolduğunu farketmiş fakat ülkenin sıkışık ekonomik yapısı, orta doğu bataklığında boğazına kadar batışı,içeride yalnızlaşması,yolsuzluk blegeleri,tek adam projesinin taraftar bulmayışı, ABD ve emperyalistlerin kullandığı çok büyük bir koz olarak orta yerde durmaktadır.

ABD  ölümü gösterip sıtmaya rızayı önlerine sunuştur.

Davutoğlu,Babacan olayı bu işin alternatifidir.

İşte sayın Erdoğan'ın Birleşmiş Milletlerde  yaptığı konuşma, bu sıkışıklığını ifade eden  bir isyan konuşmasıdır, bir feryattır, bir figandır.

 Oysa iş işten geçmiştir, ülke batırılmış ,bütün değerleri yok edilmiş,Kuzey Suriye Kürdistan'ı kurulmuş,ülkenin her şeyi satılmış, siyasal İslam'ın yetişmemiş, bilgisiz, cahil kadroları devleti bütün kurumlarını(Yargı,eğitim,meclis,basın..v.s) mahvetmiş,ne kadar cumhuriyetin yetiştirdiği değerler varsa devletten, üniversitelerden ve her alanda tasfiye edilmiştir.

Siyasal İslam ABD karşısında tam bir çaresizlik içinde ,kuru gürültüyle ''Fırat'ın doğusuna girerim''  veya BM 'de bağırıp çağırarak, mezarlıkta ıslık çalarak kurtulurumun pisikolojisiyle kurtulacağının hesaplarını yapar olmuştur.

Ey siyasal İslamcılar emperyalistler sizi yetmiş yıldır kullanarak bu günlere geldi ve ülkenin bütün her şeyini eline geçirdi.

Bundan sonra ya onların kulu, kölesi olursunuz,ya da yeni bir antiemperyalist örgütlenmeyle ülkenin yıllara dayanan   sol güçleriyle de koalisyon yaparak yeni bir karşı duruş sergilersiniz.

Yukarı çıkarken herkesi o kadar çok kırıp döktünüzki, şimdi inerken  tutunabileceğiniz bir tane dal bırakmadınız.

Biraz evvelde değindim, İmamoğlu kişiliğinde sembolleşen muhalif alternatif bu yapı, sisli bir denizde görünen bir umut ışığı olarak önümüzde duruyor, bu ışığın limana çıkmasına izin verirler mi limanda bekleyen bu ülkenin çaresiz, yoksul, insanlarıyla buluşmasına izin verirler mi çok emin değilim.

 Çünkü bu tür ışıklar yetmiş yıldır ezildi, yok edildi ve soygun düzenine hizmet edenler iktidar yapıldı.