POLİTİKA

Uğur Dündar, Kılıçdaroğlu'na 6'lı Masa'nın adayını sordu, İşte cevap...

Gazeteci Uğur Dündar'ın konuğu olan CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, gündeme ilişkin soruları cevapladı. TV100 kanalındaki 'Haftanın Panoroması' programında konuşan Kılıçdaroğlu, önce yol haritasında anlaşacaklarını ifade ederek Cumhurbaşkanı Adayı konusunda da açıklamada bulundu.

Gazeteci Uğur Dündar'ın konuğu olan CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, gündeme ilişkin soruları cevapladı. TV100 kanalındaki 'Haftanın Panoroması' programında konuşan Kılıçdaroğlu, önce yol haritasında anlaşacaklarını ifade ederek Cumhurbaşkanı Adayı konusunda da açıklamada bulundu.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, TV100 canlı yayınında Haftanın Panoraması programında katıldı. 

Uğur Dündar'ın sorularını yanıtlayan Kılıçdaroğlu'nun açıklamaları şöyle:

"Altı liderin olduğu masada, cumhurbaşkanı adayının nitelikleri konusunda daha önce bir görüş birliğine vardık. Bunu bir bildiriyle kamuoyuna duyurduk. Ama son toplantıda cumhurbaşkanlığı adaylığı konuşulmadı. Herhangi bir tartışma da olmadı.

Bu konuda liderler acele de etmiyorlar. Önce üzerinde görüş birliğinin sağlandığı bir metin olması lazım, yani bir hükümet programı olması lazım. Bu yol haritası üzerinde yaklaşık 3-4 aydır her parti ayrı ayrı kendi içinde ayrıca birer genel başkan yardımcısı ve başkanlığında da onlar da altı kişi toplanıyorlar, son şeklini veriyorlar. Üzerinde uzlaşma olmayan metinler genel başkanlara sunuluyor. O konuda da görüş birliği en son toplantıda sağlandı.

Büyük bir olasılıkla yol haritası ve hükümet programı çıkıp, neyi nasıl yapacağımız hangi amaçları güttüğümüz, hangi zaman diliminde neye odaklanacağımız konusunda yol haritası çıkarsa sıra cumhurbaşkanlığı adayının belirlenmesine gelecek."

30 Ocak'ta yapılacak olan yol haritası açıklamasında neler yer alacak?

Siz de takdir edeceksiniz bunu benim açıklamam doğru olmaz. Ana hatlarıyla ifade edeyim. Biz iktidar olduğumuzda biz şimdi Türkiye'yi içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan nasıl çıkaracağız? Yargı konusunda, sağlık konusunda, dış politika konusunda, teknoloji konusunda, bilim, üniversite konusunda önceliklerimiz neler olacak? Bu konuda yapılacak bir çalışma.

Görüş birliğini sağladıktan sonra liderler artık söylem birliğini de sağlamış olacaklar bu yol haritası ortaya çıktıktan sonra. Böylece eğitim konusunda neler hedeflediğimiz benim tarafımdan da Sayın Akşener tarafından da diğer liderler Sayın Babacan, Sayın Gültekin, Sayın Temel Bey onlar da benzer şekilde dillendirecekler. Eğitim konusunda, yardım konusunda şunları yapacağız diye. Böylece bir söylem birliği sağlanmış olacak.

Türkiye'nin sorunları giderek artıyor. Siz yargıdan bahsettiniz. Örneğin yargının siyasallaşması çok ciddi bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Çünkü yargı karalarına duyulan güvenin sarsıldığı bir toplumda kamu düzenini başka hiçbir güçle sağlamak mümkün olamaz. Ancak bu düzenlemeler zaman alacak çalışmalar. Bunlarla ilgili olarak şimdiden bir hazırlığınız var mı? Yani iktidar olunduğunda ilk 100 günde, iktidar olunduğunda ilk 3 ayda, iktidar olunduğunda ilk 6 ayda yapılacak acil işler şeklinde bir program içinde mi çalışıyorsunuz?

Onun için çalışmalar yapılıyor tabii. İlk 100 günde ne yapacağız, ilk 6 ayda ne yapacağız veya 400 günde ne yapacağız önceliklerimiz neler olacak bunlar belirlenecek. Daha önce 6 lider olarak iktidara geldiğimizde önce Türkiye'nin rakamlarını bilmemiz lazım. Yani gerçeklerle altılı liderlerin karşılaşması lazım. Çünkü bugün gerçekler büyük ölçüde kamuoyundan gizleniyor. Onun için durum ve hasar tespit komisyonu kurulmasına karar verdik. Süratli bir şekilde. Bunlar bürokraside saygınlığı olan insanlar olacak. Hazineden olacak, Merkez Bankasından, Eski Planlamadan, değerli bürokratlar var şu anda kamuda çalışıyorlar. Bunlardan bir grup oluşturulacak. 20-25 kişilik, 10-15 kişilik bir grup. Bunu o zaman içinde karar vereceğiz. Türkiye'nin yükümlülükleri nelerdir bilmiyoruz, sorumlulukları nelerdir bilmiyoruz. Kayıt dışı paralar nedir rakamlar bilmiyoruz. Merkez Bankası'nın mali dengeleri konusunda yeterli bilgimiz yok. Türkiye Varlık Fonu'na karlı şirketler kondu, hepsi orada. Bunların hepsi zarar ediyor. Ne gerekçeyle zarar ediyor. Merkez Bankası görevini hangi koşullarda yerine getirmedi ve bunun yarattığı sonuçlar ne oldu. Bunların hepsi hasar tespit komisyonu tarafından öncelikle tespit edilecek ve liderlerin önüne konulacak. Yani ülkenin yükümlülükleri şu. Örneğin Kamu özel iş birliği nedir yükümlülüğümüz. Rakamlar var söylenmiyor. Bütçenin arasına gizleniyor. Bazı rakamlar hiç dillendirilmiyor. Biz bilmiyorsak zaten bürokrasi de hiçbir şekilde bilmiyor. Belli dar bir grup biliyor ve bu kamuoyundan gizleniyor. Bu rakamlar ortaya çıkacak, veriler ortaya çıkacak. Doğal olarak şeffaf bir yönetim anlayışıyla bunu kamuoyuyla paylaşacağız. Var olan sorunu nasıl çözeceğimizi ve önceliklerimizin neler olacağını da kamuoyuyla paylaşacağız. Devletin şeffaf olması lazım. Sonuçta iktidar sahipleri halktan topladıkları vergileri kullanıyorlar. Vatandaştan vergi topluyorsunuz, vatandaşın çıkarını korumak için, refah düzeyini yükseltmek için. Ama siz bu paraları alıp da birilerine ifade edeyim beşli çetelere bu paraları veriyorsanız buna bir yerde dur dememiz lazım. Bu milleti artık soydunuz, artık bu millet pazara çıkamaz hale geldi. Dolayısıyla varsa böyle olumsuz bir tabloları halkın önüne koyacağız hukuk içinde bir intikam duygusuyla, öç alma duygusuyla değil. Hukuk içinde devletin vatandaşın çıkarlarını koruyan politikalar oluşturacağız. Ama dediğim gibi, politikada bize yön verecek olan ana eksen şu anda durum ve hasar tespit komisyonunun bize vereceği rapor.

O zaman öncelikle yargının bağımsızlaştırılması önem taşıyor. Çünkü diğer alanlardaki yanlışların üzerine gidebilmek için ve bunların sorumlularından bağımsız yargı önünde hesap sorabilmek için öncelikle ele alınması gereken kurumun yargı olması gerekiyor. Bu konuda herhalde çok ciddi bir hazırlık içinde olmalısınız.

Siz zaten Türkiye'nin sorunlarını saygın bir gazeteci olarak yakından izliyorsunuz. Gerçekten yargı itibarlı saygın bir devletin olmazsa olmaz kurumlarından biridir. Ve bizim anayasanın öngördüğü güçler ayrılığı ilkesi maalesef son düzenlemeyle kaldırıldı. Güçler birliği oluştu. Ve bir devlet bir kişiye teslim edildi. Zaman zaman ben bunu açıklarım. Örneğin Marmaris'te yangın çıkıyor. Yangın bölgesine giden bakan, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla yangınları söndürmeye başladık diyor. Yani talimat gelmese yangın dahi söndüremeyecekler. Böyle bir dumura uğramış yapı var. Bu yapıyı tekrar yeniden güçler ilkesi haline getirmemiz lazım. Yargının bağımsız ve tarafsız olması lazım. Hakiminde hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar vermesi lazım. A kişi, B kişi demeden gerçekten vicdani kanaati olmalı, hukukun üstünlüğüne inanmalı ve bu çerçevede karar vermeli. Halk adına karar veriyor zaten. Dolayısıyla yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı bizim açımızdan da ve sıradan bir yurttaş açısından da önemli. Çünkü yurttaş adalet istiyor. Haksızlığa uğrayan bir kişi adaleti nerede arayacak. Eline silah alıp sokağa çıkacak bir durum olmaz. O zaman bağımsız mahkemeye başvuracak. Ve yargı çalışacak ve hakkı teslim edilecek. Dün Denizli'de kadınlarla toplantı yaparken dedim ki; hak talebinde bulunma sizin hakkınız. Hak talebinde bulunacaksınız ki adalette kendisini gösterebilsin. Dolayısıyla hak hukuk adalet diye bir sloganımız vardır. Hakkı hukuku ve adaleti bir arada tuttuğumuz zaman ülkeye barışı ve huzuru da getirmiş oluruz. Yargının bağımsızlığı konusunda yapacağımız ilk işlerden birisi yargıyı siyasi ilkelerden süratle arındırmak. Yani telefonla olmaz birilerinin dayatmasıyla olmaz veya para gücüne dayanarak birileri istediği kararları mahkemeden çıkarsınlar, bunlar olmaz. Bunun yolu yargıdan geçiyor. Yargıda bozulmalar olmakla beraber hala yargıda hukukun üstünlüğüne ve vicdani kanaatine inanan son derece saygın yargıçlar var. Bunlar bir yerde duruyorlar. Önlerine gelen davalara hukukun üstünlüğü çerçevesinde karar veriyorlar. Bu insanları yargının kilit noktalarına taşımak gerekiyor. Yargının kilit noktalarına geldiği takdirde hiçbir yargıç adaletsizliğe pencere açan bir yargıcı yanında tutmaz. Onu siyasetçinin değil yargıcın çıkarması gerekiyor. Büyük bir ihtimal HSK eliyle olur. Başka nasıl olacak. Teftiş kurulu onlara bağlı. Siyasetçi oraya müdahale ederse sistem bozulmuş olur. Yargının özgüvenini bozmuş oluruz. Bu algının yerleşmesi bile toplumda güvensizlik oluşturur. Oraya saygın insanlar gelir, bu insanlar görevlerini yaparlar. Bir yargıç yanlış kararlar verebilir, ama bunun gereğini siyaset kurumu değil yargının kendisidir.

"YARGIYI SİYASAL ETKİDEN ARINDIRACAĞIZ"

Geçmişte siyasal iktidarın bir anlamda emrini yerine getiren siyasal iktidarın isteği doğrultuda kararlar çıkaran hâkim ve savcılarla ilgili uygulamanız nasıl olacak?

Uygulamayı hakimler savcılar kurulu yapacak. Yani gerçekten bir yanlışlık varsa belli yanlışlar belli siyasi otoritelerin talimatıyla yerine gelmişse, uyuşturucu baronlarını hapishaneden çıkarmışsa, yargı bu kirliliği kendi içinden çıkaracaktır.

Yargıdan söz etmişken İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu şu anda kelimenin tam anlamıyla yargı kıskacı içerisinde. Önce 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası siyasetten yasaklanma cezası geldi. Arkasından peş peşe başka davalar sükûn etti. Bunların devam edeceği tahmin ediliyor. Sizce Sayın İmamoğlu neden hedefte. Varılmak istenen yer neresi. Kayyum atanabilir mi. Ve iktidar zihnindeki planı uygulamaya yöneldiğinde iddia edildiği gibi görevden alınma kayyum atanma veya cezaevine konulma gibi uygulamalara geçildiğinde CHP'nin ve altılı masanın tavrı, demokratik cevabı ne olabilir?

"AMAÇ İMAMOĞLU'NA SİYASİ YASAK"

Olay, bir şikayetle başlıyor. Olabilir. Olay yargıya intikal ediyor. Yargıç görevini yapıyor, dosyaya bakıyor. Fakat gelen siyasal telkinlere kapalı bir yargıç olduğu ortaya çıkıyor. İlk hâkim, Samsun'a sürülen hâkim. Ceza vereceksin deniyor, merak etme istinaf bunu bozmaz diye telkinde bulunuluyor. Bunun üzerine Yargıç hayır, ben hukukun üstünlüğüne ve vicdani kanaatime göre karar veririm diyor. Onun üzerine yargıç HSK kararıyla Samsun'a sürülüyor. Şimdi yerine başka bir yargıç atanıyor. Bu yargıç Saray'dan gelen talimatın gereklerini yerine getiren yargıç. Davada birden fazla sorun var. Karar avukat olmadan açıklanıyor. Bu yargı tarihinde bir ilktir. Normalde karar iddia makamını, savunma makamını olduğu yerde hâkim tarafından açıklanır. İddia makamı salonda yok. Ama hâkim bunu açıklıyor. Dolayısıyla başlangıçtan itibaren yanlışlıklar zinciri başlıyor. Kişi geliyor oraya oturuyor, istediği kararı verecek. Zaten her şey önceden hazırlanmış vaziyette. Dolayısıyla ağır ceza bize göre, hukuka ve insan haklarına aykırı bir karar veriyor. Amaç Ekrem beyi bulunduğu yerden almak. Biz böyle değerlendiriyoruz. Bu korkunun ifadesi, başka ne olabilir. Bir kişi, demokratik yollarla bir yere gelmiş ve halkın kendisine oy vermeyeceğini gideceğini düşünüyorsa normalde demokratik yollarla gelen birisini halk kendisini seçmediği zaman demokratik yollarla oradan ayrılması lazım. Demokrasinin geleneği budur. Hatta milli şef dediğimiz İsmet İnönü bile seçimi kaybettiğinde yürüyerek Pembe Köşk'e gitmiştir. Koltuğu makamı terk etmiştir. Demokrasilerde asıl olan gelindiği gibi gitmesini de bilmektir. Hangi yöntemle nasıl geliyorsa aynı yöntemle gitmesini de bilmektir. Zaten bilinmemesi demokrasinin en zayıf halkasıdır. O nedenle gelenler iktidar sahipleri olanlar koltuğa yapışıp kaldıklarında bunları yerlerinden etmek giderek zorlaşmaktadır. Bugün Türkiye bunu yaşıyor. Yargıyı kullanıyor, koltuğunu korumak için. Ekonomiyi kullanıyor, kendi yandaşlarını çeşitli olağanüstü avantajlar rantlar sağlıyor. Kendi dünyalarını kuruyor, yurtiçinde yurt dışında. İktidar sahipleri iktidarda oldukları süre içinde eğer mal ediniyorlarsa onlar kendi mallarını korurlar halkı korumazlar. O nedenle iktidar sahiplerinin iktidar oldukları süre içinde mal varlığına sahip olmamaları lazım. Mal varlığı için çaba harcamamaları gerekiyor. Onlar bütün çabalarını halk için harcamak zorundadırlar. Kişi siyasete geldikten sonra yönetim erkini elinde tutuğu zaman sürekli büyük mallar ediniyorsa artık onun halkla bağlantısı kopmuş demektir. O korumayı halka değil artık kendi mal varlığına yönelik yapmaktadır. Erdoğan da böyledir zaten. Erdoğan tek yüzük hikayesi vardı zaten. Şimdi bırakın yüzükleri artık yurtdışında mal varlıklarını hepimiz biliyoruz. Man Adası'nı açıkladım. Erdoğan şimdi kendisini ve mal varlığını korumakla yükümlü hissediyor. Koltuğundan gitmeyim diyor. Çünkü koltuktan gitmenin kendisi için ağır bir maliyet doğuracağını da biliyor. O nedenle Ekrem Bey'e bir şekliyle yargıyı kullanarak saldırıyor, bana da saldırıyor. Dünyanın tazminat davalarını açtı. Hatta şöyle bir örnek vereyim. Bir ara meşhur hapishaneyi ben 2. Dünya Harbindeki Nazi kamplarına benzetmiştim Silivri'deki hapishaneyi. Çünkü o dönemin genelkurmay başkanı tutuklanmış ve hapse atılmıştı. Ben genelkurmay başkanını ziyarete gitmiştim. Bir genelkurmay başkanı terörden veya başka bir nedenden dolayı hapse atılamaz (İlker Başbuğ). Burası 2. Dünya Harbindeki Nazi kamplarının bir benzeridir demiştim. Ben Ankara'ya gelmeden benim fezlekem gelmişti. Vay sen bunu nasıl söylersin diye. Sonunda tarih beni haklı çıkardı. O fezlekenin hiçbir anlamı kalmadı. Çünkü diğerlerinin tamamı beraat etti. Bakıldığı zaman kendisini iktidarda tutmak gibi hevesin içine giren bir siyasetçi iflah olmaz. Artık o siyasetçinin halka vereceği hiçbir şey yoktur. Ekrem Bey'e neden saldırıyorsunuz? Çünkü iş yapıyor Ekrem Bey. Onların bitiremediği, üzerine bir anlamda tamamen durdurduğu, 10 metro inşaatını aynı anda başlatan bir metropolün belediye başkanıdır Ekrem Bey.

Sayın İmamoğlu'na yönelik hukuki kıskaçla nereye varılmak isteniyor? Siz o varılmak istenen noktayla ilgili nasıl bir demokratik tepki göstermeye hazırlanıyorsunuz?

İBB DAVASI: HER ŞEY ÖNCEDEN HAZIRLANMIŞ

Kimse cehennemin kapılarını aralamasın dedim. Bunun çok ağır bir söz olduğunu sıradan bir vatandaşta bilir. Umarım Ekrem Bey'e bu cezalar yazılmaz. Yargı gerçekten de hukukun üstünlüğüne, vicdani kanaatine göre karar verir. Beklentimiz bu yönde. Eğer bu beklenti olmazda tam tersine Saray'ın talimatını yerine getiren bir mekanizmaya dönüşürse, bunun gereğini yapacağız. Bunu şimdi açıklamayı doğru bulmuyorum. Ekrem Bey'i neden almak istiyorlar? İstanbul'un rantı var. İstanbul'daki ranttan besleniyorlardı. İstanbul Belediyesi'nde çalışan bütün işçileri yoklama yaparak mitinge götürüyorlardı. Gelmeyen işçiyi seni atarız diye tehdit ediyorlardı. Şimdi öyle bir şey yok. Biz de miting yapıyoruz. 1 işçiyi dahi mitinge getirin demeyiz. İnsanlar oraya gelirse gönüllü gelir. Hatta bir işçi bana mail atmıştı biz bir miting yaptık. Biz sizin bizi zorla götürüp bizi zorla miting alanında tutacağınızı düşünüyorduk, hiç kimse bize böyle bir şey söylemedi şaşırdık. Evet şaşıracaklar. Çünkü demokrasi budur. Sizi zorla miting alanına götürürsek bu doğru değil. Şimdi Erdoğan bir yere gidince valiler, kaymakamlar herkesi seferber ediyor. Neredeyse ilkokul, ortaokul öğrencileri de dahil. Bu Erdoğan'ın artık topluma güven vermediğini, zorla insan topladığını temel karinelerden birisidir.

Siz göstereceğiniz demokratik tepkiyi ayrıntılı biçimde anlatmak istemiyorsunuz ama ben şöyle bir yorum çıkarabilir miyim? Yani Ekrem Bey'i makamından alma girişimini yaptıkları taktirde pişman olabilecekleri bir demokratik süreç başlar mı demek istiyorsunuz?

Elbette. Bütün tavırlarımız demokrasiden yana olacaktır. Bu ülkeye demokrasiyi getiren bir partiyiz biz. Çok partili yaşamın ne kadar değerli olduğuna inanan partiyiz biz. Farklı düşüncelerin değerli olduğuna inanan bir partiyiz. Farklı düşüncelerin yeni icraatlara, yeni buluşlara yol açtığına inanan partiyiz biz. Güçler ayrılığının ne kadar değerli olduğunu, hâkimin savcının değerli kurumları temsil ettiğini bilen insanlarız biz...

Siz emeklilikte yaşa takılanlar (EYT), onların haklarına kavuşması için çok büyük bir mücadele sergilediniz. Orada yine bir kesimin mağduriyeti devam ediyor. Bu da, mecburi staj dönemlerinin emeklilik süresinin sayılmamasından kaynaklanıyor. Onlar için bir girişiminiz olacak mı?

Şimdi gelecek olan kanun teklifinde bu yoksa bunun dahil edilmesi için staj süresinin de emekliliğe sayılması için bizim de bir önerimiz olacak. Umarım kabul ederler. Çünkü onların sayıları çok fazla değil. Ama sonuçta bir haksızlığı telafi etmek istiyorsanız bunun da giderilmesi lazım. Staj yapan bir kişi zaten çalışıyor demektir. Öğrenci demek değildir bu. Dolayısıyla onun hakkının teslim edilmesi lazım. Hatta şöyle bir projemiz var. Bütün organize sanayi bölgelerinde teknoloji liseleri kuracağız. Yani çağdaş köy enstütileri bunlar. Teknoloji liselerini 3'üncü sınıftan itibaren kendi alanında staj görecek fabrikalarda ve onların sosyal güvenlik primlerini devlet yatıracak daha o aşamadayken prim ödeme gün sayısı da başlamış olacak. Aslında bu staj başlangıç süreci de bunun benzeri.

Ben sosyal medya hesaplarından sizinle bir söyleşi yapacağımı paylaştıktan sonra ataması yapılamayan öğretmenlerden de çok büyük bir talep geldi. Çok büyük bir istek geldi. Adeta soru yağmuruna tutuldum. Onların dilekleri Cumhuriyetin 100'üncü yılında 100 bin öğretmenin atamasının yapılması. Bu konuda öğretmenlere bir söz verebiliyor musunuz?

"100 BİN ÖĞRETMEN ARTI 100 BİN ÖĞRETMEN ATAMAMIZ GERECEK"

Sayıştay'ın bir raporu var. Öğretmen açığı 138 bin olarak gösteriliyor. Sayıştay, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin adına denetim yapan bir kurum. 138 bin öğretmen açığı var. Biz ayrıca köy okullarını da açacağız. Dolayısıyla Cumhuriyetin 100'üncü yılında 100 bin öğretmen artı 100 bin öğretmen atamamız gerecek. Bu yapıldığı takdirde, öğrencilerle öğretmenleri, büyük ölçüde evlerine yakın bir mekanda buluşturmuş, okulda buluşturmuş olacağız. Yani kırsaldan anne baba kırsalı terkedip kente gelmeyecek yani çocuğum okusun diye. Oraya öğretmen getireceğiz. Kırsala sadece öğretmen değil. Kırsalın imamı olacak, öğretmeni olacak, ziraat mühendisi, veterineri olacak. Dolayısıyla toprak analizleri yapılacak. Hayvanların aşıları zamanında yapılacak. Hastalıklarıyla ilgilenecek. Bu tamamen sosyal bir politika zaten. Kırsalı ayakta tutmak lazım. Köyle boşalınca bizi kim besleyecek. Herşey dışarıdan geliyor. Bir şey daha söyleyeyim. Kırsalda çalışan, üreten kadınların ve gençlerin sosyal güvenlik primlerini de devlet ödeyecek. Dolayısıyla orada çalışacak, primleri de yatacak. Yeri zamanları gelince de emekli olacaklar. Bunları bu hakkı tanıyacağız. Çünkü kırsalların köylerin boşalmaması lazım. Üretim zincirinin devam etmesi lazım.

Yabancılara gayrimenkul satışının bir süre için askıya alınacağını söylediniz. Türkiye'nin döviz girdisine ihtiyacı var. Bu süreçte bir handikap olmaz mı bu?

Konut fiyatları çok artınca tabii, normalde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ev sahibi olma şansı kalkıyor ortadan. Bunun sağlıklı bir zemine oturtulması lazım. Daha sonra biz zaten orta gelirlerin ev sahibi olmaları için özel projeler yapacağız, geliştireceğiz. TOKİ, malum hatırlarsınız çok önceden kurulan bir kuruluştur. Döneminde çok başarılı hizmetlerde sundu. Fakat AK Parti hükümetleri döneminde daha çok lüks konutlar yaptı. Lüks konutlar yapılınca o lüks konutları sıradan bir vatandaşın alma şansı olmadı. Deprem konutları yapıldı. Onun hakkını teslim etmemiz lazım. Ama İstanbul gibi bir yerde kentsel dönüşüm gerçekleşemedi. Hala İstanbul, deprem açısından dünyanın en riskli bölgeleri arasındadır. İstanbul'da kentsel dönüşüme önem vermemiz lazım. İnsanları yerinden yurdundan etmeden onlara daha sağlıklı ve güvenli konutlar yaparak yerlerinde tutmak gerekiyor. Bu konularda da çalışmalarımız var..."

DEVA Partisi Genel Başkanı Sayın Ali Babacan ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Sayın Prof. Ahmet Davutoğlu'nun bazı açıklamaları oldu. Örneğin, bakanlıkların dağıtılmasına yönelik, her genel başkanın cumhurbaşkanı yardımcısı olacağına yönelik. Ayrıca bunların imza yetkisine de sahip olacaklarına dair değerlendirmeleri oldu. Sayın Davutoğlu cuma akşamı Tele1'deki konuşmasında konuşmalarının maksadından saptırıldığını ve iyi niyetle cumhurbaşkanı seçilecek adaya tam destek vermek amacıyla yaptığı konuşmaların cımbızlanarak değişik yorumlanmasına sebebiyet verebilecek yaklaşımların sergilendiğini ifade etti. Sizde aynı kanıda mısınız? Ayrıca bakanlıklar bu son toplantı da konuşuldu mu, istişare döneminde de yani şu gelecek zirveye kadarda bu konuşmalar yapılacak mı?

"MERAL HANIM OLDUKÇA SAĞDUYULU"

Bakanlıklar konuşulmadı. Önce bir hükümet programı çıksın. Neyin üzerinde anlaşıyoruz. Onu kamuoyuyla paylaşacağız ondan sonraki aşama. Sırasıyla gelecek zaten. Hepimiz Türkiye'nin geleceğinden endişe duyuyoruz. O endişeyi gidermek için bir aradayız. Hepimizi bir araya getirende demokrasi özlemi. Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi, DEVA Partisi bakıldığı zaman altı liderde ülkemize demokrasi gelsin, ülkemize huzur gelsin, süratle büyüyelim kalkınalım. Elbette farklı ayrı partileriz. Dolayısıyla bizi bir araya getiren temel hedef demokrasi, ülkemize yeniden getirmek. Bunu şöyle ifade ediyoruz. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırmak. Sayın Davutoğlu'nun ve Sayın Babacan'ın izleme şansım olmadı ama gazetelerden ve dolayısıyla sosyal medyadan okuma imkânımız oluyor. Örneğin Babacan'a soruyorlar. Cumhurbaşkanlığıyla ilgili. Evet diyor altı lider beni seçerse kazanırım. Evet doğru. Altı lider bir kişiyi cumhurbaşkanı adayı belirledikten sonra altı liderde arkasında duracağız adayımızın kazanması için çalışacağız. Bu yanlış bir şey değil. Onu değil de başka biri seçilirse yine arkasında duracağız. Bu konuşulmadı. Ama buradan bir şey alıp da vay şöyle yapıyor böyle yapıyor diye cumhurbaşkanlığıyla ilgili bunlar spekülasyonlar içinden cımbızla alınıyor. Saray'ın bütün hedefi amacı bu altılı masayı nasıl dağıtırız. Bunun arayışı içindeler. Ama kimse meraklanmasın. Buradan bütün vatandaşlarıma da ifade edeyim. Bizim dağılma gibi bir niyetimiz yok. Biz bu ülkeye demokrasiyi ya getireceğiz ya getireceğiz. Bu konuda gerçekten kararlıyız. Altı liderde bu konuda son derece güçlü bir iradeyi hemen hemen her ortamda artı yazılı olarak da kamuoyuna açıklama yapıyoruz. Bunu yapacağız, bunu gerçekleştireceğiz diye. Şimdi Uğur Bey siz deneyimli bir gazetecisiniz, siyasi parti liderleri bir araya geldiğinde altı siyasi parti liderini ortak noktada buluşturmak için önce oturup bu liderlerin konuşmaları gerekiyor değil mi? Bir görüş birliği sağlamaları gerekiyor. Her birimizin programı farklı, ilkeler farklı ama ortak noktalarımız var. Ve Türkiye bugün giderek otoriter bir yönetime doğru karanlık bir otoriter yönetime doğru kayıyor. Bizse demokrasi istiyoruz. Türkiye'yi karanlık mecradan çıkarıp aydınlık bir mecraya çıkarmak istiyoruz.

E ne olacak? Elbette oturup tartışıyoruz. Bizim oturup konuşmamız tartışmamız. Bak bunlar hemen kavga ettiler. Kavga değil efendim. Şunu kimse unutmasın, buradan bütün vatandaşlarıma sesleneyim. Akıl akıldan üstündür diye atalarımızın söylediği. Benim görmediğimi başka bir lider görmediğimi başka bir lider görebilir. Benim unuttuğumu bir başka biri hatırlatabilir. Dolayısıyla uygarca bir araya gelip bir meseleyi nasıl çözebiliriz diye oturup konuşmanın kavga etmek olmadığını tam aksine ülkenin çıkarı için bir araya geldiğimizi herkesin bilmesi lazım. Meral Hanım oldukça sağduyulu, hareket ediyoruz, oturuyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz. Davutoğlu öyle, Babacan öyle, Temel Bey öyle, Gültekin Bey öyle. Görüş farklılıkları olabilir mi? Olabilir tabii. Ama sonuçta bunu nasıl ortaklaştırabiliriz. Hangi amaçla nasıl kaleme alabiliriz kamuoyuna açıklarken. O çerçevede yapıyoruz. Cumhurbaşkanı adayı vesayet altında olacak. Hayır efendim. Liderler cumhurbaşkanını destekleyecekler, cumhurbaşkanının seçilmesi için ellerinden gelen çabayı gösterecekler. İmza olur, sayın Davutoğlu'nun söylediği. Eğer Cumhurbaşkanı yardımcısı olunacaksa onlarında birere görevleri olacak tabii doğal olarak. Belli yerlere imza atacaklar tabii. Oraya gelip de sadece oturup böyle aylık almak yok. Sorunlar varsa sorunları oturup beraber çözeceğiz. Güç birliği yapacağız orada. Yoksa cumhurbaşkanını engellemek, onu çalışamaz noktaya getirmek değil tam tersine cumhurbaşkanının çok iş yapmasını sağlamak için, onu desteklemek için. Gelen talepler olacak, vatandaştan gelen talepler olacak, kurumlardan gelecek talepler olacak. Bu talepler alınacak değerlendirilecek. Altı liderin bir arada olması işlerin süratle gerçekleşmesi içinde çok önemli bir fırsat. Çok sayıda bakanlık var. Ama altı lider oturup belli bir konuda karar verdiği andan itibaren bütün bakanlar aynı şeyi süratle yapacak. Yani iş akıl ve mantık süzgecinden geçtikten sonra süratle uygulamaya gelecek. Yoksa bir arada hatırlatıyordu. Yok efendim masanın altında şu var, masanın üstünde şu var.

Altı kaptan bir gemiyi götüremez diyor, bir gemiyi tek kaptan götürür diyor sayın cumhurbaşkanı bu konuda ne diyorsunuz?

Zaten bir kaptan, kaptan yardımcıları olacak. Bu işler böyledir. Uçağa bindiğinizde bile tek kaptan yoktur. Yanında bir tane daha vardır. Gemide de aynı şekilde vardır. Dolayısıyla hiçbir iktidar bir devlet bir kişiye emanet edilemez. Edilmemiştir. Metehan’dan günümüze kadar böyle bir tablo yoktur. Osmanlı da padişah vardır ama sadrazam vardır. Şeyhülislam vardır, vezirler vardır. Dolayısıyla baktığınızda alınan kararın doğru olup olmadığının tartıldığı makamlar vardır. Yargı vardır. Adalet vardır. Dolayısıyla bugünkü tablo dünyanın hiçbir ülkesinde yok. Bir kişiye emanet etmişiz gidiyoruz. 2018'den bu yana hiçbir yerde dikiş tutmadı. Her yerde patlıyor. Bir yerde bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Kur korumalı mevduat getirelim, bunu düzeltelim diye. Öbür taraftan sanayiciye gidiyorlar aman ihracatını yaptın paranın bir kısmını şuraya yatıracaksın yatırmazsan başın belaya girer diye. O da parasını yurt dışında tutmaya çalışıyor. Türkiye'ye neden getireyim diyor. Dolayısıyla herkes bir şeylerden kaçırıyor. Yani saydam bir Türkiye yok aslında. Saydam bir Türkiye oluşturmak için de altı lider birada çalışacağız.

Altılı masanın lokomotifliğini CHP ve İYİ Parti yapıyor. Diğer ortaklarınızda sizlere bahsettiğiniz katkıyı veriyor. Acaba milletvekillerinin kontenjanları belli oldu mu? Yani Saadet Partisinden Gelecek Partisinden DEVA Partisinden Demokrat Partisinden milletvekili adayı olacakların CHP ve İYİ Parti'de yer almalarına yönelik bir değerlendirme yapıldı mı? Kontenjan belirlendi mi bunlar ne zaman yapılacak?

Hayır yapılmadı. Kararlı ve emin adımlarla gidiyoruz. İleride herhangi bir tartışmaya meydan vermeden. Aldığımız kararları yönetime geldiğimizde süratli bir şekilde uygulamak. İlk 400 günde ne yapacağız, ilk 100 günde ne yapacağız bunların hesapları yapılıyor. Milletvekilleri için düşündüğümüz parlamentoda çoğunluğu sağlamak, parlamentoda çoğunluğu sağlamak içinde her parti kendi bünyesinde bir çalışma yapıyor. Örneğin bizim bir ekibimiz var bu çalışmayı yapıyor. Nerede nasıl olursa en çok milletvekili çıkarabiliriz. Masanın diğer partileri de nasıl en fazla milletvekili çıkarabiliriz diye bu şekilde çalışmalar yapılıyor. 30'undan sonra konu büyük bir olasılıkla olacak. Bu konuyu da kendi aramızda oturup konuşacağız. Çünkü 26'sında bir toplantımız var. 30'unda bir sunuşumuz var. Ondan sonraki toplantı da çalışılacak. Ama partiler zaten kendi içinde zaten çalışıyor bunu. Liderlerin önüne belli veriler konulacak. Bu çerçevede oturup konuşacağız yine. Neyi nasıl yapabiliriz diye. Burada önemli olan şu var. Bu seçimlerde partilerin aldığı oy oranları çok önemli değil. Çünkü bazı yerlerden diyelim x partisinin onun logosuyla seçime girip bizim partimizde milletvekili orada olacak diğer partinin milletvekili de orada olacak. Dolayısıyla çalışmalarımızı parlamentoda çoğunluğu nasıl sağlayabiliriz, bu sistemi yeniden daha çağdaş daha uygar güçlendirilmiş parlamenter sisteme nasıl dönüştürebiliriz. Bunun içinde parlamentoda çoğunluğumuz olması lazım. Bu sistemin Türkiye'de ciddi sorunlara yol açtığı belli. Bir de şunu ifade edeyim. Cumhurbaşkanı adayından çok üzerinde durmamız gereken biz bu sisteme evet diyecek miyiz hayır diyecek miyiz? Evet diyenler bir tarafta hayır diyenler bir tarafta. Biz hayır diyenlerdeniz. Neden. Bu sistem Türkiye'de hiçkimseye yarar getirmedi. Beşli çete ve uyuşturucu baronları dışında kimseye bir fayda getirmedi. Sorun çiftçiye, sorun işçiye, sorun sanayiciye, sorun memura emekliye dula yetime sorun. Enflasyon aldı başını gidiyor. Dünyada enflasyon kaç? Rusya'yla Ukrayna savaş halinde. Bizimkinin yanında birisinde yüzde 10 birisinde yüzde 16. Bizde TÜİK'in rakamlarıyla yüzde 80-90'larda. Gerçek rakamlar ki çok çok üstünde. Yönetilemeyen ve savrulan bir Türkiye var. Altı lider Türkiye'nin savrulmasını istemiyor. Sorumluluk içinde hareket ediyoruz. Türkiye'yi bu girdaptan çıkaracağız. Türkiye'nin dünya kadar derdi varken başka derdimiz yokta birbirimizle kavga edelim. Sayın Davutoğlu'na soruyorlar. Ya birisi çıkıp size deseki, sizin oyunuz kaç, dolayısıyla siz konuşmayın gibi. Size bir hak verilmesin ya da buna benzer bir şey söylerse. O zaman kriz çıkar diyor. Ee doğru. Yanlış mı? Siz kalkıp da altılı masada genel başkana diyebilir misiniz? Senin oyun kaç arkadaş, sen neden bu kadar konuşuyorsun? Bu, acaba biz bir söz nasıl alırız liderin ağzından ve bu aldığımız sözü nasıl masayı dağıtmak için kullanabiliriz? Biz bu tezgahların tümünün farkındayız. Ama halkımızdan şunu istiyoruz. Bizi sabırla dinleyin. Biz Türkiye'yi düzelteceğiz, herkes sabırlı olsun.

Size göre Cumhurbaşkanımızın birazcık öne alınacak dediği seçim tarihi ne olacak?

Görünen 14 Mayıs diye düşünüyoruz.

Altılı masanın cumhurbaşkanı adayı hangi tarihte açıklanacak?

Altı liderin konuşması lazım. Benim konuşmam doğru olmaz. Yol haritası netleştikten sonra hükümet programı netleştikten sonra ondan sonra sıra cumhurbaşkanı adayı belli olabilir.

Mayıs 14'te yapılacağına göre, adayın gecikmesi propaganda sürecinde zamanın yeterli olmaması sonucunu doğurabilir mi?

"ADAYDAN ÇOK SİSTEM DEĞİŞİKLİĞİ ÖNEMLİ"

Hayır. Çünkü olayı kişi eksenine götürürsek bir kralı götürelim yerine bir kral getirelim. Hayır böyle bir düşüncemiz yok. Olay bu sistem devam etsin mi yoksa değişsin mi? Biz bu sistemin değişmesinden yanayız. Dolayısıyla cumhurbaşkanı adayımızda bu sistemin değişmesinden yana olacak. Ve liderler onu destekleyecekler. Her birimiz alana dağılacağız. Her birimiz ortak söylemlerle bu sistemin değişmesi gerektiğine yerine eski sistem değil, çünkü öyle de propaganda yapıyorlar. Hayır. Eski sisteme de dönmek istemiyoruz. Biz Türk hukuk sisteminden darbe hukukun arınmasını istiyoruz. Siyasi partililer yasasının değişmesini istiyoruz. Diğer anayasanın da değişmesini istiyoruz. Meclis içtüzüğünün değişmesini istiyoruz. Demokratik bir sürecin gelmesini istiyoruz. Yolsuzluklardan çok şikâyet ediyoruz. Ama getirdiğimiz bir kurum var parlamentoda. Kesin hesap komisyonu. Bütçe hesap komisyonu dışında kesin hesap komisyonu kuracağız. Kesin hesap komisyonunun başkanı ana muhalefetten olacak. Biz iktidar olup ana muhalefete geçen yılın bütçesini nereye harcadık bunun hesabını vereceğiz. Böylece hiçbir siyasi bakan o komisyona gelmeden önce bürokratını uyaracak. İşi bamtelinden bam noktasından yakalıyoruz. Yolsuzlukları bakan yapsın arkasındaki takımda yapsın. Hayır. Arkadaki takımda ve bakan dahil olmak üzere ana muhalefete parlamentoda kesin hesap bütçesi üzerinden hesap verecek. Biz bunu getiriyoruz. O kadar güzel kurumlar getiriyoruz. Örneğin devlet planlama teşkilatını kapattılar. Strateji ve planlama teşkilatı diye yeni bir teşkilat kuracağız. Hem strateji belirleyecek hem planlama belirleyecek. İngiltere'ye gittim doğru, Almanya'ya gittim doğru. Herkes dediki icazet almaya gitti. Hayır efendim. Dünyanın bir numaralı üniversite MIT. Ne demektir orası? Teknolojinin dünyada bir numaralı üniversitesi. Siz kendi ülkenizdeki dünyadaki teknolojik dönüşümü getiremezseniz nasıl kalkınacaksınız, nasıl büyüyeceksiniz? Dünyaya nasıl meydan okuyacaksınız.