Egemen zümre/ sonradan görme prekapitalistler, yoksul halkın cehaletinden nemalandıkları için sosyalistlerihalka din düşmanı, kapitalistleri ise din dostu, demokratları özgürlükçü, muhafazakarları da dindar olarak tanıtmışlardır. Her bakış ta yanıltıcıdır.
İnsanların çoğunda paranoya vardır. Herkesin doğrusu, kabulü kendinedir. Herkes de din veya din dışı tercihini, inancını, kabulünü ifade edebilir.
Önemli olan yoksul insanların, sahtekarlar tarafından ideolojileri ve din yoluyla uyutulmasına ve sömürülmesine karşı olmaktır.
Herhangi bir din veya ideoloji ile ya da ateistlerle polemik yapmanın anlamı yoktur.
Avrupa’da başlayan sanayileşme geliştikçe, kapitalistleşme süreci de sistemli hale gelmeye başlar. Sermayenin belli ellerde yoğunlukla toplanmasına paralel, işçi kesim de örgütlenmeye başlar. Çalışanlar; çalışma süresi, emeğinin karşılığı gibi temel konularda hakları savunulmaya başlar. Sosyalist düşünceler ilk çağlardan beri düşünce, felsefe bazında olmasına rağmen bu dönemde sosyalism sistemli ideolojik akım haline dönüşür.
Materyalist düşüncenin, din dışı olarak, varlığı, evreni maddeyle açıklamasına paralel, yaratıcı varlığı tanımayan ateist akımda sistemli yapıya dönüşür.
Din dışı akımlar, akılcı ya da pozitivist düşüncelerle, insan ve varlıklarla ilgili bilinenler ve blinmezlikler konusunda çözüm arayışlarına yönelir.
Din’i akımlar ise; Asya odaklı din’ler ve Ortadoğu odaklıı din’ler olmak üzere iki ana yapıdadır.
Ortadoğu odaklı din’lerden Museviliğin 5 bin yıl öncesinin, Hıristiyanlığın 2 bin yıl öncesinin, İslamiyet’in1400 yıl öncesinin düşünce ve yaşamına kilitlenmesi, insanın gelişme değişme dinamiğini din dışı yollara yöneltme nedeni olmuştur.
Museviler herşeyi Hz. Musa ve Tevrat odaklı, Hıristiyanlar Hz.İsa ve İncil odaklı Müslümanlar da Kur’an ve Hz. Muhammed odaklı açıklamaya kilitlenmelerine rağmen, bunları savunanlar gerçekte ne Tevrat, ne İncil ne de Kur’an hükümlerinin vermek istediği mesajı geliştirememişlerdir.
Hıistiyan ve Musevi alimler, ilahi buyrukları dünyevileştirerek ilahi mesajın anlamını bozmuşlardır.
Müslümanlar da; Kur’an ve Hz. Muhammed’le verilen ilahi mesajı teryüz etmişler, ilahi buyruklarla verilen mesajın anlamını yitirdiği dünyevileşme sürecine girmiştir.
Müslümanlar; Kur’an ve Hz. Muhammedi, ilk dönem düşünce zenginliği ile insanlığın gelişme, değişme ve dönüşme dinamiğine uygun yorumlarla zenginleştirirken, son 800 yıldır hiçbir düşünce gelişimi ortaya koyamamışlar, İslam alimlerinin görüş, düşünüş ve yorumlarıyla İslam’ı yaşamaya, varlığı, olayları yorumlamaya devam etmişlerdir.
Yani bugün, Museviler Hz. Musa’nın, Hıristiyanlar Hz. İsa’nın, Müslümanlar Hz. Muhammed’in elçi olarak verdiği ilahi buyruklara göre düşünmemekte yaşamamaktadır.
Dünya’nın diğer yarısı ise Budizm’in, Konfüçyüzm’in, Hinduizm’in, Sihizm’in, Brahmanizm’in binlerce yıl öncesinin mesajlarıyla yaşamaya, varlığı bilinmezlikleri yorumlamaya devam ediyorlar. Kalıplarla, dogmalarl düşünme, bu kesimde de devam ediyor.
Bugün; her şeyin Big Bang’de ayarlandığını söyleyerek Günah kavramına, hurafelere, kilitlenen, gelişim, dinamiğine akla bilime ters bir dinciler gerçeği ile karşı karşıyayız.
Kapitalizm; din’leri istismar ederek halk yığınlarını sürüleştirme aracı olarak kullanırken, kapitalizm karşıtı ideolojik akım ve sistem olarak sosyalizm, emekçi ideolojiyi savunur.
Ateizm, bazı insanları Marks ve Engels’e yaklaştırmıştır. Elbette onlar, haham, papaz, imam değildir ama önerdikleri ile kendileri de bir nevi karşı çıktıkları gibi konumdadırlar. Karl Marks; Din insanlığın afyonudur (Die Religion ist das Opium des Volkes) der.
Solun refleksleri/tepkileri, genellikle kapitalizme ve kapitalizmin ahlakına dönük olmakla birlikte, dinci kesimle sorunu varken, dindar kesimle bir sorunu yoktur.
Daha adil, daha özgür ve barışçı bir ortam oluşturmak için mücadele verecek bir düşünce akımına, Dünya’nın ve Türkiye'nin büyük ihtiyacı vardır.
Bütün kesimleri kucaklayacak akıl, bilim ve ilahi buyruk odaklı bir düşünce sistemi olmalıdır, olacaktır.
Akıl, bilim ve ilahi buyruk insanlığın vicdanıdır. İnsanın; insan, toplum, çevre, doğa, evren kaygıları var ise, her bilinçli insan, dürüst ve duyarlı bir entelektüel ise, halkın yanında yer alması ve sosyal adaleti araması gerekir.
İnsan’ın; metafizik ummanlarda boğulmadan, farklılıkları kabul eden, insanca ve hakça, adalet ve hoşgörü odaklı anlayışda olması gerekir. Bunda karamsarlık, umutsuzluk yoktur.
Bu kapı; insanlığın bunalıma, sapkınlığa düştüğü, ilahi buyrukların teryüz edildiği her dönemde varolan ve yine varolacak özellikler taşıyan uyarıcıların açıkladığı, yaratılış ve varolma yasalarının gerektirdiği şekilde düşünmek, yaşamak ve mutlu olmak kapısıdır.
Günün Sözü: Adaleti, paylaşımı esas almayan her düşünce ve sistem, insanın felaket demektir.