Mutluluk nedir ki?
Kimine göre kuşun kanadında, kimine göre avucunun içinde.
Kimine göre sağlık, kimine göre çok büyük zenginlik mal mülk.
Oysa bu gün mutlu olmanın kesin ve net bir tarifi yoktur.
Kuru soğanı zor bulanın mutlu, şatafatlar içinde yaşayanın mutsuz olduğu örnekler gözümüzün önünde.
Bütün Türkiye kendisine verildiği halde en küçük duygu gösterisinde ağlayanları ''Ben mutsuzum'' diye bas bas bağıranları televizyonlardan izliyoruz.
Örneğin on bir milyon emekli yurttaşımız arasında yapılan bir araştırmada mutluluk oranının %60 çıktığı söyleniyor.
''Parayla mutluluk olur'' diyenlere en güzel cevap emekli yurttaşların bu durumu olmalı.
Neymiş 1000 lira aylık alarak da mutlu olmak mümkünmüş.
Partilerin emeklilere dönük seçim vaatlerini yaparken, mutlu olmak memnun olmak ve oy vermek arasındaki ince çizgiyi görebildiler mi bilemiyorum.
Ülkenin gerçekleri açısından,çarşı pazar, alış veriş, kiralar, et ,süt, yumurta diye bakıldığında on bir milyon emeklinin çok mutsuz ve ülkeyi yönetenlere karşı tepkilerinin olması gerekir.
Oysa onların başını sokacak bir evi bir kap yemeği, bir de somun ekmeği varsa yaşamına şükredip mutlu olabiliyorlar.
Siz ne kadar şikayetçi olursanız olun, siz ne kadar bir simit bir zeytin aylık 900 lira eder deseniz de bu sözler onların mutluluğunu ve siyasi kararını etkilemiyor.
Bunun nereden biliyorum?
Araştırma diyor ya yüzde 60'ı mutlu diye.
Bazı tipler görürüm her şeyi vardır evi, arabası, iyi bir geliri,yazlığı, yatı,evlilik dışı sevgilisi, kiraları, buna rağmen mutlu değildir.
Oysa 1000 lira emekli maaşı alanın hayal dünyasının çapı çok dardır ve o dar dünyada mutlu olmanın bütün şartlarını sağlamıştır.
Sabah sıhhatli kalktığında bir bardak çayı, bir dilim ekmeği, bir kaç zeytini, parmak kadar da peyniri varsa o mutludur ve başka bir şey de istemez hani.
Onun için tatil, evinin hemen yanıdır, otobüse binip gittiği deniz kenarıdır, acıktığında bir simit alacak cebindeki bir liradır.
Mutluluk onun için bu kadar basit ve yalındır.
Onun için güneş Maldiv adalarında da evinin hemen önünde de aynıdır.
Onun için mutluluk camisine gidip namazını kılması, Allah'ına dua etmesi ve kulluk görevini yapmasıdır.
Emekli için mutluluk bir parkta oturup iki çift laf edebileceği hiç tanımadığı bir kişiyle sohbettir.
Tutuğu takımının maç kazanmasıdır.
O halde partilerin seçim vaatlerini rakamlar üzerinden değil, sosyoloji üzerinden yapmaları çok önemlidir.
Emeklinin oy vermesinin ölçüsü sadece emekli maaşının bin liradan iki bin liraya çıkması değildir.
Onun küçük dar ve mutlu dünyasında neleri yakalarsak emekliden oy alabilirizin iyi keşfedilmesi gerekir.
Eğer vaatler seçim almaya yetmiş olsa Haydar Baş'ın genel başkan olduğu parti aylık 5000 lira asgari ücret veriyor, bu vaat bile onun en azından on milyon oy alması için yeterlidir.
Oysa bırakın on milyonu yüz bin oy alırsa öpsün başına koysun.
Siyasi çizgisi farklı olmasına rağmen yakın arkadaşı veya akrabası aday olan bir aile siyaseten hiç inanmadığı halde sadece akrabam, arkadaşım, hemşerim diye oy verebilmektedir.
Demekki emekliyle yani seçmenle akraba arkadaş ve dost gibi ilişki kurulabilirse ona hangi maaşı vaat ettiğinin bir önemi olmadığı sonucunu çıkarabiliriz.
Bu bakış açısına göre emeklilere iki maaş ikramiye ve asgari ücretin 1500 lira vaat edilmesi CHP'nin oyunun en az altı milyon artması ve de tek başına iktidar olması demektir.
Oysa oy almanın ölçüsü vaat değildir, dostluk, arkadaşlık düzeyinde kurulan parti çalışması ve örgütlenmedir.
Yoksa alan çalışması yapmadan, örgütlenmeden, sıcak ilişikliler kurmadan yapılacak vaatler seçmenin kanaatini çok fazla değiştirmiyor.
Bunun böyle olduğunu 7 haziran günü hep beraber göreceğiz.
Çalışmadan, eve, camiye, okula, fabrikaya,meyhaneye,tarlaya,köye,yaylaya kısacası hayatın olduğu her yere girip örgütlenmeden emek vermeden tek başına iktidar olmak hayal kurmaktan öteye gitmeyecektir.